Ramazan notları!

  • GİRİŞ07.03.2025 10:14
  • GÜNCELLEME07.03.2025 11:38

Oruç ayı yine bereketiyle geldi. İçimiz ışıdı gönlümüz şenlendi. Her şeye rağmen yurdumuzda Ramazan dolu dolu yaşanıyor.  İyilikte yarışan aziz milletimizin yoksulları koruyup gözetmesi ibadet aşkıyla elindekileri onlarla paylaşması insanı duygulandırıyor. Kutlu bir geleneği devam ettirerek bakkalların veresiye defterlerini sıfırlayıp adını da gizli tutan kahramanların aramızda olması umudumuzu artırıyor. 

Zenginlerimizin hayrının sadece Anadolu’yla sınırlı kalmayıp bütün yeryüzüne ulaşması ve ulaştırılması da ayrı bir güzellik. Bu topraklarda iyilerin bitmeyeceğinin iyiliklerinin ardının kesilmeyeceğinin işareti sayılacak nice güzelliklere şahitlik ediyoruz.

 Medya ve sosyal medya marifetiyle olumsuzluklar gözümüze sokulmaya çalışılsa da diğer yandan iyiler kesintisiz eylemlerine devam ediyor.

 Fakirlere yapılan yardımları kameraya alalım diyen çalışanlarına ‘zaten kayıt alınıyor sizin yorulmanıza gerek yok’ diyen gönlü yüce insanlarımız var bizim. Onlarla aynı vatanda yaşıyor olmaktan dolayı ne kadar iftihar etsek azdır. 

Hem zengin hem cömert hem de mütevazı olmayı başaran bu insanların sayısı hiç de az değil. Cenabı Allah Müslüman Anadolu insanın gönlüne iftar sevincini ikram etmiş.
Bu sevincin tadı dünyalık hiçbir şeyle elde edilemez. Orucu hakkıyla tutanların içlerine yayılan huzurun yüzlerine yansıyan dinginliğin tarifi mümkün değil.

ACINACAK KİMSELER!

Kalbinin karalığı yüzüne yansıyan bazı kimselerin oruç tutmadıklarını herkese gösterme çabasına içinden buğuz edip Ramazan’a saygısı olmayana ben de saygı duymam diyen celal sahibi hakikatli dervişleri iyi anlıyorum.

Bu milletin değerlerine saygısı olmayanlara saygı göstermek her şeyden önce saygı kavramına saygısızlıktır. Bu hususta tavrını net bir şekilde koyan Tuğrul İnançer merhuma rahmet olsun. 

İftar ve sahur programlarında gözlerimiz hep onu arıyor. Orucun bir nimet olduğunu bu nimetin farkına ancak nasibi olanların ereceğini kendisine has üslubuyla muazzam şekilde anlatırdı. 

Oruç tutmadığını böbürlenerek dile getirenlerin nasipsizler sınıfından olduğunun da altını çizerdi. Rabbimiz bizleri oruç ibadetinin sırrına erenlerden etsin.

 Anne babasının oruç tutmamasını telkin etmesine rağmen sahurla iftar arasındaki sabır sınavını başarıyla veren çocukların içindeki o aşkı gönül ister ki herkes tadabilsin. 
Öğleye kadar direnen miniklerin anne beni mutlaka sahura kaldır diyen o tertemiz yüreklerin oruç sevgisini bazı büyükler de hissedebilsin. Nasip anlamı derin bir kelime. 
‘Mazereti olmadığı halde oruç tutmayanlar kızılacak değil acınak kişilerdir evladım onlara acıyalım ve bu büyük nimetin şuuruna erebilmeleri için seher vakitlerinde dua edelim’ diyen bir yürek muallimi de ayrı bir pencereden bakmış meseleye.

KİTAP BEREKETİ

Ramazan ayı kitap dostları için de ayrı bereketler sunuyor. Sahur vaktine kadar yapılan okumalarla farklı bir aleme yelken açılıyor. Mukabelelerde mutlak kitabımız binlerce kez hatmediliyor. Başta hadis kitapları olmak İslami kaynaklar elden düşürülmüyor.
Fatih Camii ve Hacıbayram Camii’nde açılan kitap fuarlarında dini kitaplar yoğun rağbet görüyor. Günün her saatinde her yaştan ziyaretçi fuarları şenlendiriyor. Gençlerin elinden Sezai Karakoç’un Samanyolu’nda Ziyafet isimli şaheseri düşmüyor.

Çocuk edebiyatı alanında on yıl öncesine nazaran Ramazan kitaplarının sayısında bir artış olduğu gözlemleniyor. Eskiden bu alanda bir elin parmakları kadar kitap varken bugün kitaplıkları dolduracak kadar nitelikli eserler kaleme alınıyor. Bunu da Ramazan’ın bereketi olarak görmek lazım. 

TERAVİHTE KOŞAN ÇOCUKLAR!

Her ramazan olduğu gibi bu ramazanda da bazı televizyon hocalarının ve cami cemaatinden öfkeli amcaların teravihe gelen çocuklara yönelik sert yorumlarını görüyoruz.

Rükû sırasında bacaklarının arasından geçmek isteyen çocuk için ayaklarını aralayan, torunu sırtına binince namazı uzatan, cemaatten çocuk ağlaması duyunca annesi çocukla ilgilensin diye namazı hızlandırıp çabucak selam veren bir peygamberin ümmeti olarak bugün bu meseleleri konuşuyor olmamız insana acı veriyor. 

Bu ülkede çocukluğunda camiden kovulduğu için dinle arasına duvar ören sayısız insan var. Bazı insanların çocukluk yıllarında yaşadığı bu ve benzeri olumsuz yaşanmışlıklar sebebiyle hayatlarının tamamında din karşıtı bir ömür sürdüklerini biliyoruz. Hatıratlarını okuduğumuzda çocukluk yıllarında camide işittikleri bir azar veya negatif davranış sebebiyle manevi değerlere uzak bir hayat yaşadıklarını anlıyoruz.

Çocukların camiyle tanışmasında teravih namazlarının önemli bir payı var. Ramazan heyecanının başlamasıyla birlikte çocuklarımız da büyük bir coşkuyla camilere akın ediyor. Son yıllarda özellikle Diyanet mensuplarının da bu konuda titiz davranmasıyla yavrularımız camiyle ve cemaatle yakın irtibat kuruyor. Buna rağmen anlamsız bir inatla çocuklarımızın hafif gülümsemelerinden, küçük adımlarla koşturmalarından rahatsız olan bazı kimseler çocukları camiden uzaklaştırıyor.

Diyanet İşleri eski Başkanımız Mehmet Görmez Beyefendi vazifedeyken yaptığı mükemmel bir konuşmada şöyle demişti: “Büyüklere diyorum ki; ‘Eğer çocukların hafızasında ve muhayyilesinde kötü iz bırakacak şekilde müdahale edecekseniz teravihinizi evinizde kılın.’ Camiye gelen çocuklar ister oynasınlar ister koştursunlar. Onların hafızasında ve muhayyilesinde kötü bir iz bırakacak hiçbir müdahale kabul edilemez.”

Çocukların, camilerdeki manevi havayı solumaları, okunan tekbirlere ve salâvatlara eşlik etmeleri, kimliklerinin inşasında önemli bir rol oynamaktadır. Edebiyatçılarımızın hatıralarında çocukluk yıllarında yaşadıkları o tecrübelerle ilgili çok güzel örneklikler vardır. Bunlardan biri Halit Fahri Ozansoy’a aittir. Bakınız ünlü şair çocukluğunda babasıyla beraber Sultanahmet Camii’ne gittiği bir Kadir Gecesi’nin kendisinde uyandırdığı duyguları nasıl anlatıyor: 

“Çocuklukta böyle geceler, din duygusunun, Allah ve Peygamber duygusunun ruha derinlemesine işlediği gecelerdir. Babalar bunu bugün de düşünüyorlar mı? Ben, Kur’an’ın nâzil olduğu her Kadir Gecesi’nde o küçük yaşımın, o hayranlık ve iman dolu gecesini hatırlarım. Babam, bana bıraktığı bu kutsal hatıra ile mezarında daha rahat uyuyabilir.”

“Camide cemaatle namaz kılarken arka saflarda gülüşen çocuk sesleri yoksa gelecek nesiller adına korkun.” Diyen kişinin uyarısı gayet manidardır.

Camiye gelen çocukları dışarı atmak yerine daha çok çocuğun camilere gelmesi için çaba göstermeliyiz. Belediyelerimiz teravihe gelen çocuklara cami çıkışında ikramda bulunmalı derneklerimiz okuyacakları kitaplar hediye etmelidir. 

 Camiden kovulan bir çocuklar yerine camide yoğrulan çocukları konuşmamızı bekler bizden Ramazan. Hakkıyla idrak bunu gerektirir. Cenab-ı Allah cümlemizi bayrama erenlerden eylesin.

 Mahmut Bıyıklı / Haber7
 

Yorumlar27

  • Erdoğan 1299 1 ay önce Şikayet Et
    Camiye çocuk gelecek ama yanında anne veya babası ile gelecek yanına oturtacak o zaman olur başı boş olmaz
    Cevapla
  • Elif yılmaz 1 ay önce Şikayet Et
    Çoçuklar melek gribidir tertemizler. Keşke her gün camileri doldursalar
    Cevapla
  • Uğur pekdenir 1 ay önce Şikayet Et
    Ramazanın nasıl ihya edilmesi gerektiğini ne güzel anlatmışsınız. Kaleminize sağlık
    Cevapla
  • Adem 1 ay önce Şikayet Et
    “Çocuk sesinden rahatsız olan evinde kılsın.” cümlesi çok incitici. Siz kimsiniz ki aklı baliğ olmayan çocuklar için insanları camiden evine yolluyorsunuz? Ebeveynler evlat sevgisi ile kendi çocuklarının gürültüsüne alışmış; herkesi buna zorluyorlar. Sadece camide değil, sosyal alanların tümünde çocuklar sınırsız özgürlük sahibi. Cami adabını hiç ama hiç anlatmıyorlar.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Mercan 1 ay önce Şikayet Et
    Peygamber efendimizin bir meselede çok farklı uygulamaları vardır. Bunlar yere ve zamana göre farklı ṣekilde uygulanır. Mezheplerdeki faklılıklar gibi. Camide çocuk meselesinde de mezheplerin sünnetten çıkarmış oldukları hükümler vardır. Yani bu meselede de bütün uygulamalarıbilip hangi durumda hangisinin tatbik edileceğini anlamak gerekir.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat