Yunanistan'la ilişkilerde bardağın dolu tarafına odaklanma dönemi
- GİRİŞ08.12.2023 10:02
- GÜNCELLEME12.12.2023 09:05
Yıllar önce Atina’dan Ankara’ya enteresan bir bilgi ulaşmıştı.
O bilgiye göre, 15 Temmuz darbe girişiminin hemen sonrasında, dönemin Yunanistan Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı bir toplantı yapmışlar, o toplantıda “Türkiye’ye savaş açmak için tam sırası” diye kendi aralarında konuşmuşlar, ancak “Ekonomik durumumuz elverişli değil” diyerek hayıflanıp dağılmışlardı.
2018 yılında ise, Afrin’e yapılan zeytin dalı harekâtı sırasında, Ege’de yine bir takım dalgalanmalar olmuştu.
İhtimal, Türkler Güney sınırlarıyla uğraşırken, bir cephede biz buradan açarsak onları zor durumda bırakır mıyız hesapları yapmışlardı.
Ya da 15 Temmuz’da ‘paralize’ olduğunu düşündükleri TSK’nın öyle olmadığının anlaşılması, Atina’yı telaşlandırmıştı.
Sonra 2019 sonlarına doğru Doğu Akdeniz gerilimi peydah oldu.
Libya ile Türkiye arasında imzalanan Deniz Sınırlarını Yetkilendirme anlaşmasının Atina’da ürettiği hoşnutsuzluk gerilimi bir anda artırdı ve savaş senaryolarının uzun süre masada kaldığı bir dönemin içine girildi.
İki yıl kadar önce, bu gerilimin tırmandığı bir ortamda Ankara’da konuştuğumuz üst düzey bir askeri yetkili, “Biz bunların hepsine alışığız. 1919’dan sonra da değişen bir şey olmadı. O dönem, Yunanistan’ı bize karşı ‘Proxy/Vekaleten’ kullanmışlardı. Biz de Yunanlılara, “Tarihi unutmayın, 9 Eylül’ü unutmayın diyoruz” demişti.
Gerçekten de mesele hem bir Türk/Yunan meselesi ama aynı zamanda bir Türkiye/ABD, bir Türkiye/Fransa meselesiydi.
Yunanistan’ın yüzyıllara sari ‘Türk fobisinden’ yararlanan bu ülkelerden ABD, Yunanistan topraklarını yeni üslerle doldurdu, Fransa ise, ekonomisi hala belini doğrultamamış olmasına rağmen Yunanistan’a milyarlarca dolarlık silah satışı gerçekleştirdi.
Politik ayrışmaların bizden bile daha keskin olduğu, siyasi yelpazenin en sağdan en sola ziyadesiyle çeşitlilik arz ettiği bir ülke olan Yunanistan’da o kadar ayrışmaya rağmen tek birleştirici güç ‘Türkiye fobisidir.”
Bu cümleyi ta 1997 yılında Türk/Yunan ilişkilerini analiz etmek için görüşlerine başvurduğum bir akademisyenden duymuştum ve bu analiz bugün için de geçerliliğini korumaya devam ediyor.
ERDOĞAN’IN ATİNA MESAJI: BARDAĞIN DOLU TARAFINA BAKALIM
Bütün bunları Yunanistan’la ilişkilerde her ortamda her türlü senaryoya hazır olmamız gereğini, aynı zamanda muhtemel bir savaşın maliyetini görerek ve karşı tarafa göstererek bu gerilimi yönetmenin gerekliliğini ifade etmek için yazdım.
Dün 6 yıl sonra Yunanistan’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Atina’da yapıcı mesajlar verdi.
Muhataplarından gelen mesajlar da daha önceki ziyaretlerde başvurdukları lüzumsuz polemik dilinden uzaktı.
(Bu arada, Yunanistan’la yaşanan gerilimli sürecin çatışma ikliminden uzaklaşmasına Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı önemli katkıları da zikretmeden geçmeyelim)
Atina’da ilk olarak Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou ile görüşme gerçekleştiren Erdoğan, bu görüşme öncesinde basına yaptığı açıklamada, “Bardağın dolu tarafıyla konuşmak öyle zannediyorum ki gelecek için çok daha hayırlı olacaktır” dedi.
Erdoğan, Yunanistan’da yürütme sorumluluğunu üzerinde taşıyan Başbakan Miçotakis’le yaptığı görüşmeden sonra yaptığı açıklamada da yine barışçıl mesajlar verdi:
“Bizler aynı kültürü ve aynı iklimi paylaşan ülkeleriz. Görüş ayrılıklarının olması doğaldır. Türkiye-Yunanistan olarak atacağımız adımlarla tüm dünyaya örnek olalım istiyoruz. Aramızda çözülemeyecek kadar hiçbir sorun yok. Yeter ki büyük resme odaklanalım. Denizi geçip derede boğulanlardan olmayalım. Kendilerinin de aynı fikirde olmalarından büyük memnuniyet duyuyorum.”
Miçotakis ise, “Hem Yunanistan'da hem Türkiye'de bizim yaklaşımımıza katılmayan kesimler mevcut ancak sınırdaş olan ülkeler yan yana hareket etmek zorundadır. İkimiz de sakin sularda güzel bir esinti ile ilerleyen kaptan olarak güzel gelecek yaratmalıyız.” Sözleriyle mukabelede bulundu.
Erdoğan ve Miçotakis, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin 5’inci toplantısına katıldı.
Bu temasların ekonomik ilişkileri büyütme gibi bir perspektifi de var.
Nitekim, Erdoğan ve Miçotakis, yaptıkları görüşmede 5 milyar dolar düzeyinde olan ticaretin 10 milyar dolara çıkarılmasında mutabık kaldılar.
ESAS MESELE YUNANİSTAN DEĞİL, EMPERYAL GÜÇLERİN HESAPLARI
Böyle olması iyi oldu bana kalırsa.
Neden derseniz, Erdoğan’ın deyimiyle Türk/Yunan ilişkilerinde bardağın dolu tarafına bakmak ve bu barışçıl iklimi sürdürmek, her şeyden önce emperyalist güçlerin hesaplarını ters yüz edecektir.
Yunanistan ABD ve Fransa’dan aldığı cesaretle Türkiye’ye saldırsaydı bunun ağır bir maliyetiyle karşılaşması kaçınılmaz olurdu.
Ama aynı senaryo da, Türkiye’nin de sadece Yunanistan’la değil, topyekûn batı blokuyla karşı karşıya kalması kaçınılmaz olurdu.
Demem o ki, Ankara ile Atina arasında buzların erimesi, iki ülkenin halklarının yararına, bu iki ülke üzerinde kötücül hedefleri olanların ise aleyhine olacaktır.
İçinden geçtiğimiz süreçte Dünyayı savaştırarak terbiye etme niyetini iyice belli etmiş olan emperyalist güçlere karşı dikkatli ve uyanık olma ihtiyacı hiç bu kadar önemli ve hayati nitelikte olmamıştı.
Mehmet Acet / Haber7
Yorumlar25