Siyasetin evliyası: Recai Kutan
- GİRİŞ06.01.2025 10:05
- GÜNCELLEME07.01.2025 09:05
Hafta sonu Ülke TV’nin hazırladığı Recai Kutan Belgeseli’nin bütün bölümlerini izledim. Ülke TV yakın tarihimizin tanığı bir güzel insanın geniş kitlelerce tanınması açısından çok hayırlı bir işe imza atmış. Türk siyasetine değer katan isimlerden birisi olan Recai Kutan’ı çok severdim ama belgeseli izleyince daha çok sevdim. Hayatının bilinmeyen yönlerini öğrenince merhuma saygım daha da arttı. Şairin toprağa düşünce mısır denize düşünce inci olurlar, dediği güzellikte bir hayat.
Belgeselin ismi Recai Bey olarak belirlenmiş ama “Siyasetin Evliyası” dense de olurmuş. Bu sıfatı yüz yılda hak eden insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Politika içine giren evliyayı bile eşkıyaya çevirir. Bu sebeple siyasi hayatını evliya gibi tamamlamak her babayiğidin harcı değildir. Aynı dağ başında evliya olmakla şehirde evliya olmak arasındaki fark gibi.
DÜRÜST VE ADİL
Merhum Kutan sadece Millî Görüş hareketine mensup insanların değil, bütün kesimlerin sevdiği bir siyasetçi oldu. Değerlerinden taviz vermeden hiçbir gruba şirin görünmeye çalışmadan bu sevgiyi kazanması günümüz siyasetçilerine ders olacak niteliktedir. Sohbetiyle şereflendiğimiz bir mecliste her kesimden insanın güvenini ve saygısını kazanmak konusunda aktif siyaset yapanlara tavsiyelerini sorduğumuzda şu manidar cevabı vermişti: “Dürüst olmak ve karşımızda kim olursa olsun adil davranmaktan, adaletten vazgeçmemek.” Tavsiye ettiği ilkeleri kendi hayatına tatbik etmiş biriydi. Dürüsttü. Adildi. Hayatı boyunca adaletten vazgeçmedi.
KUTAN NEDEN ÇOK SEVİLDİ?
Kâmil insanda olması gereken vasıfları üzerinde hakkıyla taşıyanlar herkeste saygı uyandırır. Bulundukları ortama güzellik katarlar. İncinmezler ve incitmezler. İncinmeden ve incitmeden bir ömür sürmek merhum Tuğrul İnançer’in buyurduğu gibi ince Müslümanlıktır.
Özellikle politika gibi nefs-i emmare savaşlarının yaşandığı kaypak bir kulvarda tertemiz kalabilmek yiğitliktir. Siyasi tarihimizde duruş bozukluğuna dûçar olan sayısız isim var. Başlangıçtaki çizgisinin tam tersi istikamete kayıp yol kazası yaşayan nice insan gördük. Omurga problemi politik arenada her dönem yaşandı.
Türk siyasetinin en büyük talihsizliği memlekete hizmet yerine şahsi kazancını önceleyen düşük profillerle dolu olması. Ülke namına iz bırakacak bir çalışma yapmadan görev süresi dolup siyasi mevta olan çok insan gördük maalese. Hayırla anılmaya vesile olacak bir isim ve eser bırakmadan geçip gittiler Şimdilerde adları var ne de hayırla ananları.
İşte böyle bir arenada ahlak abidesi olarak yaşayan Recai Kutan’ın hürmet görmesi boşuna değildir. Bilge bir öğretmen olan Babasından miras aldığı titizlik ve temizlik irfan sahibi annesinden aldığı sabır ve sadakat gibi değerleri şahsiyetinde muhafaza etti. Sakin kişiliğiyle çevresinde güven iklimi oluşturdu. Salih ve sahih bir insandı. Nezaket zarafet timsaliydi.
Sadece siyasette değil sosyal hayat içerisindeki nahif duruşuyla da her zaman örnekliğini korudu iyi bir aile reisi, iyi bir baba, iyi bir dede, bir dost olmanın en güzel örnekliğini verdi.
KOTKU MEKTEBİNİN TALEBESİ
Tasavvuf terbiyesi alan Kutan Kotku İrfan okulunun kıymetli bir mensubu. Maneviyat büyüklerinin nazarına muhatap olur. Abdulaziz Bekkine Hazretlerinin ardından Zahid Efendi de Kutan’ın gönlünü fetheder. İzinden gittiği gönüller sultanının ahlakıyla ahlaklanma çabasını her zaman sürdürür. Kotku’nun cömertliği yumuşak huylu, mütevazı oluşu, tatlı dili, kapısının her daim herkese açık olmasından çok etkilenir, sohbetlerinden nasiplenir.
Efendi Hazretlerinin kendisini ziyarete gelenleri genç yaşlı fakir zengin diye ayırmadan bağrına basması ününün dünyaya yayılmasına rağmen hiç kimseye şeyhlik tavrı takınmaması doğal oluşu Kutan’ın büyük kapıya bağlılığını artırır. Vefatına kadar mürşidinin dizinin dibinden ayrılmaz.
Zahit Kotku Hazretleri yanına gelen zeki gençlerin sadece manevi gelişimleriyle ilgilenmez. Onları ülkeyi kalkındıracak memleketi istikbâle emin adımlara taşıyacak öncüler olarak görür.
Üniversitedeki eğitimleriyle de ilgilenir onlara hedefler yükler. Tekkede iyi bir derviş oldukları gibi iyi bir akademisyen, iyi bir mühendis, iyi bir devlet adamı olmaları hususunda tavsiyelerde bulunur. Yeri geldiğinde Batı felsefesinden de bahseder ve bu toprağın çocuklarına Batı medeniyeti karşısında komplekse kapılmamaları için özgüven aşılar. Bir anlamda ülkeyi Anadolu ruhuna uygun bir şekilde yönetecek kadroyu yetiştirir. Kutan da siyasete şeyhinin tavsiyesiyle girer.
Kotku Hazretleri devrindeki diğer şeylerden ayrı bir profil çizer. Manevi kalkınma kadar maddi kalkınmaya da önem verir. Mesela bir sohbetinde; ‘Biz gavurcuklara neden paramızı veriyoruz? Neden motoru, otobüsü biz yapmıyoruz? diye sorar. Bu soruyla gençlere teknik alanlarda ülkenin gelişime yapmaları gereken katkı noktasında bir ideal yükler.
O dönemde diğer maneviyat büyükleri sohbetlerinde arabaya binerken besmeleyi unutmamayı hatırlatırken Kotku Hazretleri yerli arabamızı üretmemiz gerekliliğini anlatmaktadır. Bu ufuk açan, derinlikli sohbetlerin muhataplarından olan Kutan, hocasının tavsiyesi üzere her alanda üreten, lider ülke Türkiye idealiyle yaşamıştır.
Merhum Kutan’a günümüzde bölük pörçük olmuş Müslümanların yaşadığı kafa karışıklığından nasıl kurutulacağını sorduğumda Zahid Kotku, Sami Ramazanoğlu gibi öncü isimlerin oluşturmuş oldukları sağlıklı çizginin günümüzde de devam ettirilerek düzlüğe çıkılacağını söylemişti.
LİDERE BAĞLILIK DAVAYA SADAKAT
Mehmet Zahid Kotku Hazretlerinden sonra hayatına etki eden isimlerin başında Millî Görüş lideri Necmettin Erbakan gelmektedir. Hocaya olan sadakati ve vefası dillere destandır. Yolun da yol arkadaşlığının da hakkını veren bir şahsiyet Kutan. Hocayla İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenci oldukları yıllarda tanışır.
Üniversitede mescit yoktur. Dindar öğrenciler bekçi kulübesini mescide dönüştürür ve orada sohbetler de yaparlar. Namaz için bu mescide giden Kutan, burada hayatına derin izler bırakacak olan Erbakan ile tanışmış olur. Dostlukları Abdulaziz Bekkine hazretlerinin sohbetlerinde pekişir. İç alemlerini tasavvufla güzelleştirirken zihinlerini derin okumalarla zenginleştirirler. Daha o yıllarda memlekete nasıl faydamız olur, ülkemizi nasıl kalkındırırız diye kafa yorarlar.
Büyük siyasetçilerin sırtlarında hançer doludur. Her dönemde en yakınındakiler hatta en fazla güvendikleri arkadan vurur. Hele güçten ve iktidardan düşmeye başladıklarından yanlarında çok kimse kalmaz. Kalabalıklar dağılır, alkışlar kesilir. Biz demiştikle başlayanlar tenkit cümleleri ortalığı kaplar.
Az da olsa sonuna kadar sadakatle ve eşsiz bir vefayla liderin zor zamanlarında yanında duranlar vardır. Liderimiz öne çıksın diye biz kürsülerin arka taraflarına saklanırdık diyen Kutan, Hoca’ya en yakın olmuş ve onun sarsılmaz güvenini kazanan insanlardan birisidir. Zor zamanlarında hep yanında bulunur. Çetin imtihanlardan geçseler de kardeşlik hukukuna sadık kalır.
Recai Kutan’a Erbakan Hoca’yla olan siyasi yürüyüşlerinde kendisini en çok hangi olayın üzdüğünü sorduğumda 58. hükümetin çeşitli oyunlarla düşürülmesi olduğunu söylemiş bunun sebebini de şöyle anlatmıştı:
“Egemen güçler D8 projesini sevmediler. Erbakan 8 tane İslam ülkesini bir araya getirdi. ‘Bundan sonra siyasette, ekonomide, kültürel faaliyetlerde birlikte hareket edeceğiz’ dedi. Batılı güçler de ‘Türkiye bizim elimizden kaçıyor, bu adamı mutlaka işbaşından uzaklaştırmalıyız’ dediler. O dönemde sadece Erbakan'ın değil, D8’e imza koyanların hepsinin başına gelmedik kalmadı.”
İNANÇLI VE İDEALİST BÜROKRAT
Nihat Sami Banarlı’nın Devlet ve Devlet Terbiyesi isimli muhteşem bir eseri var. O kitapta vurgulanan şekliyle devletin millet için ne anlam ifade ettiğini bilen ve yine de orada tarif edilen devlet terbiyesine sahip bir insandır Recai Kutan. Umur görmüş birisidir. Bürokratlığı döneminde devletin kalkınması Türk milletinin her alanda yükselmesi için olağanüstü gayret gösterir. DSİ ve GAP projesinde yaptığı çalışmalarla Cumhuriyet döneminin en başarılı bürokratları arasına adını yazdırır.
Genç yaşta bürokrat olmasına rağmen kısa sürede iz bırakacak çalışmalara imza atar. Görev yaptığı güneydoğu bölgesinde halkın sevgisini ve saygısını kazanır. O dönemlerde halk camiye gelen bürokratlara alışkın değildir. Bu sebeple alnı secdeli birisini gördüklerinde hemen bağırlarına basarlar.
Siyasal Kürtçülüğe zemin oluşturulmaya çalışıldığı, solcu aydınların bölücülük yaptığı bir dönemde Recai Kutan ve arkadaşları Müslüman halkın ayrılıkçı fikirlere kapılmaması noktasında çalışmalar yürütür. Kutan ve arkadaşları milleti devletten soğutan bürokratların aksine birliği beraberliği güçlendirmek için çırpınır. Milletin devletle olan bağını güçlendirir.
Hem işlerinde çok başarılıdırlar hem de cemiyet hayatına önemli dokunuşlarda bulunurlar. Eğer o dönemden itibaren Kutan ve arkadaşları gibi şuurlu dindar bürokratlar bölgede görev yapsaydı bölücülük kendisine bu kadar geniş bir alan bulamazdı. Büyük devletimiz ihmallerinin bedelini ödemeye devam ediyor maalesef.
DEVLETE BAĞLI
Siyasi hayatı boyunca devlet kavramının manasını zedeleyecek tek kelime kullanmaz. Muhalefet partisi lideri olduğu dönemlerde dahi milletimizin devlete olan güvenini sarsacak iktidarın hamle gücünü zayıflatacak bir söylemden uzak durur. Yapıcı üslubuyla eksiklerin tamamlanmasını yanlışların düzelmesini tavsiye eder. Emanetindeki Millî Görüş partisini memleketin bütün değerlerine düşman yapıların ve partilerin limanlarına yaklaştırmaz, hareketin eksen kaymasına müsaade etmez.
Genel Başkan olarak Kutan birkaç vekil pazarlığına girecek sığ bir siyaseti tercih etmemiştir. Ayrıştıran değil birleştiren, dağıtan değil toparlayan olmuştur. Engin hoşgörüsüyle farklı çizgideki siyasi hareketlerin temsilcileri tarafından da her zaman saygıyla karşılanmış çatışmacı üsluptan uzak durmuştur. Türkiye'nin âli menfaatlerini siyasi hesapların üzerinde tutmuş bu yönüyle de Türk siyasi tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. Partisini İran’a değil insana yakın tutmuştur. İnsanî değerleri öncelemiş Türkiye eksenli siyasetten ayrılmamıştır.
Kendisinden sonra gelenlere baktığımızda Kutan’ın önemi daha iyi anlaşılır. Maalesef halefleri CHP borazanlığından Esed taraftarlığına FETÖ’nün avukatlığından İran savunuculuğuna kadar savruldukça savrulmuşlardır.
Kutan ise tertemiz bir mazinin sorumluluğuyla zor zamanlarda üstlendiği stratejik sorumlulukları başarıyla yürütmüş kendisinden sonraki nesiller için daima öncü ve örnek olmuştur.
Aktif siyasi hayatı boyunca Hakk’ın çizmiş olduğu ebedi kuralları kırmızı çizgisi olarak görmüş dosdoğru yaşayarak yalpalamadan net ve dürüst kalmasını bilmiştir.
EŞSİZ HATIRALAR
Recai Kutan’ın hatıraları sadece siyasi tanıklıklardan oluşmuyor. Maarif ve kültür tarihimiz açısından da eşsiz hatırlara sahip. Mesela onlardan biri şudur: Lise öğrencisiyken devrin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel Malatya’ya gelir. Fikir olarak uyuşmadığı usta şair Arif Nihat Asya okul müdürüdür.
Hasan Ali Yücel’in, “Bu nasıl lise, tımarhaneye benziyor” demesi üzerine büyük şair “Bundan sonra, ben de sizinle tımarhane müdürü olarak konuşacağım” diyerek tepkisini gösterir. Ortam gerilir. O günden sonra zaten öğrencilerin gönlünde taht kuran Asya daha efsaneleşir. Okul Müdürünün Bakana ağzının payını vermesi dilden dile dolaşır.
Arif Nihat Asya gibi Necip Fazıl’la da unutulmaz hatıraları var. Erbakan hocayla Necip Fazıl görüşmelerini Kutan’ın evinde yapar. Üstadın yakın dostlarından olmayı başarır.
EDEBİYAT DOSTU
Hocası Arif Nihat Asya’nın tesiriyle öğrencilik yıllarında edebiyatçı olmak hayali kurar. Fakat kaderinde başka alanlarda hizmet etmek vardır. Hem bürokraside hem de siyasette görev yaptığı yıllarda daima şiir dilini muhafaza eder. Edebiyata dost bir hayat yaşar. Vefatına yakın zamana kadar ilerlemiş yaşına rağmen öğrencilik yıllarında dimağına nakşettiği seçkin şiirleri muhteşem üslubuyla okur ve meclisleri şenlendirir.
Şiirsiz kalanın şuursuz kalacağına inanır. Öyle ki yanına gelen gençlerin ezberlerinde şiir olamamasına hem hayret eder hem hayıflanır. Kendi kuşağının öğrencilik yıllarında şiirle edebiyatla temasının daha güçlü olduğunu söyler.
Türk siyasetinde şiirle edebiyatla en barışık kişilerdendi. Ezberindeki şiirleri takılmadan okuması gerçekten etkileyiciydi. 80 yıl önce ezberlettiği şiirleri sanki dün ezberlemiş gibi coşkuyla ve eksiksiz okuduğuna şahitlik etmiştik.
Rahmet olsun nahif sesinden dinlediğim şu şiir hala kulaklarımda yankılanıyor:
‘Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,
Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!
Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle, söz senin.’
Mahmut Bıyıklı / Haber7
Yorumlar12