Mehmet Doğan'ın ulu rüyası

  • GİRİŞ19.08.2024 14:07
  • GÜNCELLEME21.08.2024 09:51

Mehmet Doğan Ağabeyi, geçen hafta çok sevdiği Hacı Bayram Veli Efendimizin Camii’nden, ihyası için ömür verdiği Taceddin Dergahı’na, ebedi istirahatgâhına uğurladık.

Cenazeye Türkiye'nin her yerinden akın akın insanlar geldi. Çoğunu tanıyordum. Özellikle TYB'den yolu geçen bütün yazarlar oradaydı.

Tanımadığım yüzler de vardı. Bu kişiler gazeteci, yazar, şair sıfatları olmayan insanlardı. Mehmet Ağabeyin memleketimize hizmeti geçtiğine inandıkları için son vazifelerini yerine getirmek üzere Ankara’ya gelen milletimizin ferasetli ve fedakâr evlatlarıydı.

İnsanımızın bu vefasına şaşırmamak elde değil. Milletimiz Allah için, vatan için yaşayan şahsiyetlerle arasında ilginç bir bağ kuruyor.

Yeter ki ülkemize bir hayrı dokunsun Onu yalnız bırakmıyor. Cenazedeki muazzam kalabalık bunun göstergesiydi.

Hacı Bayram Camii’nin meczuplarından Emin Acar merhumun sevenlerine, Kadiri Nakşi dervişlerinden İslamcı, Milliyetçi camianın ileri gelenlerine kadar herkes oradaydı.

Mehmet Doğan hayatında olduğu gibi vefatında da birleştirmeyi başarmıştı.

Neredeyse bütün partilerden temsilciler vardı. Mehmet Görmez Hoca’nın tezkiye konuşması tek kelimeyle muhteşemdi.

Daha önce de çokça şahit oldum. Görmez Hoca katıldığı cenazelerde ezber konuşmalar yapmıyor. Kâğıttan dua okumuyor. Musallada yatan kişinin hizmetine, şahsiyetine özel konuşuyor. Hissediyor ve hissettiriyor. Allah ondan razı olsun.

Hocanın çok sevdiği Mehmet Doğan için dilimizin ve dinimizin müdafi demesi çok manidardı. El hak öyleydi.

Cenazeye katılan herkeste mümin, muvahhit, mücahit, kâmil bir insanın aramızdan ayrılışının hüznünün yanında iyi bir insan olduğuna şahitlik edebilmenin huzuru vardı.

Cumhurbaşkanımızın katılımı çok anlamlıydı. Tabuta devlet başkanımız omuz verdi.

O anda aklıma Şeyhi Üftâde'nin vefat etmeden önce Hüdâyî'ye söylediği, "padişahlar ardınca yürüsün" sözü aklıma geldi. Duygulandım.

Mehmet Ağabey giderken de bize öğretmenlik yapmaya öğretmeye devam ediyordu. Doğru okuyanlar için mesaj şuydu:

Hayatta kendiniz için çalışırsanız sizi uğurlamaya en fazla yakın çevreniz gelir. Ömrünüzü milletinize vakfederseniz millet de devlet de sizin için seferber olur.

“Kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir” yani Kişinin himmeti ne derece yüce olursa o insan da o derece yücelir. Bu söz bir kez daha anlamını buldu.

Müslümanlar sükunetle tabuta dokunabilmek için yarışıyorlardı. Dillerinde salavatlarla, tekbirlerle bir bilgeye veda ediyorlardı.

Yoğun kalabalık nedeniyle ben de tabuta zor dokunabildim.

Bir ara Genel Başkan Musa Kazım Arıcan’la omuz omuza geldik. Gözleri nemliydi üzüntüsü yüzüne fazlasıyla yansımıştı.

Musa Hoca, Mehmet Ağabeyin hastalık sürecinde vefanın kitabını adeta yeniden yazdı.

İstisnasız her gün ziyaret etti, hastane yetkilileriyle görüşmeler yaptı, aileye moral ve destek verdi.

Bir ziyaretimde Musa Hoca’nın kendisi için çırpındığını, sürekli doktorlarla temasta olduğunu söyledim.

Mehmet Ağabey duygulandı, evet bir evlat gibi hizmet etti, dedi.

Musa Hoca tam da TYB'ye yakışır bir vefa hikâyesinin kahramanı oldu.

Akif İnan’ın unutulmaz şiirindeki “Bütün giysileri yırtsak yeridir/ Yeter bize vefa elbiseleri” dizelerine hayat verdi.

Cenazedeki manevi atmosfer gerçekten başkaydı. Hal ehli birisi tabut musalla taşındayken yanında müritleriyle gelip uzun uzun okudu. Kim olduğunu sordum bilen çıkmadı. Kim bilir kim. 

Cami avlusuna toplanan cemaat haklarını adeta içtenlikle helal ettiler.  İyi bilirdik, cümlesini usulen değil candan haykırdılar.

Hacı Bayram’daki kalabalık Taceddin’e de taşındı. Yazarlar Taceddin Dergahı’nın yeni sakinini gözyaşlarıyla toprağa verdi. 

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” sözünün manasına bir kez daha vakıf olduk.

Nasıl ölürseniz öyle uğurlanırsınız. Bunu da görmüş olduk.

Cenazede görünen kalabalığın haricinde görünmeyen bir kalabalık da vardı. Hacı Bayram-ı Veli Efendimizden Akif’imize kadar hürmetini eksik etmediği bütün ulu zatlar sanki onu uğurlamaya gelmişti.

Taceddin Dergahı için ihlasla, inançla mücadele veren Mehmet Doğan Dergah’a gömülmeyi fazlasıyla hak etmişti.

Kendisinin böyle bir talebi vasiyeti olmamasına rağmen milletin vicdanına uygun hareket eden devletin kararı o yönde oldu.  

Artık çok sevdiği yakın dostum dediği Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra Mehmet Doğan da Tacettin Dergahı’nın erenleri arasına karıştı.

Makamı âli olsun İnşallah.

MEHMET DOĞAN’I TÜM YÖNLERİYLE TANIMAK

Mehmet Doğan’ın vefatının ardından çok sayıda yazı kaleme alındı. İlk yazıyı bu sütunlarda yazmak bize nasip oldu. Yüzlerce mesaj aldık.

Merhumun vefatı sonrası kaleme alınan yazılarda genelde benzer ve ezber cümleler çok kullanıldı.

Buradan kültür dünyasının çok yönlü bir entelektüel olan Doğan'ın bazı hususiyetlerinin farkında olunmadığını görmüş olduk. Bunu da normal karşılıyoruz.

Doğan’ı tam anlamak ve anlatabilmek için Batılılaşma İhaneti kitabı ve sözlük çalışmalarının dışındaki gayretlerini de mutlaka anmak gerekir.

Onun tam anlaşılması için hizmetinin farklı yönlerini de bakmak gerektiğine inanıyorum.

TÜRK DÜNYASIYLA TÜRKİYE ARASINDA KÜLTÜR KÖPRÜSÜ

Ben bu yazıda özellikle Mehmet Doğan’ın Türk dünyasına bakışını ve ata topraklarına dair rüyalarını yazmak istiyorum.

Büyük şahsiyetler bağlı bulundukları milletlere yön tayin etme noktasında her zaman öncülük etmiş yol açmışlardır.

Merhum D. Mehmet Doğan da onlardan biriydi. Türkiye'nin yönünü tamamen Batı’ya çevirmek isteyenlere karşı durarak asıl olmamız gereken yerleri sürekli hatırlattı.

Çünkü dünyaya geniş bir çerçeveden bakan namuslu bir aydın olarak tarihin ve kültürün Türkiye'yi İslam ve Türk dünyasına çağırdığını iyi biliyordu.

Batının kapılarını aşındırıp onların kurduğu birliklere girmek için yalvarmak yerine olmamız gereken eksende olmamızı, durmamız gereken mevzide durmamızı savunuyordu.

Cumhuriyetle birlikte sınırlarımız dışında kalan Türklerle irtibatımız bilinçli bir şekilde koparılmış, onlarla aramıza yüksek duvarlar örülmüştü.

Osmanlıyı yıkıp Cumhuriyeti bize sunanlar kendilerinin belirledikleri sınırların dışına çıkmamızı tembih etmişler hattımızı aşarsak haddimizi bildireceklerini çekinmeden söylemişlerdi.

Bu konunun daha iyi anlaşılması için şu somut örneği vermek isterim.

Balkanlar'daki Türkler komünist Tito rejimi tarafından baskı ve zulme uğrayınca dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'den yardım isterler.

İnönü ise bu yardım çağrısını "Misak-ı Milli hudutları dışında Türk ve Müslüman unsuru diye bir şey kabul etmiyorum. Zaman vahimdir. Kendi başınızın çaresine bakın, Türkiye'nin başını ağrıtmayın." şeklinde cevaplamıştır.

KÜLTÜREL BİRLİK

İmparatorluk sonrası Türkiye Cumhuriyeti maalesef kendi sınırları dışında kalan Türkleri yok saymayı bir devlet politikası haline getirmişti.

Devletin bu yanlış politikasından aydınlar da etkilenmiş olacak ki Cumhuriyet döneminde güçlü bir şekilde Türk dünyasına dair fikir üreten çok kişi çıkmadı.

Avrupalı Hristiyan aydınlar kendi aralarında birlik fikrini kesintisiz işlerken bizim münevverlerimiz sınırlarımız dışındaki Türklerle en azından kültürel birlik oluşturulması konusunda sorumluluk almadılar.

Türk devletleri daha bağımsızlığına kavuşmadan o coğrafyaya kafa yoran nadir mütefekkirlerden biridir Mehmet Doğan. Yeni bir dünya kurulacağını önceden görmüş ve bu yeni dünyada Türkiye'nin aktif olması konusunda fikir üretmiştir. Türk dünyasıyla Türkiye arasında kültür köprüleri kurmuştur.

Mehmet Doğan birlik fikrini savunmakla kalmamış somut atılımlar yapılması hususunda da öncü çalışmalar yapmıştır.

Coğrafya ve tarih idrakinden mahrum politikacıları uyarmış haritadaki yerimizin güçlenmesi için haritamız dışında kalan dil ve din bağımız olan ülkeler ve topluluklara ulaşmamız gerektiğini vurgulamıştır.

Kültürel sınırların farkında olmayan devletlilerin siyasi sınırlarımızı muhafaza etmekte zorlanacağının altını çizmiştir.

Doğan’ın Türk dünyasına dair fikirlerini söylemeye başladığı zamanlarda henüz Türk illerinin henüz bağımsızlığına bile kavuşmadığının altını çizmek gerekir.

Bu fikirler o sebeple dönemin devlet adamlarınca tuhaf karşılanır.

Mehmet Doğan Türk dünyasına Özal döneminde bakış açısının değiştiğini söylemiş ve bundan memnun olduğunu belirtmiştir.

O yıllarda Merhum Özal'ın geniş ufkuyla dile getirdiği Adriyatik'ten Çin Seddi'ne fikri Doğan tarafından heyecanla karşılanmıştır.

Ama ne acıdır ki Özal'ın iyi niyetine rağmen yetişmiş insan azlığı programsızlık ve altyapı eksikliği gibi sebeplerle somut adımlar atılmamıştır.

Özal'ın sonuç alınamasa bile bu çıkışları yapabilmesini Mehmet Doğan her zaman önemsemiştir.

HAMASETTEN UZAK HAKİKATE YAKIN

Doğan'ın Türk dünyasına dair ufkunu, ülkemizdeki içi boş söylemlerin dışına taşmayan hamaset mağduru Turancılarla karıştırmamak gerekir.

Ülkemizin Turancıları genelde fikir ve proje üretmek yerine ham bir şekilde hakikatle bağdaşmayan hayallerle meşhur ve meşgul olmuştur.

Oysaki Türk dünyasının birliği önündeki en büyük tuzak ham hayal ve kuru hamasettir.

Doğan, bunun farkında bir aydın olarak Türkiye'deki Turancıların çok çok üstünde bir anlayış ve perspektifle meseleye kültürel zaviyeden yaklaşmıştır.

Sözü yormak yerine daha çok sonuç alıcı faaliyetler üretmek gerektiğini söylemiştir.

Türk dünyasından kopuk İslam dünyasından uzak kalan bir Türkiye'nin sadece kendine kötülük yapmakla kalmayıp kültürel coğrafyamıza da haksızlık yapmış olacağını haykırmıştır.

Türkiye'nin başkaları tarafından kendisine biçilen role razı olmaması gerektiğini vurgulayan Doğan, bir fert olarak üzerine düşeni yapmış, Türk dünyasını karış karış gezerek birlik fikrini nakış nakış işlemiştir.

Doğan’da fert aklının çok ötesinde bir devlet aklı vardır.

Yumuşak bir güç olan kültür aracılığıyla sınırları aşmış ata topraklarında Türkiye’nin selamını yaymıştır.

"Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni" faaliyetiyle adeta devrim yapmıştır.

Acele etmeden politik düzleme bulaşmadan istikrarlı ve kararlı bir yürüyüşün önderliğini üstlenmiş hafızamızı tazelemiştir. Bir anlamda kültürel dirilişin zeminini hazırlamıştır. Bu faaliyetle köklü ve güçlü edebiyat mirasımız yarınlara taşınmıştır.

Onun sayesinde Türkçe konuşan Türkçe yazan ama birbirini tanımayan birbirinden koparılmış kardeş yazarlar yeniden buluşturulmuş yeniden tanıştırılmış yeniden kaynaştırılmıştır.

Türk dünyasının bütün yazıcılarına gelin tanış olalım işi kolay kılalım demiştir. Dil din ve gönül yakınlığını artırmıştır.

Kendisini anlayacak dinleyecek iktidarlar olmadığı dönemde bile ideallerinden vazgeçmemiştir.

 Doğan çıktığı yolun çetin olduğunun farkındadır. İmkânsızları dile getirip söylenerek geri çekilmek yerine kutsal bir inatla yoluna devam etmiştir.

Kalıcı birliğin oluşması içi adeta tek başına bir ordu gibi çalışmıştır.

KÜLTÜREL YATIRIM

Türk dünyasındaki yazarların Türkiye'yi tanımaması, Türkiye'deki yazarların Türk dünyasındaki yazarları tanımamasının acısını yüreğinde hissetmiş arada köprü olmak için bu yazıya sığmayacak ve sıradan bir insanın tartamayacağı olağanüstü fedakârlıklarda bulunmuştur.

Mehmet Doğan’ın bereketli çalışmaları sonucunda Türk dünyasındaki okurlar da yazarlar da Aziz Nesin ve Nazım Hikmet’ten başka yüzlerce Türkiye’nin kıymetli yazarı olduğunun farkına varmıştır.

Kültürel etkileşim arttıkça birlik fikri daha da güçlenmiştir.

Doğan, bilge bir yatırımcı olarak Türk dünyasına sonuçları belki de yüz yıl sonra alınacak kültürel yatırımlar yapmıştır.

Bunlar kalıcı iz bırakan öncü ve devrimci yatırımlardır.

Her zaman için fiziki yatırımlar geçici, kültürel yatırımlar kalıcıdır.

Bağımsızlıklar sonrası Türk dünyasında  müteahhitlerimizin diktiği binalar yıkılmaya başladı ama Mehmet Doğanların diktiği sütunlar dimdik duruyor ve etkisini sürdürüyor.

Doğan'ın girişimleriyle Tanpınar'ın, Necip Fazıl'ın, Tarık Buğra'nın, Mehmet Akif'in ve diğer usta yazarların eserleri Türk ülkelerinde yayınlandı.

Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığının yapması gereken ama ehliyet ve ufuk fakiri yetkililerin uzak durduğu çalışmaları Doğan, tek başına omzuna aldı.

GASPIRALI’NIN İZİNDE

Gaspıralı'nın izindeydi Doğan. Dilde, fikirde, işte birlik için çalıştı, çabaladı ve cehdetti. Ham bir hayal, kuru bir rüya değildi onunki. Tarih tecrübesini doğru okuyan bir entelektüel istikbali kurma çabasını sürdürdü.

Türkistan'da bulunduğumuz bir programda İstanbul'da yayınlanan kitabın aynı anda Almatı'da, Aşkabat'ta yankı bulması Taşkent'te yayınlanan bir kitabın Ankara'da tartışılmasını arzu ettiğini söylemişti.

Kazan’da, Bakü’de, Bişkek’te Yahya Kemal’in, Sezai Karakoç'un Necip Fazıl’ın, Akif’in, Tanpınar’ın konuşulması, Konya’da, Edirne’de, Erzurum’da İstanbul'da Vahapzade, Mahtumkulu, Abay okumalarının yapılması hep onun özlemi, ideali ve rüyasıydı.

Ankara Kalecikli bir gencin gördüğü ulu rüya sınırları aşan coğrafyalara sığmayan bir rüyadır. Hiç şüphesiz yaşıtlarının kariyer planlaması yaptığı dönemlerde bu gence dev rüyalar ilham eden Cenabı Allah’tır.

Mehmet Doğan daha yirmili yaşlardayken rüyası olmayanın hakikati olmayacağının şuurunda bir gençtir. Osmanlı da bir rüyanın eseri değil midir? Osmangazi’nin rüyası cihan devletini müjdelememiş midir?

Kültür haritamızı yeniden çizmek için olağanüstü gayretler göstermiştir.

Türk dünyasının bütün yazarlarına şu manidar çağrıyı yapmıştır:

’’Türk dilli halkların coğrafya olarak, nüfus olarak dünya içinde bir dünya olduğunu akıldan çıkarmayalım. Bu dünya bunun farkına varırsa, hem kendini değiştirecek güce sahibi olur, hem de kendi dışındaki dünyayı değiştirecek kudret elde eder.

Gittikçe küçülen dünyaya rağmen yaşayan yazarlarımız, şairlerimiz birbirini tanımıyor, birbirinin klasiklerini bilmiyor. İnanıyorum ki, geçmiş büyüklerimizi tanısak, eserlerinden haberdar olsak, 21. yüzyılda sesimiz daha gür çıkar.’’

KÜLTÜREL DİRENİŞ

Mehmet Doğan Türk dünyasına yönelik çalışmalarını başlattığı yıllarda Rusya’nın etkisi her alanda devam ediyordu. Cengiz Aytmatov’un tabiriyle mankurtlaştırılan toplumların uyanması ve uyandırılması yoğun emek gerektirirdi.

Türkiye’ye dair zihinlere katı fikirler yüklenmişti. Ortak bağları inkar edecek nesiller yetiştirilmişti. O sebeple Doğan’ın işi zor yükü ağırdı.

Sürekli engellerle karşılaşsa da umudunu her zaman korudu. Ahmet Yesevi, coğrafyaları nasıl aşıp yüreklerde yankı uyandırmışsa yeniden bu uyanış mümkün olabilirdi.

Türk dünyasına yönelik çalışmalarını TYB üzerinden sürdürdü.

Türk dünyasındaki yazarlar ve yazar kuruluşlarıyla  yazışmalar yapıldı. O dönemlerde cevap almak kolay değildi. Çünkü TYB devletten bağımsız, bağlantısız tam bir sivil örgütken Türk dünyasındaki yazar teşkilatları devlete bağlı olarak çalışmaktaydı.

Bunun üzerine Doğan ve arkadaşları çarıkları giyip yollara düştüler, zorluklara çarpışarak ata topraklarımızdaki soydaşlarımıza ulaştılar.

Bütün zorluklara rağmen bir bağ kuruldu ve irtibatlar sürdürüldü. Kültürel direnişten vazgeçmedi. Bizi ayıran sınırlara aldırmadan uzun yürüyüşe devam etti. Hem yol buldu hem yol oldu hem yol açtı. Kültürel sınırlarımızın siyasi sınırlarımızın ötesinde olduğunu hatırlattı.

ÖZÜMÜZE DÖNMEK!

Mehmet Doğan Türk dünyasına en çok hizmet eden Türklerden biri oldu. Türk dünyasına merhumla gitmek nasip oldu. Gittiği yerlerde misafir gibi değil ev sahibi gibiydi. Yüzünde akıncı cetlerimizin muzaffer tebessümü vardı.

Bölgeyle ilgili sorduğum her soruya doyurucu cevaplar verirdi. Bedeniyle değil tüm ruhuyla Türk topraklarında bulunmanın anlatılmaz huzurunu yaşadığını etrafına da hissettirirdi.

Onun için Türk dünyasına gitmek başka bir ülkeye gitmek değil özümüze dönmekti. Öz oradaydı. Buluşturduğu yazarlara bir bütünün parçaları olduğumuzu vurguladı ayrılıkların bittiğinin müjdesini verdi. Dil ve lehçe farklılıklarının aşılacağını söyledi. Türk aydınlarının gündelik olaylara odaklanmak yerine yarına bakması gerektiğini salık verdi.

Ortak dil tartışmalarında öne sürülen çeşitli fikirleri kesin reddetmek yerine kendi önerilerini dillendirdi. Türkiye Türkçesinin Dünya Türklüğünün ortak iletişim dili olmasını savundu. Böylelikle Türkçenin dünya dili olacağını vurguladı.

Çeşitli programları vesile kılarak yüzlerce yazarı Türk dünyasına taşıdı. Bugün sağ camiadaki yazarların neredeyse tamamına yakınının Türk dünyasına ayak basmasına, yüreğindekileri oradaki kardeşlerimizle paylaşmasına Doğan vesile oldu.

Bu işlerin ucundan kıyısından içinde bulunan bir insan olarak bütün gönlümle söyleyeyim ki bu kolay taşınacak bir yük, çekilecek bir çile değildir.

Bir sohbetinde, “Türkiye'nin önemini ve anlamını kavramları için bütün yazarları İslam dünyasına Türk dünyasına götürmek gerekir. Türkiye buradan bakınca daha net anlaşılır. İçindeyken büyük kıymeti pek fark edilemiyor maalesef.” diye üzüntüsünü belirtmişti.

KÜLTÜR SAVAŞINA DEVAM

Türk devletlerinin Rusya'dan kurutulup bağımsızlığını ilan etmelerinin yeterli olmadığını, her alanda Rus etkisinin kırılması için Türkiye'nin rol üstlenmesi ve yüzyıllık stratejiler geliştirmesini savunuyordu.

Türk Devletleri Teşkilatının kurulmasının tarihi bir adım olduğunu söylemişti. Fakat ufuk sahibi bir aydın olarak bu teşkilatın temelini sağlam tutacak atılımlara ihtiyaç olduğunu söylüyordu. Siyasal birlikteliklerin mutlaka kültürel altyapısının güçlendirilmesi gerektiğine inanıyordu.

Merhum Mehmet Doğan duyarlı bir Müslüman Türk aydını olarak bu hususta elinden gelenin fazlasını yaptı.

Hatta amansız hastalığın belirtilerine rağmen hastaneye yatması gerekirken o, Akif'i anlatmak ve anlattırmak için bir yazar grubuyla Semerkant ve Buhara'ya gitti.  Hastaneye yatmadan evvel yani vefatından hemen önce yine inançlı bir kültür savaşçısı olarak Türk topraklarındaydı.

Yorgun ve hasta bedenine rağmen rüyasının peşinden gitti. İdealinden hiç vazgeçmedi.

Vefat haberi yayıldığında Türk dünyasının bütün şehirlerinden şairlerin yazarların gözyaşları içerisinde taziyede bulunması gönüllerde büyük birliği kurduğunun işaretiydi. Boşuna koşturmadı boşuna mücadele etmedi.

Ata topraklarına attığı ata tohumları çatladı filiz vermeye başladı. Yakın gelecekte Türk dünyasının ortak kahramanı olarak hayırla hürmetle anılacaktır.

Rabbimiz özlemini çektiği rüyalarını gördüğü büyük birliktelikleri bizim görmemizi ve bu uğurda bizim de öncü rol üstlenmemizi kültür savaşını sürdürmemizi nasip etsin.

Türk dünyasının büyük bilgesine rahmet olsun.

 

Yorumlar12

  • Esat 3 ay önce Şikayet Et
    Çok anlamlı ve doğru bir yazı kaleme almışsınız. Lakin Turancı dedikleriniz sayesinde Turk devleti ve milleti soydaşlarını tanıdı ve anladı. Emekleri çok hocam. Başbuğ Türkeş mesela.
    Cevapla
  • Umut Özkan 3 ay önce Şikayet Et
    Nur içinde yatsın.. amin.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • O s m a n K A Y A 3 ay önce Şikayet Et
    Cesaret ettiniz. Düşüncelerimi yayınladınız. Tebrik ediyorum. Allah razi olsun. Hayırlı mücadelede bizi birbirimize yardımcı kılsın. Bizleri hayattaki kulluk mücadelemizde Müzaffer eylesin. Zafer partisi başkanı Ümit Özdağ'dan uzak tutsun.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Alphan İnan 3 ay önce Şikayet Et
    Çok muhterem bir zatı kaybettik.Ruhu şad olsun.Mekanı Cennet olsun.Makamı ali olsun.Ailesinin ve sevenlerinin başı sağ olsun.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • O s m a n K A Y A 3 ay önce Şikayet Et
    Yine mi cesaret edemeyeceksiniz. Türkiye'nin içinde MHP ile CHP hiç bir konuda birlik olamıyorsa , bütün dünyada Türk birliği çok zor. Ancak Ümmet birliği için Türklük vasıta edilebilir. Şu anda önemli olan Türk , Arap, Fars Vs birliğidir. Yani Ümmet birliğidir. Aksi taktirde zalim egemenler, bizi birbirimize karşı kullanıp, hepimizi perişan etmeğe deva edeceklerdir.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat