Terörü alkışlayan sinemacılar!

  • GİRİŞ01.11.2022 13:58
  • GÜNCELLEME03.11.2022 09:12

Film Festivallerinde terör destekçilerinin ve sanatçı görünümlü Türkiye düşmanlarının bu memleketin temel değerlerine yönelik meydan okuması devam ediyor.

Sinema camiası ne acıdır ki bu çapulculara teslim edilmiş durumda.

Vatan hainliğini ustalıkla yapan bu güruhun filmleri maalesef her mecrada kendisine kolayca yer bulup organize bir şekilde ödüllendiriliyor.

Onlar da çıktıkları her kürsüde bu görevlendirmenin ve ödüllendirmenin diyetini ödemek için, içlerinde milletimize ve devletimize ait ne kadar kin varsa hepsini profesyonel bir şekilde üzerimize kusuyor.

Her festival politiktir

Dünyada ve Türkiye’de düzenlenen festivallerin politik bir organizasyon olduğunu bilmeyen yoktur.

Kültürün küresel düzlemdeki hâkimi kimse her ülkede onların borusu öter.

Boruyu elinde tutanın hangi ülkenin kimliğini taşıdığının bir anlamı yoktur.

O boruyu bazen bir Hintlinin bazen bir Arap’ın bazen bir Türk’ün bazen de bir Afrikalının eline verirler.

Boru sahibi bellidir.

Türkiye’nin en muhafazakâr şehrinde, en muhafazakâr yöneticilerinin parasını vererek yaptığı festivalde dahi onların istedikleri filmler oynar.

Milliyetçi muhafazakâr kimliğiyle öne çıkan şehrin salonlarında LGBT filmleri, terörü meşru bir mücadele gibi gösteren yapımlar yer alır.

Safi zihinlere ve tertemiz dimağlara bolca yüklemeler yapılır.

Türkiye’de Türkün inancına, geleneğine, âdetine aykırı ne varsa bu ülkenin çocuklarına izlettirilir.

Şapkayı önümüze koyup düşünmek vaktidir!

Yerlilik ve millilik iddiasında bulunan bizlerin şapkayı önümüze koyması gerekir, diyeceğim ama kafamızda şapka bile yok.

Bir ülkenin sinema salonlarında ve tiyatro sahnelerinde ne oynatılıyor ne izlettiriliyorsa o ülke ondan ibarettir.

Sinemanın sinemadan ibaret olmadığını söylemek için bile çok geç artık.

Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin ilk ve en uzun ömürlü festivali Antalya Film festivalinde bu yıl Ulusal Film yarışması kaldırıldı.

Bu ne demek? Türkiye’nin bir şehrinde düzenlenen, görünürde Türklerin düzenlediği sinema festivalinde Türk filmlerine yer yok demek.

Akdeniz’de Ege’de Kıbrıs’ta Karabağ’da verdiğimiz mücadele neyse sinema sahasındaki mücadele de odur.

Sinema cephesinde bahtımıza neden hep şanlı mağlubiyetler düşüyor, diye devletlilerin en azından bundan sonrası için düşünmesi gerekir.

Sinsi işgal!

Şimdi bazı entel zibidiler çıkıp “devlet sanata müdahale ederse sanat eseri ortaya çıkmaz” gibi saçma sapan laflar edecektir. Hiç mühim değil.

Bu da bize yutturulmuş bir zokadır. Büyük kültürel organizasyonların hepsinin arkasında devletler vardır.

Kültür sermaye, sanat saltanat ister. Sanat da devlet politikasının önemli bir parçasıdır.

Emperyalist devletlerin işgal edecekleri ülkelere dair öncesinden çekilmiş onlarca film vardır.

Kendilerini kötüyü yok etmek, kötülüğü bitirmek için yola çıkan kahramanlar olarak gösteren işgalciler, önce filmlerle zihinleri işgal etmişlerdir.

Sinema, emperyalist katil devletlerin keşif koludur. En sinsi işgal metodu aslında budur.

Filistinlileri öldüren bir teröristi kahraman gibi gösterip ve o kurguladıkları kahramanı Filistinli izleyicilere alkışlatan tehlikeli bir araçtır sinema.

Şair Hüsrev Hatemi bu konuyla ilgili bir hatırasını şöyle anlatır:

“Bir gün sinemaya gitmiştik, gelecek zamanlardaki filmlerin fragmanı dönüyordu. Bir fragmanda bir İsrailli asker, Mısırlıların üzerine yürüdü, bir tanka girdi, tankın içindeki Mısırlıyı öldürdü, tankı teslim aldı. Sinemada bir alkış koptu. Baktım yanımdaki zâta, ‘İsrail’i mi destekliyorsunuz?’ dedim. O da ‘Yoksa sen yobaz Arapları mı destekliyorsun?’ dedi.”  

 Sinema silahı!

Sinema politik bir mücadeleye alet olabildiği gibi fıtrata açılmış savaşın en etkili silahlarından biri de olabilir.

Sinemayla ahlaksızlığı meşrulaştırıp edepsizliğe karşı çıkanı marjinal gösterme çabaları boşuna değildir.

Festivallerde ödül almanın adı konulmamış şartlarından birisi de artık filmlerde sapkınlıkların sanat olarak işlenmesidir.

LGBT’ye selam durmayan yönetmenlerin festivallerin kapısından sokulmaması, her şeyi özetliyor.

Hasar tespit raporu çıkarmak

Bu konuda çok konuştuk. Konuşmaktan da açıkçası yorulduk. Bahtımıza hep hasar tespit raporu çıkarmak düştü.

Sinemayla toplumları kendi değerlerine düşman haline getirdiler.

Gayri ahlaki davranışları meşrulaştırıp yaygınlaştırdılar. Bu amaçlarla üretilen filmleri festivallerde ödüllendirerek öne çıkardılar.

Kim kutsala daha çok saldırırsa en çok alkışı o aldı.

Ülkemizde milli değerlere kin kusan PKK’ya LGBT’ye alkış tutanlar, sanatçı olarak gözümüze sokuldu.

İslam’ı kötü, Müslümanları öcü göstermek için küresel çapta sayısız yapıma imza atıldı.

Sinemayla sadece zihinleri değil, ülkeleri ve devletleri dizayn ettiler. Savunma sanayisine yatırdıkları para kadar bu sektöre yatırım yaptılar.

Sinemanın küresel siyasetin neresinde durduğunu daha iyi anlamak için Nabi Avcı’nın şu anlattıklarına iyi kulak vermek gerekir:

“Bundan yıllarca önce rahmetli Turgut Özal bir Amerika seyahatine çıktığında, bizim gündemimizde, Özal-Bush görüşmesinde konuşulması beklenen siyasî hususlar vardı. Ancak oraya gidildiğinde görüldü ki Amerikalıların ikili görüşmede gündeme getirmek istediği birinci konu Hollywood filmlerinin gösterimi ve onlara ilişkin telif hakları ile ilgiliydi.”

Yani Merhum Özal’ın Türkiye’de Türk filmlerine alan açmaya çalışmasından rahatsız olmuş ABD. Türkiye’de Türk Filmlerine pay açarsanız sizinle ilişkilerimizi yeniden gözden geçirir ithalat ve ihracatı durdururuz, diyorlar.

Türkiye’de “kültürel iktidar” solcularda değildir!

Düşman kavi, talih zebun.

Türkiye’de sanıldığı gibi kültürel iktidar solcularda falan değil.

Ülkemizde kültürel iktidara hâkim gibi görünen sol seküler kesimin kendilerine ait ne güçleri ne de imkânları vardır.

Onlar efendilerine uşaklık yapmaktan haz alan taşeronlardır. Küresel ekonomi-politik düzlemde iktidar kimse, Türkiye’deki kültürel iktidar da odur.

Ülkemizdekiler sadece efendileri için fişleme yapan kolluk kuvveti hükmündedir.

Fişlemekte ihbar ve imha etmekte gayet mahirdirler.

Boğaziçi Film Festivali’nde terör sevicilere karşı hakikati haykıran Burak Haktanır’ın ‘belki bu çıkışım kariyerime mal olacak’ cümlesi manidardır. Çünkü taşeronlar kendilerinden olmayana hayat hakkı tanımazlar.

Faşistliğin kitabını yazanlar

Faşistliğin kralını yaparlar ama çıktıkları her kürsüde, ellerine aldıkları her mikrofona slogan atıp başkalarını faşist diye suçlarlar.

Yaşadıkları ülkede özgürlük yok diye bas bas bağırırken, özgürlüğün olmadığı ülkede özgürlük yok diye bağırmanın mümkün olmadığını düşünmezler.

İyi oyuncudurlar. Rollerini başarıyla yaparlar.

Artistlikleri sadece kendi milletlerine ve devletlerinedir.

Özgürlük dillerinde kullanışlı bir sakızdan ibarettir sadece. Baskıcı ve yasakçı kendileridir oysa.

Bu konuda sayısız örnekler var. İlk aklıma gelen Turgay Tanülkü.

Usta sanatçı Külliye’de düzenlenen bir programda, Cumhurbaşkanımızın elini omzuna attığında içinden eyvah der. Çünkü bu fotoğrafı gören hegemonyacı kafalar yandaş diye fişleyecek, bir daha filmlere çağırmayacak, yokluğa mahkûm edecekler.

Düşünebiliyor musunuz, devletin başına yakın durmanız aleyhinize kullanılıyor.

Bu, devleti baskıcı bulan faşistlerin güçlü oldukları alanlarda uyguladıkları katı faşizan tutumun sadece bir örneği.

Sinemada kendi kimliğiyle var olmanın çilesini çeken Mesut Uçakan da “Sevda Kuşun Kanadında” filmini çekerken “başrol oyuncuları bulmak noktasında anam ağladı,” diyor.

“Sen iktidara yaranmaya çalışıyorsun,” diye rolü kabul etmeyip bahaneler uyduruyorlar. Böyle bir aymazlık işte.

Kültür Bakanlığı’ndan en çok desteği bunlar alır. İktidara en çok bunlar vurur.

Makus talihimiz

Devletin kaynaklarıyla devleti katil gösteren filmler yaparlar. Ah ülkem ah!

Daha da acısı Kültür Bakanlığı’nın başındakiler, bunlar sövdükçe desteği artırır. Sövdükçe sevilirler, hainlik yaptıkça ödüllendirilirler.

Bu makûs talihi değiştirecek birilerinin, etkili-yetkili makamlara gelip bu kötü oyuna son vermesi en büyük dileğimiz.

Boğaziçi Film Festivalinde yaşanan rezalet ilk değildi, muhtemelen son da olmayacak.

Terör sevicilerin, ihaneti sanat haline getirenlerin üzerimizdeki tahakkümünü yıkacak çalışmalar yapmaktan başka şansımız yok.

Herkes elini taşına altına koysun artık.

Mahmut Bıyıklı - Haber7

Yorumlar1

  • Tuğlu... 2 yıl önce Şikayet Et
    altına imza atılacak yazı, eyvallah...
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat