Yakın tarihe uzak kalmak

  • GİRİŞ31.08.2022 15:06
  • GÜNCELLEME02.09.2022 08:35

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in öncülüğünde Türk Tarih, Kültür ve Medeniyet Seminerleri başlatıldı.

Türkiye’deki bütün okul yöneticilerinin peyderpey katılımıyla gerçekleşen seminerlerde alanında otorite isimler konuşmalar gerçekleştiriyor.

Bu seminerler için seçilen şehrin İstanbul olması sayın bakanın konuya ne kadar ehemmiyet verdiğinin göstergesi.

Program resmi toplantı havasını aşarak bilgi şölenine dönüşüyor.

Her biri bulunduğu şehirde doğal kanaat önderi olan eğitim yöneticileri üç gün boyunca hitabetleriyle mest eden engin birikimleriyle yeni ufuklar açan değerli isimlerle buluşmanın kendileri açısından son derece faydalı olduğunu söylemekten çekinmiyor.

 Seminerlerin sonrasında kadim şehrin gezilmesi görülmesi gereken yerlerini keşfe çıkan eğitimcilerin mutlulukları yüzlerinden okunuyor.

Yaşadığı şehirden şu ya da bu sebeplerle dışarı çıkma fırsatı bulamayan idareciler için Bakanlığın bu programları tebdili mekânda ferahlık var sözüne uygun bir şekilde ferahlmaya da kapı açıyor.

Seminerleri takip ederken keşke dedim içimden bu dersler liselerde fakültelerde belli bir düzen içinde verilebilse.

Sayın Bakan bu programı  dijital imkanlardan istifade ederek bütün öğretmenlere de dinletmeli.

Bu ülkede maalesef kendi tarihimize kendi kültürümüze ve dahi medeniyetimize yabancılaştırıldık.

Planlı programlı bir şekilde yürütülen yabancılaştırılma projesi sonrası millet olma vasfımızı yitirerek kuru yığınlara dönüştürüldük.

  Geldiğimiz nokta da ne doğulu kalabildik ne batılı olabildik.

Arada derede kaldık.  Yeniden özümüze dönüp kendimize gelmezsek gelecekte daha büyük felaketlerle karşılaşmamız kaçınılmaz.

Bu sebeple öze dair yapılan her çalışmayı önemsiyor emek verenleri takdir ediyorum.

Yıllarca tarih dersi verip tarih şuuru veremediğimiz nesiller bugün kahramanları hain hainleri kahraman olarak görüyor.

Daha ötesi tarihinden utanan tarihi şahsiyetlere hor bakan aşağılık kompleksinden kurtulamayan kafalarla karşı karşıyayız.

Mezkur seminerlerde İhsan Fazlıoğlu tarih geçmiş bilgisi değil gelecek bilgisidir dedi. Altı çizilmesi gereken bu anlamlı söz başlı başına bir yazı konusu.

Tarihinden koparılan milletlerin talihlerinin ne olduğunu yine tarihin öğretmenliğinden öğreniyoruz.

Talihimizle tarihimiz arasında önemli bir bağ var. Yarınlara dair bir hedefimiz olacaksa bu hedefe ancak dünün tecrübeleri üzerinden yürüyebiliriz.

İnsanların tecrübeleri gibi milletlerin de tecrübeleri önemlidir. Akıllı insan, başkalarının tecrübelerinden istifade eder ve her şeyi kendisi denemeye çalışmaz.

 Tarih, ruhuyla inancıyla faziletleriyle bugüne can verir heyecan katar nasihatte bulunur. Öyle de hassastır ki bakmazsanız korumazsanız hakikatle bağlantınız zayıflar.

Yakın Tarih Bizim Neyimiz Olur?

Bu milletin çocuklarına sadece yakın tarihi bile hakikatine uygun anlatabilsek ülkede çok şeyin değiştiğini görürüz. 

Tarihi çatışma alanından çıkarıp yüzleşme alanına çevirmek durumundayız.

Yüzleşmeye hazır olabilirsek gerçeklere kolay ulaşırız.

 Yakın tarihle yüzleşmeye başladığımız anda bugün yaşadığımız problemlerin kaynağına iner çözüm üretmek noktasında daha hızlı yol alırız.

Yakın tarihe kısa bir yolculuk yapabilirsek bizim önümüze yeni yollar açılır hakikatle aramızda köprüler sağlam köprüler kurulur. 

Yakın tarihi  anlamadan  bugünüanlamlandıramayız.

Mesela Sultan Abdülhamid dönemini anlamaya çalıştığımızda onun devleti yaşatmakta gösterdiği inanılmaz mücadeleye şahit oluruz.

 Bütün gücünü verdiği eğitim faaliyetleriyle sistemi nasıl düzeltmeye çalıştığını görürüz.

Bu dünyada onurlu yaşama azminin ne anlama geldiğini tefekkür etmek istiyorsak Abdülhamid Han portresi bize çok şey anlatmaktadır.

 Evet, o çareleri ve çaresizlikleriyle küresel bir aktördü ve tekrar bu kalitede bir deha yetişmemesi için oynadığı bütün filmler imha edilmeye çalışıldı.

Necip Fazıl, “Abdülhamid’i bilmek, aslında her şeyi bilmektir.” diyor. Şüphesiz onu bilmek pek çok şeyi anlamlandırmak anlamına geliyor.

Birinci Cihan Harbi dışında kalmış bir Türk Devleti’nin, sömürgeleştirilmiş İslam ülkelerini zayiatsız kurtarabileceğini ve bu avantajla gücüne güç katacağını iyi hesaplayan bir Avrupa, bu yürüyen tehlikeye kayıtsız kalamazdı, kalmadı da.

 Bugün içerideki pek çok devlet karşıtı yapılanmada hala bu korkunun yaşattığı bir direnç var.

 Ceremeleri hala ödenen Osmanlı’nın en sadık azınlıklarıyla bir anda kanlı bıçaklı olmasının ardında da aynı vehim kol gezmekte.

Öyle ise inadına yaklaşalım yakın tarihimize, kucaklaşalım koklaşalım şanlı şehitleriyle canlı şahitleriyle.

 Biz ona bir adım yaklaşsak o bize koşarak gelecektir. Çünkü ondan kulaklarında hakkın sesleri yankılanan yiğit adamlar gelip geçmiştir.

Bir Menemen’i sahneye koyan dışarıdaki elleri kavramak, darbsız darbesiz arbedesiz bir Türkiye için inanç tazelemek demektir.

 Gariban asker Şehit Kubilayların değil, arş direği Es’ad Erbili gibi has erlerin toprağa damlayan imanlarının destanıdır Menemen. Okumadan anlamadan geçilmez.

Bir Menderes’i anlamak, bu milletin din iman ezan şehitleri omuzunda yükseldiğini anlamak demektir.

 Aynı ellerin aynı ayakların tekrar be tekrar benzer taktiklerle bu milletin saf kan hadimleri üzerine nasıl yürüdüğünü görmek demektir.

 Şehadetleri dinin temeli olan ezanların, bu vatan semalarında yeniden yankılanmasının yanık türküsüdür devr-i Menderes. Derinine inmek gerekir.

Bir Özal’ı bir Erbakan Hoca’yı anlamadan bugün elimizde bulunan nimetin kadrini bilmiş şükrünü etmiş olmayız.

Nice ‘savunan adam’lar omuzlamıştır bu milletin tarihini, hala da öyle olmakta. Hep de olacak.

 Bu millet dirilecekse, bir ihya hareketine, kendimize ve insanlığa doğru bilgi, inanç, felsefe, ideal, aşk ve toprağa bağlılıkla şuurlu bir geri bakışa bir duyuşa bir duruşa ihtiyacı var.

Uzak kalınamayacak kadar yakınımızda ‘yatak görmemiş dev gövdeler’ bize iyi haberler vermek için beklemekte. Ruhuyla evrilebilen bir varlık olduğumuz için bir tarihimiz var. İyi ki içinden hep güzellerin geçtiği bir talihimiz var.  

Hülasa öğretmeniyle öğrencisiyle şairiyle yazarıyla akademisyeniyle entelektüeliyle hepimizi çağıran bir yakın tarihimiz var.

Yakın tarihe uzak kalmak hakikate uzak kalmak demektir. Hakikati yeni nesillere hatırlatmak noktasında Milli Eğitim Bakanlığı’na önemli bir vazife düşüyor. Sayın Bakanın bu noktada grekeni yapacağına yürekten inanıyorum.

 

 

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat