Seyrânî’yi nasıl anmamalı?
- GİRİŞ13.08.2022 09:34
- GÜNCELLEME15.08.2022 09:23
Şehirlere kimlik kazandıran ruh katan öncüler vardır. Bunlar kimi zaman şair olarak karşımıza çıkar kimi zaman derviş olarak görünürler kimi zaman mimar olarak bizi selamlarlar.
Zahirde hepsinin mesleği vardır ama asıl görevleri gönüller yapmaktır. Gönül yapmak yüreklerde hak çerağını uyandırmak noktasında da bazen sazı bazen sözü araç olarak kullanırlar.
Bu ruh mimarları bedenen ölseler de her çağda içinden çıktıkları topluma güzellik sunmaya devam ederler.
Şairin dediği gibi ölen hayvandır aşıklar ölmez.
Bedenleriyle göçseler de ölümsüz eserleriyle ebediyen yaşarlar.
Anadolu’nun her yerinde bu gönül ustalarından vardır.
Toprağı aşkla işleyerek vatan yapan onlardır.
Zihin ve duygu dünyamızı şekillendiren bizi aziz millet yapan da yine onlardır.
Onların izin sürmek bizi istikbale taşır.
Onların izini kaybedersek çıkmaz sokaklara gireriz.
Onların rehberlikleri bizi menzile ulaştırır.
Hakikatli şahsiyetleri olan milletler büyük milletlerdir.
Bizim bereketli topraklarımızda sayısız güzel vardır. Saymakla bitiremeyiz. Adlarını anmak bile gönlümüze huzur katar.
Toprağın altı toprağın üstünden daha canlıdır.
İşte bu güzellerden biri de memleketim Develinin önemli değerlerinden Aşık Seyrânî’dir.
Seyranî edebiyat tarihlerinde ve antolojilerinde daha çok “saz şairi” olarak anılır. Ama O’nun tekke şiiri ve divan şiirimize de çok uzak bir isim değildir.
Aruzla yazdığı şiirler ve şiirlerindeki konu çeşitliliği Şair'in Türk şiir geleneğine oldukça vakıf olduğunu göstermektedir.
Hikmetli şiirler yazan Seyrânî’nin hayatı da ibretlidir. Kaynaklara bakıldığında ona dair ilk ulaşılan bilgiler şöyledir:
Asıl adı Mehmet olup Kayseri’nin Everek (Develi) ilçesinde doğmuş, 1866’da yine burada vefat etmiştir.
İlk tahsilini bir cami imamı olan babası Cafer Efendi’den almış, daha sonra bir müddet devam ettiği medreseyi bitirmeden ayrılmış ve sekiz yıl süren bir askerlik görevine gitmiştir.
Bir ara İstanbul’a da uğrayan şairimiz burada biraz medrese biraz da hat sanatı ve nakkaşlık tahsili görmüştür.
İç Anadolu’yu, Halep’i, Bağdat’ı, Kerbela’yı gezmiştir.
Hangi koluna bağlı olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte tasavvuf ehli bir şair olan Seyrâni, Yunus’un tasavvuf zincirinin son güçlü halkalarındandır.
Şiirlerinde birçok konuyu başarılı bir şekilde işleyen Şair 19. yüzyıl halk şiirinde hicvin öncülerindendir. Son yıllarını zor şartlarda geçiren Seyrâni’nin mezarı şimdiki Develi Lisesi’nin güneydoğusundaki köşenin altındadır.
Aşık Seyrânî'nin şiirlerine baktığımızda divan şiirinden hem üslup hem içerik bakımından birçok izler görmek mümkündür.
Aruzu ve çeşitli söz sanatlarını kullanma yeteneğiyle devrinin pek çok halk şairinden ayrılmaktadır. Bazı söz sanatları hem halk hem divan şiirinde ortak olarak kullanılmakla beraber Seyranî'de çok özgün örnekleriyle karşılaşırız.
Seyrânî hicivde de ustadır. Bunda O'nun çağının tanığı olma arzusu, toplumun ve yöneticilerin aksayan taraflarına kayıtsız kalamaması etkili olmuştur.
Seyrâni’nin şiirlerinin temel konularından biri de tasavvuf ve tarikat. O’na göre dini en güzel ve doğru bir şekilde anlamanın yolu tasavvufta gizlidir.
“Hak yoluna gidenlerin/ Asa olsam ellerine/ Er, Pir vasfı edenlerin/ Kurban olsam dillerine” dörtlüğüyle başlayan ve ilahi formunda da bestelenen şiiri buna en güzel örneklerden biridir.
O’nun taşkın ve cesur tabiatı tasavufî şiirlerinde yerini arif, hakîm, sûfi bir şaire bırakır. Sosyal konuları işlediği birçok şiirde muhataplarını çok ağır üslupla eleştiren Seyrâni tasavvuf büyüklerinden büyük bir hürmetle bahseder:
Erenler, üstadlar ettiler himmet
Bize Yaradan (c.c.)’ın kuludur diye
Anınçin onlara eyleriz minnet
Bu yolda bizlerden uludur diye.
Yine Develi’deki Seyrâni heykelinin alt kısmında da yazılı olan ve üç kıtadan oluşan “Tasavvuf” şiiri tasavvuf kültürünün en güzel özetlendiği şiirlerden biridir.
Aşık sazını alınca
Hak nişanın oklamalı
Elde varı azalınca
Dilde şükrü çoklamalı
İnsanoğlu bilin beşer
Gün gelir ki belki şaşar
Baş yastığa hasta düşer
Gidip kulu yoklamalı
Seyrâni’yim yüzüm yerde
Pîr gözünde olmaz perde
Gülün olmadığı yerde
Tikenini koklamalı.
İşte böylesine maneviyat yüklü şiirler yazan Erenlerden bir eren olan Seyrânî her sene memleketi Develi’de anılmaktadır.
Anma programlarını çocukluğumdan beri takip ederim. Seyrânî gibi bir değere sahip ilçemizin maalesef bu konuda iyi bir sınav verdiği söylenemez.
Vur patlasın çal oynasın mantığıyla düzenlenen organizasyonlar Âşık Seyrânî’nin kemiklerini sızlatmaktan başka bir işe yaramıyor.
Panayır düzenleyerek Seyrânî anılmaz anlatılmaz ve anlaşılmaz.
Seyrânî gibi bir Hak dostunu anıyorsanız daha dikkatli olmanız gerekir. İlçenizde popüler sanatçılarla istediğiniz konser programını yapıp halka sunabilirsiniz. O sizin tercihinizdir.
Ama Seyrânî adını kullanarak yaptığınız her program incelikle hazırlanmalısınız. Programın ruhaniyetine halel getirecek davranışlardan uzak durmalısınız.
Kıymetli yetkililer Seyrânî’yi hakkıyla okusalar bu yanlışı yapmazlar.
Seyrânî’nin yerdiği şeyleri Seyrânî adına yapmak her şeyden önce merhuma saygısızlıktır.
Bizi bu özensizlik bu kültür kopukluğu perişan etti. Diğer şehirlerimizde durum farklı değil maalesef.
Dev şahsiyetler yetiştirmiş bir milletin yeni nesillere bu kıymetleri sunma biçimi tam bir facia. Yerel Yönetimlerin kültür politikasızlığı devam ediyor. Trilyonlarca kaynak çalgıya çengiye harcanıyor.
O atmosferden yeni Seyrânîler çıkmaz. Orada bir kültür iklimi oluşmaz.
Seküler zihniyete sahip partilerin idarecilerin cahilliklerini ve aymazlıklarını bir noktaya kadar anlayabiliyoruz ama değerler üzerinden siyaset yapan yöneticilerimizin değerlilerimize yönelik rahatlıklarını kabul etmekte zorlanıyoruz.
Değerli devletlilerimiz isterlerse Seyrânî nasıl anılmalı üzerine madde madde tekliflerimi sıralayabilirim.
Ama nasıl anılmamalı noktasında fikrimi sorarlarsa tek cümlede hemen şunu söylerim: Lütfen bugüne kadar andığınız gibi anmayın!
Yorumlar4