En iyi yazar ölü yazar mıdır?
- GİRİŞ21.02.2025 11:25
- GÜNCELLEME24.02.2025 19:32
Kültür tarihine baktığımızda fikir ve değer üreten insanların yaşarken genelde takdir edilmediklerini görürüz.
İçinden çıktıkları topluma değer katan şair ve yazarların hayattayken kıymetlerinin bilinmediğine dair sayısız örnek var. Hatıratlar ince sitemlerle dolu.
Bugün isimleri efsane gibi anılan eserleri klasikler arasına giren çok sayıda yazarın değeri ölümünden sonra anlaşılmış.
Büyük şairimiz Bakî bile ‘’Kadrini seng-i musallâda bilip ey Bâkî/ Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf’’’ demek zorunda kalmış.
Yaşarken kadri bilinmeyenlerin öldükten sonra mübalağaya varan övgülerle anılması her dönemde görülmüş.
Bu hususu Ferit Kam meşhur şiirinde muhteşem şekilde özetlemiş.
"Sağlığında nice ehli hünerin,
Bir tutam tuz bile yoktur aşına.
Öldürüp evvel onu açlıktan,
Sonra bir türbe dikerler başına"
Bu şiirin hikayesi de manası kadar acıdır.
Edebiyatımızın kudretli şairlerinden Süleyman Nazif’in hayattayken hak ettiği değeri bulamamasına Ferid Kam çok içerler.
Yokluk ve yoksulluk içinde yaşayan büyük vatansever vefat edince cebinden birkaç kuruş çıkar. Cenaze masrafları Türk Tayyare Cemiyeti’nce karşılanır.
Daha sonra Süleyman Nazif için belediye tarafından bir mezar taşı yaptırılacağını öğrenen Ferid Kam bu şiirle duruma isyan eder.
YAŞAYAN YAZARLARA KİM SAHİP ÇIKACAK?
Kıymetli insanların kadrini hayatlarındayken bilmemiz gerekir. Bu konuda karnemiz pek parlak değil. Türk milletine ömrü boyunca hizmet etmiş eser ve emek vermiş nice büyük şahsiyetin sitemine bizzat şahitlik ettim.
Ameliyat parasını ödeyemeyen kirasını yatıramayan huzur evine çıkmak isteyip huzurevinde yer bulamayan çok sayıda yazarın acı hikayesi bizde sır olarak duruyor.
Onlar adına müracaat ettiğimiz kapılardan çoğu zaman olumsuz cevaplarla döndük. Ehl-i hünerin kadrini bilmek de hünerdir demiş Koca Ragıp Paşa. Bugün ülkemizde zor duruma düşen yazar ve sanatçıların kapısını çalabileceği bir yer yok maalesef.
Gönül ister ki Kültür Bakanlığı bu meselede daha aktif olsun. Zor durumdaki şairler yazarlar gözetilsin. Kültür dünyamıza hizmet eden bu kıymetli isimler kendilerini sahipsiz hissetmesin.
Kültür bakanlarımızın sosyal medya hesaplarını incelediğimizde yazarları ölünce hatırladıklarını görüyoruz. Sayfaları maşallah taziye duvarı gibi. Ölenlere çok edebi övgü cümleleri kurulmuş.
Yaşayan hiçbir yazara tesadüf edemiyorlar mı acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Sadece bakanlığın değil taşra teşkilatlarının da ölü yazarlarla arası çok iyi.
Geçen gün nadir kullandığım bir e-posta adresimi açtığımda İl Kültür Turizm Müdürlüğü’nün neredeyse her gün ölmüş bir yazarla ilgili bir mesaj attığını gördüm.
İstanbul’un mezarlarında ne kadar ölü yazar varsa hepsiyle ilgili program yapılmış, anmalar organize edilmiş.
Dirilerden eksik ettiğimiz ilgiyi hürmeti vefayı selamı ölülere göstermek patolojik bir durum.
Yaşarken ihmal ettiğimiz insanların mezar taşının başında ağlamanın onlara bir faydası yok. Ölülerin beklediği bir Fatiha’yı her yerden gönderebilirsiniz. Abartılı merasimler düzenleyerek işi şova dökmek şık bir durum değil.
Şu an hayatta olan ve yardıma ihtiyaç duyan kapısının çalınmasını bekleyen vefa görmek isteyen sanatçılara ve yazarlara bakmalı kültür yöneticileri. Mezarlıklar Müdürlüğü gibi çalışmaktan vazgeçmeliler.
ANMA YARIŞI
Öte yandan ölü yazarlarla ilgili bir anma furyası var. Anmaları etkinlik fetişizmine çevirmek bazılarının mesleği haline gelmiş. Bu işi meczupluk derecesinde yapan kişiler var.
Her gün bir mezarlıktan mesaj çekip şu yazarı anıyoruz diye kalabalık toplamaya çalışıyorlar. Bazan yıl içinde üç dört defa aynı yazarı andıkları oluyor.
Anmanın da bir adabı var. Mesela bir yazarın vefatının seneyi devriyesidir onuncu yılı yirminci yılı gibi yuvarlak rakamlar denk gelmiştir bu vesileyle anmalar olur.
Ama bu arkadaşlar için anmalar artık spora dönüşmüş durumda. Canları sıkıldıkça etkinlik düzenliyorlar. 365 gün hatta altı saat anma programı yapan kişiler var. Bu iş bir nevi nebbaşiliğe doğru gidiyor.
İzahı olmayan işlerin mizahı olurmuş. Eyüp Sultan Mezarlığındaki ebedi sakinlerin kaymakam beyin rüyasına girerek bu bitmek bilmeyen anmalardan yorulduklarını ve durumdan şikayetçi oldukları söyleniyor.
Bu profesyonel anmacı arkadaşlar eğer samimilerse vefat eden yazarlarımızın geride bıraktığı öksüz ve yetimlerine sahip çıksınlar. Daha çok hayra girmiş olurlar.
Sağlığında sadakaya muhtaç kalmış insanların haline vakıf olup da elini cebine atmayanların sonrasında aynı kişilerin mezarlarını türbeye çevirmeleri samimi bir davranış değil.
Anısına büyük bir anma programı düzenlen merhum bir yazarımızın oğlu babamın bu kadar dostu varmış da neden bilmiyormuşuz neden hiçbirisini zor günlerimizde yanımızda göremedik demişti. Bu sarsıcı tespit ne demek istediğimizin anlaşılması açısından gayet manidar.
Andre Gide “Yaşayanlardan esirgenen değer, pek kolayca ölülere verilir.” Demiş. Marifet ölünce övgüler dizmek değil yaşarken kıymet bilmektir. Üzerimizde hakkı olanlara sağlıklarında kadirşinaslığımızı göstermeliyiz.
En iyi yazar ölü yazar mantığından uzaklaşarak değerlerimize yaşarken sahip çıkmalıyız. Büyük medeniyetler kuran büyük şahsiyetler yetiştiren Türk milletine yakışan budur.
Mahmut BIYIKLI / Haber7
Yorumlar16