'Zararlılar' Kategorisine Mbappe'de Giriyor Mu?
- GİRİŞ03.07.2023 08:14
- GÜNCELLEME06.07.2023 09:17
Karmaşık meselelerin anlaşılmasında ‘kolaylaştırıcı’ bir rolü olduğu için Fransa’da 6 gündür devam eden olayların anlaşılmasına katkı vermek adına, futboldan bir takım örneklere başvurarak ilerlemek isterim.
1991 yılında Paris Belediye Başkanı iken Le bruit et l’odeur, yani Gürültü ve Koku başlıklı bir konuşma yaparak yönettiği şehirde yaşayan azınlık mensuplarını ırkçı bir dille aşağılayan Jacques Chirac’ın, 1998 Dünya Kupası finalinde Fransız Milli Takımı’nın Brezilya’ya karşı attığı 3 golden ikisinde imzası olan ve Fransız milli takımının dünya şampiyonu olmasına büyük katkı sağlayan Cezayir asıllı futbolcu Zinedin Zidane’ın attığı her golden sonra coşkuyla ayağa kalkıp atılan golü kutlaması…
Maç yayınını gerçekleştiren reji, maçın başından itibaren o anı kolluyormuş gibi Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın o coşkusunu anında yüz milyonlara ulaştırabilmişti.
1998 yılı dünya şampiyonasının siyasete ve sosyal alana da dokunan tartışmalarını çok iyi hatırlıyorum.
Fransızlar, önemli bölümü Afrika kökenli olan milli takım futbolcularının bu başarısını aynı zamanda ‘çok kültürlülüğün’ bir zaferi olarak nitelendirip, başka ülkelere ‘caka satıyorlardı.’
Sorun şu:
Gol atınca, şampiyon olunca sorun yok, ama atamayınca, kazanamayınca bir başka Cezayir kökenli futbolcu Anelka’nın 2010 yılında dediği gibi, “Atınca Fransız, atamayınca Arap” oluyorsunuz.
Almanya’da 2018’de yapılan tartışmalardaki gibi…
Bizim Mesut Özil’in Alman Milli Takımı şampiyon olduğunda Alman, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ziyaret edip fotoğraf çektirmesi halinde Türk olması gibi.
FRANSA’DA ÇOK KÜLTÜRLÜLÜĞÜN SONU MU GELİYOR?
27 Haziran’da Nanterre şehrinde Fransız polisinin içinde üç kişi bulunan bir araca ateş açıp, 17 yaşındaki Nael (Nail) isimli Kuzey Afrika kökenli genci öldürmesi üzerine başlayan olaylar, hızlıca ülkenin başka birçok kentine yayıldı.
6’ıncı gününe giren olayların geldiği nokta, meselenin polis eliyle işlenen bir cinayete karşı gösterilen bir tepkinin çok ötesinde olduğuna işaret ediyor.
Fransa’da yaşayan, Fransız vatandaşı olan Afrika ve Kuzey Afrikalılarla yapılan röportajları dinlediğinizde, şiddet olaylarının sebeplerini anlamak biraz daha kolaylaşıyor.
-Afrika kökenlilere, Kuzey Afrika kökenlilere ve Müslümanlara karşı güvenlik güçleri arasında yaygınlaşan düşmanlık duyguları,
-Bu kesimden insanların iş ararken dışlanmaları, sırf inançları ve kökenleri nedeniyle iş bulmakta büyük zorluklar çekmeleri,
-Polisin her türlü işlemde önyargılı bir şekilde hareket etmesi, sırf renkleri ya da inançları nedeniyle bu insanlara karşı cezalandırıcı bir tutum izlemesi vs.
Böylesi reaksiyonlar suyun kaynama anına benzetilir.
Isınıp kaynama anına gelene kadar su da bir hareketlenme olmaz.
Ta ki, o kaynama anına gelene kadar.
Ama Fransa örneğinde durum bunun baya bir ötesine de geçmiş görünüyor.
Yani, çok derinlerden, çok eskilerden gelen bir birikim durumu, sömürgeci kanlı tarihe karşı bir uyanış hali kendini belli ediyor.
MACRON AFRİKA’DA NEREYE GİTSE TEPKİ GÖRÜYOR, FIRÇA YİYOR
Fransa’daki olayları anlayabilmek için Cumhurbaşkanı Macron’un çeşitli Afrika ülkelerine yaptığı ziyaretler sırasında karşılaştığı tepkiler de referans olarak gösterilebilir.
Bu bir dalga ve Fransa sınırlarının çok çok ötesine geçmiş bir dalga.
Demokratik Kongo Cumhurbaşkanının Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a kameralar önünde gösterdiği tepkiyi internetten açıp izlemelisiniz.
Macron’un “Gücünüz yok” diyerek muhatabını aşağılamaya çalışmasını.
Aynı şekilde Kenya Cumhurbaşkanı’nın gösterdiği tepkiyi.
Aynı Macron’un Cezayir gezisi sırasında bu ülkede büyük katliamlar yapmış bir ülkenin Cumhurbaşkanı olduğunun unutulduğunu düşünerek kalabalığın içine katılmak istemesi, gelen tepkiler üzerine apar topar uzaklaştırılması gibi örnekleri de aklımızda tutabiliriz.
FRANSIZ POLİSİNİN İÇ SESİNİ POLİS SENDİKASININ AÇIKLAMASI YANSITIYOR
Fransa’daki olayların diğer tarafını yani, polis cephesinin duygu ve düşüncelerini yansıtan bir açıklama için polis sendikaları adına yapılan “Yeter” başlıklı çok sert ifadeleri içinde barındıran açıklamaya bakabiliriz.
Şöyle şeyler deniyor o açıklamada:
“Bu vahşi sürülere karşı karşıyayken, sükunet istemek artık yeterli değil. Cumhuriyet düzenini yeniden tesis etmek ve tutuklananları başkalarına zarar verme kapasitesinin dışına çıkarmak, verilecek tek siyasi işaret olmalıdır. Zaman bu “zararlılara” karşı mücadele zamanıdır.”
2018’de Dünya Şampiyonasında Fransa’nın 20 yıl aradan sonra yeniden şampiyonluk ipini göğüslemesine bu defa bir başka göçmen ailenin çocuğu katkı sunmuştu.
Kamerunlu bir baba ve Cezayirli bir annenin çocuğu olan 19 yaşındaki Kylian Mbappe…
Mbappe’nin böyle durumlarda neler hissettiğini, neler düşündüğünü nasıl bir refleks gösterdiğini tahmin edebileceğimiz bir örneğimiz var.
2020 yılında PSG ile Başakşehir arasında oynanan şampiyonlar ligi maçında maçı yöneten hakemlerden birinin rakip takımda (Başakşehir) oynayan Webo’ya karşı sergilediği ırkçı tutum karşısında gösterdiği hassasiyet.
Başakşehirli Webo’ya yönelik ırkçı tutum karşısında maçın hangi durumda kendi takımının lehine olacağını hesap etmek yerine, aynı hakemin maça devam etmesi halinde kendisinin maça devam etmeyeceğini söylemesi.
Şimdi bu son olaylar karşısında Fransız polisini temsilen açıklama yapan polis sendikası, Mbappe gibiler için ‘zararlılar’, ‘vahşi sürüler’ gibisinden açıklamalar yapıyor.
Acaba Mbappe bu açıklamayı görünce ya da bu olayları izledikçe içinden neler geçirmiştir.
Yorumlar17