Şehirlere kim sahip çıkacak?

  • GİRİŞ16.11.2022 10:54
  • GÜNCELLEME17.11.2022 09:30

“İnsanın en büyük erdemi, şehir kurmak erdemidir.” diyor Eflatun. Şehir kurmak sadece inşa faaliyeti değildir. Şehir kurmak bir nesli, bir medeniyeti, bir geleceği inşa etme gayretidir.

Şehirlerini kaybedenler nesillerini kaybederler. Uzun zamandır şehirlerimizin yaşadığı değişim ve dönüşüm kaosa dönüşmüş durumda. Ne eskiye sahip çıkabildik ne de yeni bir model oluşturabildik.

Tanzimattan beri yaşadığımız kimlik problemi şehirlerimizde kendini açık bir şekilde gösterdi.

Ne doğulu kalabildik ne batılı olabildik. Millet güruha dönüşünce şehirlerin ucubeleşmesi de kaçınılmaz oldu.  Hatalar ve ihmaller silsile halinde devam ediyor.

Bu ülkenin Mimarlık Fakültesinde okuyan çocuklara Mimar Sinan’ın ruhunu Turgut Cansever’in ufkunu yansıtacak bir eğitim verilemedi maalesef.

Türk ve İslam mimarisine yabancı gibi bakan mimarlar yetiştirdik. 

 Üslendiği emanetin şuurunu taşımayan yerel yöneticilere sınırsız yetkiler vererek onların rant politikalarına kurban verdik şehirlerimizi.

Batıcıların ihanet derecesindeki uygulamalarına muhafazakârların gafletten başka bir kavramla ifade edemeyeceğimiz tutumlarına daha fazla direnemedi şehirler.

Şimdi bize ağıt yakmak düştü. Bulunduğumuz her mecliste iç döküp ağlaşıyoruz.

Ne var ki gideni getirmek kolay değil.

Ne güzel demiş kudretli şairimiz:

“Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, İki kazma kürek, iki de ırgat gerek. Ancak, hadi gel yapalım şunu geri desen, Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.”

Ne Süleyman şimdi ne Sinan.

Ne huzur kaldı ne de sükûn.

Krizlerin kaynağını hep dışarıda aramak kolaycılığından vazgeçmemiz gerekiyor. Kriz içeride hatta içimizde.

Yaşadığımız buhranların sebeplerinden birisi de şehirlerin bozulmasıdır.

Çünkü batılı tarzda mimarinin hâkim olduğu bir şehirden yerli duyarlıklı bir nesil yetiştirmek çok zor. Kültürel kodlarımıza uygun olmayan şehirleşme nedeniyle toplumsal depresyonların yaşanması kaçınılmaz hâle geldi.

Ömrü boyunca bizi şehri düşünmeye, şehri dert edinmeye çağıran Turgut Cansever merhuma göre, İslam mimarisinde Allah’ı vurgulamadan, onun büyüklüğünü ifade etmeden hiçbir yapı inşa edilemez.

Maalesef çağın insanı, bu ufuk insanın, medeniyet bilgesinin çağrısına hep kulak tıkadı. Bugün geldiğimiz noktada özünden koparılmış, kendi medeniyetine yabancılaştırılmış, ufku daraltılmış, bakış açısı köreltilmiş zihinler tarafından dünyanın sonunu beklemek için en iyi yer denilen Roma gibi alkol vurgunu, sıkıntılı ve bunalımlı Batı şehirleriyle harem-i ismetimiz, masum ve temiz şehirlerimiz arasındaki derin fark gittikçe kapatıldı.

Tarihî şehirlerimizdeki dokuyu koruyamadık. Ecdadın emaneti şehirlere gözümüz gibi bakmamız gerekirken maalesef büyük kötülükler yaptık.

Bursa’nın kalbine yerleştirilen TOKİ binaları bunun en büyük örneğidir. Kartpostal güzelliğindeki İstanbul'un özgün silueti, göğü bile rahatsız eden dev gökdelenlerin altında kaybolmaya başladı.

Kentsel dönüşüm, hatalardan dönme adına bir imkân olabilecekken, şu ana kadarki çalışmalarda bu imkânı hakkıyla değerlendirebildiğimiz söylenemez. Çarpık kentleşme devam ediyor. Şehirlerimiz can çekişiyor.

Şehirleri dert edinenler yetkisiz yetkililer dertsiz olunca çözüme ulaşılmıyor. Çoğu yerde şehrin kaderine hükmeden belediye başkanlarının şehir şuuruna sahip olmamasının bedelini ödemeye devam ediyoruz.

Binlerce kitapla anlatılabilecek mevzuyu Üstad Necip Fazıl bir cümleyle özetlemiş:

“Bana, gözü olmayan şoför mü, bediî idraki bulunmayan belediye reisi mi zararlı diye sorsalar ikincisini gösteririm”.

‘söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.’diye diye elimizde kalan son güzellikler için dertlenmekten kendimizi alamıyoruz. Bu sebeple konuşuyor yazıyoruz oradan oraya koşturuyoruz.

Hata sonu bu dertle dertlenip Kayseri’de düzenlenen Şehri Yaşatmak, tarihi yaşatmak başlıklı bilgi şölenine katıldık.

Mehmet Doğan’ın öncülüğünde Türkiye Yazarlar Birliği şehirlere seferler düzenleyerek çeşitli faaliyetlerle o şehirdekilere emanet bilincini hatırlatıyor.

Bütün faaliyetler şehirlerin derdini yüreğinde taşıyan Mehmet Doğan’ın manifesto niteliğindeki konuşmasıyla başlıyor.

Doğan öncülük vazifesini yerine getirerek şehrin yöneticilerine de yönetilenlere de akademisyenlere de aydınlara da sorumluluklarını hatırlatıyor.

Millet olarak Mehmet Doğan’ın bu gösterişsiz ve nümayişsiz önderliğinin ne anlama geldiğini anlayabilecek durumda bile değiliz maalesef.

Memleket derdiyle yollara düşüp neredeyse her hafta bir şehirde gerçekleşen büyük bir organizasyonları yürütmek kolay değil.

Hele hele bütün oturumları tek tek takip edip notlar alıp konuşmacıları dinlemek hiç kolay değil.

Ömrü boyunca kavramları kaybetmenin kavgayı kaybet demek olduğunu bizlere hatırlatan Mehmet Doğan’ın  tarihi konuşmasındaki şu bölümü özellikle paylaşmak istiyorum:

‘’ Son zamanlarda bize dayatılan bir kelime daha var: Kent. Bu kelime ne “şehir”in yerini tutar, ne de “medine”nin. Üstelik iddia edildiği gibi türkçe de değildir. Sogdcadır; farsça üzerinden dilimize geçmiştir. Yakın zamana kadar Türkiye türkçesinde ve halen Azerbaycan lehçesinde köy karşılığı olarak kullanılır.

Köylü-kentli denilince “köylü-şehirli” denilmiş olmaz. Dilde eski ve yeni kullanılan iki eş anlamlı kelime ard arda getirilmiş olur. Tıpkı yazık-günah gibi. “Kent” zihnimizle nasıl oynandığını gösteren kelimelerden biridir. Bin yıllık yerleşik kelimemiz “şehir”di, şehrin zihin dünyamızdaki yeri muhkemdi, bizim medeniyetimizin kelimesi idi.”

Evet şehirlerin kaybındaki trajediyi kavramların kaybında da yaşadık. Dilimizle oynayanlar aynı zamanda zihnimizle de oynamış oldular.

Kayseri’deki programda gerçek bir bilgi şöleni yaşandı. Konuşmacıların tespit ve önerileri çok önemliydi.

Keşke şehri yönetenler de bu önerileri dinleyebilseydi diye geçirdim içimden. İnşallah konuşmalar kitaplaşınca istifade ederler.

Şehri Yaşatmak ve Tarihi Yaşatmak bilgi şöleninin açılışı gibi kapanışı da muhteşem oldu.

TYB Genel Başkanı Musa Kazım Arıcan’ın Kayseri’nin manevi cephesine yönelik yaptığı etkili konuşma şehirde epey ses getirdi. Arıcan’ın ’’Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin’i yetiştirdi, peki  Hacı Bayram-ı Veli’yi kim yetiştirdi? Kayseri’deki Somuncubaba... Ayrıca, tüm zamanların mimarı Mimar Sinan ve çok sayıda gönül insanı Kayseri’dedir. Buradan hareketle diyorum ki İstanbul’un fethi Kayseri’den başlamıştır.” Sözleri gazetelerin manşetlerine taşındı. Açılış konuşmasında olduğu gibi kapanış konuşmasında da Kayserililer duygulu anlar yaşadı.

Hülasa şehrin ve tarihin yaşaması için kültür neferlerinin üç gün boyunca sunduğu fikir ziyafetinden fazlasıyla istifade ettik.

Bu vesileyle böylesine özenli ve özel programa ev sahipliği yapan Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç ve TYB Kayseri Şube Başkanı Mehmet Hüsrevoğlu’na hassaten teşekkür ediyorum.

Ticaret başta olmak üzere birçok alanda zirvede olan Kayseri’ye ilimde kültürde sanatta ve edebiyatta da zirvede olmak yakışır.

Yorumlar1

  • mizan 2 yıl önce Şikayet Et
    Bir başladı mı epeyce öyle devam ediyor iş hoca; Şu anda 20 dairelik binanın taslağını çiziyorum. Gel gör ki halihazırda 9 daire yerinde var, kentsel dönüşümle yıkılıp tekrar bina yapılacak. Malsahiplerinin istediği oranı, müteaahhidin kar oranını düşünerekten buraya sıkış-depiş 20 daireli tasarlamak durumunda kalıyoruz. Oysa aynı arsaya 15 daire tasarlasak, çok güzel, kullanışlı ve ferah meskenler çıkar idi. İşte ilk imar planı/imar durumu hazırlanırken bunların hepsini hesabederekten yapılması icabeder ki neticede güzel binalar ve güzel şehirler vücuda gelebilsin.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat