Milli Görüşü kim temsil ediyor?

  • GİRİŞ08.11.2022 12:15
  • GÜNCELLEME08.11.2022 12:15

Merhum Necmettin Erbakan’ın öncülüğünde kurulan Milli Görüş bu topraklarda doğan büyüyen ve yeşeren yerli bir hareket.

 Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda ithal fikirlerle dışarıdan yönlendirilen İslami görünümlü oluşumlarla yıldızının barışmadığını ve bu yapıların Milli Görüşe karşı katı tutumu içinde olduğunu net bir şekilde görürüz.

 İslam dünyasındaki hareketlerle irtibatını etkin bir şekilde sürdüren ama pergelin bir ucunu bu topraklarda sabit tutan Milli Görüş hareketi Türkiye merkezli olmaktan

 

Milli Görüşü özgün kılan birçok yönü var. Türkiye’de Müslümanların siyaset alanında temsil edilmesi noktasında çığır açması, sistemin bütün engellemelerine rağmen ayakta kalması, radikal unsurlardan uzak durması, Osmanlıya bağlı olması, Ehli Sünnet çizgiden sapmaması, devletin önemine inanması, Ümmet merkezli bakış açısıyla Osmanlı sonrası birbiriyle bağı kesilen büyük milletimizin yeniden tanışması, kaynaşması ve buluşması noktasındaki olağanüstü gayretleri sistemin içinde kalarak sistemi değiştirme iddiası bunlardan sadece birkaçı.

Tabi ki burada sistemi değiştirmenin hiç de kolay olmadığını sistemi değiştirme iddiasındaki bütün hareketlerin sistem tarafından dönüştürüldüğünü de söylemek gerekir. Milli Görüş de buna dâhildir.

Cemiyette ve siyasette yeni bir dünya kurma idealini taşıyan ve bir ıslah hareketi gibi söylemde bulunan Milli Görüş büyüdükçe mecburi değişimlere boyun eğmiştir.

İktidar kurmak için CHP ile koalisyon kurmak meclise girmek için MÇP ile ittifak yapmak yaşadığı kırılmalardan bazılarıdır.

 

Bütün değişim ve dönüşümlere rağmen rağmen Milli Görüş her zaman idealist tutumunu muhafaza kendisine hedef olarak belirlediği yüksek ideallerinden vazgeçmemiştir.

 

Yusuf Kaplan, Milli Görüşü bir medeniyet hareketi olarak değerlendirdi, bir konuşmasında. Açıkçası Milli Görüşü bir medeniyet hareketi olarak görmek ya da göstermek çok iddialı olur. Bunun gerekçeleri de uzun uzun tartışmaya açık.

 

DÜŞÜNCE FAKİRLİĞİ

 

Milli Görüş medeniyet hareketi olarak değil ama bütün yenilgilerine rağmen başarılı bir hareket olarak bugüne geldi. Hareketin dünü ortada olduğu için rahatça değerlendirmeler yapabiliriz. Bugün için çok da iç açıcı bir durum ortada yok açıkçası. Yarın ne olur Allah bilir.

 

Milli Görüşün bundan sonraki zamanlarda nasıl bir yol izleyeceğini kestirmek mümkün değil. Çünkü hareketin siyasal temsilcisi iddiasında bulunan Karamaollaoğlu son kongre konuşmasında karamsar olmamızı gerektirecek bir fotoğraf çizdi.

 

İçinde bulundukları ittifak ortaklarının hoşuna gidecek tanımlamalarda bulundu. Ne olmadıklarını anlatmaktan ne olduklarını ve nerede durduklarını izah edemedi.

 

Milli Görüşün aykırı çocuklarından Ali Aktaş bu durumu cesurca eleştirdi. İslamcı değiliz sözünün anlamsızlığına işaret edip maalesef hareket düşünce fakirliği yaşıyor ve değerler seti yenilenemiyor dedi.

Sadece Milli Görüş için değil bütün hareketler hatta devletler için de en büyük açmaz düşünce fakirliğinin olmasıdır.

Düşünce adamları yol açar siyaset o açılan yoldan hedefe ilerler. Biz de tam tersi siyasetçi yolu açmaya çalışıyor.

Bu yüzden sürekli yol kazaları oluyor. En büyük sorun yolsuzluk yani yolun olmayışı. Hareketler yol açıcı mütefekkirlerin olmayışı daha doğrusu yetişmeyişi sebebiyle fikirde ve eylemde kaos yaşıyor.

 

HAREKET Mİ PARTİ Mİ?

 

Hareketlerdeki tıkanıklar çoğu zaman karizmatik liderlerin stratejik hamleleri aşılabilmiştir. Toparlayıcı bir liderin yokluğu dağılmaya sebep olmuştur.

Karizmatik lider sonrası yaşanan travmalar Milli Görüşte de yaşanmaya başladı. Partiler Genel Başkansız kalmadı ama hareket lidersiz kaldı.

 

Oğuzhan Asiltürk’ün Hocadan sonra doğal bir lider olarak kendisine alan açmaya çalışması stratejik bir hamleydi. Ne var ki tabanın tamamında etkili olmadı bu hamle.

Milli Görüş liderliği ile parti liderliği arasında kaldı kitle.

 

Oğuzhan Bey’e herkes biat etmedi. Vefatına yakın zamanda da parti üzerinde yapmak istediği değişime karşı bir direnç oluştu.

 

Asiltürk, Milli Görüşü iktidar hedefi olan bir sistem partisinden ziyade ıslah hareketi olarak inşa etmeye çalıştı. Cemaat gibi bir yapılandırmaya gitti. Bu da kafalarda karışıklığa sebep oldu. Partiyi hareketin kurumlarından bir kurum olarak tasarladı. Ne var ki parti bu tasarımı içselleştirmedi.

Aslında Asiltürk’ün tasarımı doğru bir tasarımdı. Fakat tam olarak başarılı olamadı.

 

Kurt bir siyasetçi olması hasebiyle kendisine karşı bir blok oluşsa da Asiltürk karizmasını korudu. İlerleyen yaşına rağmen hareketin her noktasını sıkı sıkı takip etti.

 

Hakkında üretilen tezviratlara aldırmadan mücadelesini sürdürdü. Her konuşmasında hareketin manevi yönüne vurgu yaptı. Ayet ve hadislerle örülü konuşmalarında sadıkları övdü, aykırı düşünenleri fitne çıkarmamaları noktasında uyardı.

 

Asiltürk, Hocadan sonra harekete çizgisinde tutmanın dışında yeni bir şey katamadı. Bu bile başlı başına önemli bir mevzu aslında. Ustalıkla hareketin eksen kaymasının önüne geçti.

 

Nitekim Oğuzhan Bey’in rahmeti rahmana kavuşmasından sonra, parti yetkililerinden tebliğ gibi bir sorumlulukları olmadığını, cihad hareketi olmadıklarını beyan edenler oldu.

 

CHP TUZAĞI

 

Oğuzhan Asiltürk’ün vefatıyla parti cephesindekilerin eli güçlendi. CHP ile ittifakı savunanların sesi daha gür çıkmaya başladı. Parti hareketin ilkelerini askıya aldı. Saadet Partisi zamanla içinde bulunduğu ittifakın rengini almaya başladı. Sosyal medyada CHP eleştirilerini göğüslemeye çalışanlar bile çıktı. Oysa ki Serdar Arseven’in dediği gibi, hiçbir CHP’li Saadet eleştirilerinde Saadet’i savunmadı.

 

Parti içi aleni muhalif söylemlere ve bildirilere pek de alışkın olmayan Saadet Partisi, son yaptığı kongre öncesi içeriden sert eleştirilere muhatap oldu. Ümmetin birliğini savunan, İslam’ın yeryüzüne hâkim olması için gece gündüz çalışmaya yemin etmiş Milli Görüşçüler, kamuoyunun önünde birbirlerine girdi.

 

Bu üzücü durum, Milli Görüş’te hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmadığını ortaya çıkardı. Milli Görüşçülerin birbirini ağır ithamlarla yaralaması, hareketin lidersizliğinin sonuçlarından biri olarak görülebilir.

 

Temel Bey’e karşı çıkanların tezleri, aslında hareketin geleceği açısından ciddi uyarılar taşıyor. Haymana Mutabakatı ve mutabakata dâhil olmayan sessiz çoğunluk inancımızın ve kültürümüzün, bu topraklardaki varlığımızın kesin ve net düşmanı olan Cumhuriyet Halk Partisi ile bir ittifakı kabul etmiyor.

 

Parti içi eleştiriler, her partide yaşanabilecek sorunlar olarak görülebilir. Ama CHP’yle ortaklık ciddi riskler barındırıyor. Bu ortaklığın sonunda, CHP Hakk’ı mı bulacak, Saadet batıla mı kayacak, belli değil. Temel Bey ve yanındaki ekip, şimdilik CHP’yle yol yürümekten gayet memnun görünüyor. Gelecekte ne olur bilemeyiz ama Temel Bey’e maneviyat büyüklerinin uyarılarını hatırlatmakta fayda var.

 

 

Ali Ulvi Kurucu Hoca Hatıralar’ında, merhum ve mağfur dedesi, büyük âlim Hacı Veyis Efendi'nin CHP hakkında söyle buyurduğunu naklediyor; "Oğlum, bu fırka, bu teşekkül, kalaysız bir bakır kaba benzer, içine ne konulursa zehir olur. İsterse hacı, hoca olsun. Oğlum bu fırka ehlullah’tan, Allah dostlarından beddua almıştır. Bu yüzden öyle bir hale gelmiştir ki, kalaysız kaba benzer, içine gireni zehirler."

 

Ehlullah’ın uyarısını dikkate almayanlar tarih boyunca zelil olmuşlardır. İmanına, ihlasına ve dava adamlığına gönül huzuruyla şahitlik edeceğimiz Temel Bey, umarız ve dileriz ki çok geç olmadan partinin rotasını yeniden düzeltir.

CHP ile iktidar olmaktansa tek başına hakikate bağlı kalarak mağlup olmak daha şereflidir. İnançlarımızla olan bütün husumetlerini her fırsatta dillendiren, ahlaki değerleri hiçe sayan, emperyalistlerle iş birliğini normal karşılayan, ekini ve nesli ifsat eden projelere gönüllü paydaşlık yapan bir partiyle bir olmak, siyasi intihardan başka bir şey değildir.

 

Erdoğan’a karşı olmak öfke duymak, düşmanın mahallesinden taş atmayı gerektirmez. Bu makul bir davranış değil. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyasi tarihimize geçen muhteşem tavrından ibret almak gerekir. Erbakan Hocaya karşı eleştiri getirmesini bekleyen sol seküler kesimlere, “Bizim Anadolu'da bir gelenek vardır. Mesela, amcamın oğlu bir kabahat işlediğinde onu ben dövebilirim. Ama asla başkasına dövdürtmem.” demiştir.

Şimdi Temel Bey’den beklenen bu olgun davranıştır. Müslümanların temiz pak oylarını altı oka bulaştırmamalıdır.  Bu yanlışta ısrar edenleri tarih affetmeyecektir. Eksen kayması beraberinde size taban kayması olarak geri dönecektir, bunu unutmayın. Çoluk çocuk olarak gördüğünüz Fatih Erbakan’ın Türkiye’nin en büyük salonunun içini ve dışını tıklım tıklım doldurması, taban kaymasının bariz göstergesidir. Milli Görüş hareketinin bu topraklarda ilelebet payidar kalmasını arzu eden Müslüman Anadolu insanı, ferasetini konuşturmakta hâl diliyle birilerine ince mesajlar vermektedir.

MİLLİ GÖRÜŞÜN YÜZ YILI

Milli Görüş misyonunu kim devam ettiriyor, Milli Görüşü kim temsil ediyor sorusu bundan sonra daha sık sorulacak. Eriyip yok olma pahasına CHP ile ittifakta ısrar eden Saadet Partisi mi, Necmettin Erbakan’dan kalan maddi manevi emanetlerin hepsine sahip çıkan Yeniden Refah mı?

İşin ilginç bir tarafı da şu: Milli Görüşü temsil iddiasında bulunmasa da aslında Recep Tayyip Erdoğan, Milli Görüş’ün yıllar önce kendisine hedef olarak belirlediği çok şeyi hayata geçirmeye devam ediyor. Bunları sıralasak bir yazıya sığmaz.

Her şeye rağmen Milli Görüş Hareketi, Ak Parti sonrası Müslümanların yeniden toparlanabileceği bir mevzi olma potansiyeli taşıyor. Bu potansiyeli güçlendirmek de yok etmek de mevcut aktörlerin ufkuna bakıyor.

Netice-i kelâm, Türkiye Yüzyılı içerisinde Milli Görüş hareketi, kendi yüz yılını da konuşmalı ve tartışmalıdır. Gelecek yüz yıl içinde nasıl bir fonksiyon yürüteceğini belirlemeli, kendine yeni hedefler koymalı, kısır tartışmalardan kurtulup yerini, yönünü ve yolunu yeniden tayin etmelidir. Bunu yapamadığı takdirde nostaljik bir hareket olarak kalmaktan kurtulamayacaktır.

Pekiyi Milli Görüş kendi yüz yılını tasarlayacak entelektüellere, âlimlere ve akademisyenlere sahip mi? Bu da ayrı bir tartışma konusu. Nasip olursa onu da tartışırız. Şimdilik bu kadarıyla iktifa edelim.

Yorumlar2

  • Vurucu 2 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize sağlık, bugün rahmetli Erbakan hocanın işaret ettiği tüm hedeflere ulaşan tek lider Recep Tayyip Erdoğan dır, ölümüne Reisleyiz her daim ölümüne, karamılla bir piyondur, ihtirasları kibri ve kıskançlığı himalaya dağı büyüklüğünde bir piyon...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Fatih 2 yıl önce Şikayet Et
    İmanına, ihlasına, dava adamlığına gönül huzuruyla şahit olduğumuz diyorsunuz ve bence çok yanılıyorsunuz. Onca şeyden sonra böyle yazabilmeniz çok şaşırtıcı ve üzücü Mahmut bey.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat