Diyanet Reis'i Olduğunda Ağlayan Adam
- GİRİŞ07.12.2023 13:47
- GÜNCELLEME09.12.2023 09:16
Milli Görüş Hareketi Türkiye’nin son elli yılına mührünü vuran bir hareket. Akademide, kültürde, sanatta, edebiyatta, eğitimde ve medyada varlık gösteremese de aynı çizgide kurulan partiler aracılığıyla her zaman gündemde olmasını bildi.
Hareketin kurucu kadroları tam inanmışlık ve adanmışlıkla sonraki kuşaklara örnek olacak şekilde dava merkezli bir ömür sürdüler.
Zor zamanlarda Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını omuzlarına yüklendiler.
Fedakârlık yapmaları gereken ne varsa inançları uğruna feda etmesini bildiler.
Türkiye’yi ve ümmeti ayağa kaldırıp, dirilişe öncülük edecek bir merkez haline getirmek için gece gündüz çalıştılar.
Bu ideal uğruna hapsedildiler, sürgünlere gönderildiler. Yola çıktıklarında önlerinde küfrün buzdağları vardı. Azim ve sebatla bu buzdağlarını eritmesini bildiler. Ömürleri mücadele ile geçti. Çoğu zaman önleri kesildi, partileri kapatıldı.
Bütün engellemelere rağmen kırmadan, dökmeden ancak sisteme de boyun eğmeden sivil itaatsizliğe devam ettiler.
Yalnız hakkın huzurunda eğilen boyunları, egemenlere karşı eğilmedi. Yeni bir düzen, yeni bir nizam heyecanıyla yollarına devam ettiler.
Milli görüşün öncüleri bana göre vazifelerini hakkıyla yerine getirdiler. Her biri mum misali hem yandılar, hem aydınlattılar. Onların destansı mücadelesi sonrası açılan yolda Müslümanlar ilerledi, temel hak ve hürriyetlerinin birçoğunu kazandı.
İnananların da iktidar olabileceği ve devleti yönetme iradesine sahip olduklarını ısrarla savundular. Bugünün iktidarında onların kutsal inatlarıyla verdikleri kavganın büyük payı var. Allah onlardan razı olsun.
Erdem, takva ve teslimiyet abidesi; Lütfi Doğan
Siyasetin az sayıdaki erenlerinden biriydi. Bir partinin içinde uzun yıllar hizmet etmese siyasetçi kavramını isminin yanına bile yaklaşamayacağı bir değerdi, Doğan Hoca.
Çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum. Mecliste konuşma yaparken bütün partilerin vekilleri kemali edeb ile onu dinler, hürmet gösterirlerdi.
Sıradan bir siyaset adamı olmadı. İlminin ağırlığını, davasının asaletini, ahlakının zarafetini bulunduğu bütün meclislerde hissettirdi.
Kendisi gibi Diyanet İşleri Başkanlığı yapan ve aynı ismi taşıyan CHP’li Lütfi Doğan da vardı.
Müslüman Anadolu, ‘Bizim Lütfi Doğan’ diyerek hocayı diğerinden ayırırlar, gönüllerine basarlardı.
İrfan sahibi milletimizin ilginç bir hasleti var. İnandığı değerlere hizmet eden herkesi içtenlikle sahipleniyor.
Lütfi Doğan Hocanın ismini ilk kez köyümüzün berberi, rahmetli Abidin Kılıç Ağabeyden duymuştum.
Abidin Ağabey, dükkânına gelen herkese Millî Görüşü anlatır, düzenin partilerine meyledenleri ikna etmeye çalışırdı.
En etkili ikna metodu da kendi hayatından verdiği örneklerdi. Bu örnekleri verirken Lütfi Doğan Hocayı mutlaka anar, böylesine Allah dostu âlim bir zat Refah Partili oluyorsa mutlaka bir hikmeti vardır ve mutlaka hakikati burası temsil ediyor derdi.
Lütfi Doğan, Abidin Ağabey gibi saf ve temiz nice Anadolu evladının gönlünde taht kurdu.
Erbakan Hocanın önemli özelliklerinden birisi de büyük adamlarla yol yürümesidir.
Hoca, Tahir Büyükkörükçü ve Lütfü Doğan gibi âlim, fazıl şahsiyetleri yanına alarak bir anlamda varmak istediği menzile dair ince mesajlar vermiştir.
Nitekim adil düzenin temeli, adil şahitlik yapabilen âlimlerle ve ariflerle kurulur. Lütfi Doğan, Erbakan’ın en sadık ve güvenilir yol arkadaşlarından biri oldu.
Hocaya olan vefasını, sevgisini son nefesine kadar sürdürdü. Milli Görüş liderinin hak ettiği değeri ve takdiri görmemesine hep üzüldü.
Umre ziyaretlerinden birisinde büyük âlim Muhammed Kutup, ‘Son yüzyılda Cenabı Allah, İslam ümmetine hizmet etmeleri için iki kulunu ihsan buyurdu, birisi Sultan Abdulhamid diğeri de Necmeddin Bey’dir. Necmeddin Bey sadece Türkiye’miz için değil, bütün İslam toplumu için ihsandır.’ der.
Lütfi Doğan Hoca, yanındakilere çok uzaktaki bir mümin kardeşimiz devlete hizmet sorumluluğu taşıyan bu şahısları takdirle karşılarken, biz gereği gibi takdir edemiyoruz buyurarak sitemini dile getiriyor.
Merhum Lütfi Doğan Hoca, hayatındaki dönüm noktalarını kaderin bir tecellisi olarak görür. Kariyer planlaması yapmaz, kader planına teslim olur. Siyasete de Erbakan Hocanın ısrarlı davetiyle girer.
Milletvekili seçimlerinde her seferinde müsaade isteyip bu sefer de başka kardeşimiz olsun demesine rağmen adı listeye yazılır.
Bulunduğu bütün görevlerde kendisinin bir dahli olmaz. Hatta hatıralarında anlattığı Diyanet İşleri Başkanlığına getirilme hikâyesi ibretliktir.
Hiçbir şekilde makam beklentisi yoktur. Aklından bile geçirmez. Bir gün özlük işleri müdürü, ‘Hocam sizi Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirdiler’ diye müjde verir. Haberi olmadığı için ‘Başkanımız var ya zaten’ der. O dönem Ali Rıza Hakses başkandır ve emekli edilir.
Bu haber üzerine göreve getirildiğine sevinmek yerine, Ali Rıza Hocanın vazifeden alınmasına üzülür, hatta ağlar. Kendisini diyanet reisi yapan hocanın yerine geçmek, ağır gelir.
Ahlakının güzelliğini, erdemini, takvasını bu hatıra özetlemektedir. Her kula nasip olmayacak önemli bir makama getirildiğinde sevinmek yerine, görevden alınan selefi için ağlayan başka kimse var mıdır bilmiyorum.
Rabbimiz mekânını cennet etsin. Toplumumuzdan böyle güzelleri eksik etmesin. Tez zamanda yerini dolduracak ilim ve irfan sahibi şahsiyetler yetiştirmeyi bizlere nasip etsin. Âmin.
Yorumlar9