CHP yeni müfredatın nesine karşı?
- GİRİŞ24.06.2024 08:45
- GÜNCELLEME24.06.2024 08:49
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e dün Kanal 7’de yaptığımız Başkent Kulisi programında, öğretmen atamalarında uygulanacak mülakat sistemini kastederek sordum:
“Kimse kimseye torpil yapamayacak mı? Bundan emin misiniz?”
Bakan Tekin, herhangi bir tereddüt yahut şüphe belirtisi göstermeksizin soruma net cümlelerle şu karşılığı verdi:
“Ben dahil kimse torpil yapamaz. Sistem buna müsaade etmez. Normal olarak şu ana kadar bana bir sürü isim gelmesi lazımdı. Bir tane dahi gelmedi. Başkasına da gidemezler. Milletvekillerimiz dahil kimse bize böyle bir talepte bulunmadı. Ben bu sınavın, objektif, şeffaf ve adil olması için her türlü tedbiri aldığımı düşünüyorum.”
Mülakat meselesi, muhalefet tarafından uzunca süre ‘mesele’edildi, edilmeye de devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2023 seçimleri öncesi seçim beyannamesini açıkladığı konuşmasında yaptığı ‘mülakat’ açıklaması üzerinden.
Erdoğan o konuşmasında dillendirdiği ve çok tartışılan sözlerinin tamamı şu şekilde:
“Kamuya işe alımları, görevin getirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak, gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız.”
Bu cümledeki “Görevin getirdiği zorunluluklar” ifadesi önemli.
Zira, bu ifade Erdoğan’ın, seçim vaadinde bulunurken mülakatı tümden ve şartsız olarak kaldıracağız şeklinde bir kastının olmadığına dalalet ediyor.
Öğretmenler için mülakat uygulamasına bu ifade üzerinden bakıldığında da, muhalefetin iddia ettiği gibi Erdoğan’ın kendisiyle çeliştiğini söylemek zorlaşıyor.
ÖĞRETMENLERLE KURULAN YAKIN DİYALOĞUN, EĞİTMDE ATILAN ADIMLARA KATKISI
Yusuf Tekin, 2023 Haziran başında Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirildiğinde, 2013’tan başlayarak 5,5 yıl müsteşar olarak görev almış bir isim olarak o koltuğa oturdu.
İlk günden oturduğu koltuğu yabancılamadan, ne yapacağını bilerek işe koyulmasının asıl sebebi bu.
Ancak 1 yılı aşkın süre zarfında eğitim alanında yaptığı esaslı işlerin arkasında sadece müsteşarlık döneminden gelen tecrübenin payı yok.
Dünkü programda da benim sorduğum, onun da anlattığı gibi, öğretmenlerle yaptığı kapsamlı istişareler, geçen eğitim yılı boyunca atılan adımlar için kendisine bir tür ‘yol gösterici’ olmuş.
Pandemi döneminde okulların kapanmasıyla oluşan ‘gevşemenin’ giderilmesinde, sınıf tekrarının yeniden uygulamaya konulmasında, devamsızlık affının kaldırılmasında, açık liselere geçişin zorlaştırılmasında, Türkçe baraj puanının 70’e çıkarılmasında vs. ‘öğretmen odası’ buluşmalarının çok ciddi etkisi/katkısı olmuş.
Yani bu uygulamalara dönük asıl talep öğretmenlerden gelmiş.
YENİ MÜFREDAT, EĞİTİM ÜZERİNDEN ‘İÇ BÜTÜNLÜĞÜ SAĞLAMAYI’ TARİHLE BARIŞIK NESİLLER YETİŞTİRMEYİ, ERDEMİ, MERHAMETİ HEDEFLİYOR
Eğitim, ya da iyi eğitim kavramı neresinden nasıl baktığınıza göre değişkenlik gösterebilir.
Bakan Tekin’le yapacağım programa hazırlanırken konuştuğum bir Bakan Yardımcısının hatırlattığı çok çarpıcı bir örnek vereyim:
“Gazze’de on binlerce çocuğu, kadını katledenler de ‘çok eğitimli’ kişiler.”
Peki, o çok iyi eğitim, ‘merhamete, erdeme’ dair bu canavarlığı yapanlara bir şey vermemişse, her tarafı iyi eğitim olsa ne yazar!
Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı ve önümüzdeki Eylül ayında 1-5 ve 9’uncu sınıflarda okutulmaya başlanacak olan yeni müfredatın erdemli, merhametli insanlar yetiştirmek gibi hedefleri de var.
Hedeflerden bir tanesi, ‘tarihiyle barışık’ nesiller yetiştirmek.
Burada, modern dünyanın referansları kadar, kendi geçmişimiz, kültür ve değerlerimiz ve tarihimizin eğitim sistemini bir parçası olarak gören bir anlayıştan söz edebiliriz.
Bakan Tekin’in şimdi aktaracağım sözleri, yeni müfredatta tarih derslerinin niteliğinin/içeriğinin ne/nasıl olacağına dair fikir veriyor:
“Toplumlu ayrıştırmayalım diyorum. Tarih müfredatının bu birlikteliği sağlayacak, II. Abdülhamid'i atamız olarak gören bir nesil, Atatürk ve Cumhuriyet'e karşı olmamalı. Eğer biz bunu yapmazsak, bölünmüş bir tabloyla karşı karşıya kalacağız. Cumhuriyet'in öncesini yok sayan bir tabloyla karşılaşacağız. Bunu yapmamız Cumhuriyet'i güçlendirir. Cumhuriyet'le beraber gelen demokratik yapıyı güçlendirir. Çünkü bunun öncesinin var olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.”
Bu sözlere “Öyle bir şey mi var ki, Cumhuriyet öncesini yok sayanlar mı var ki” diye itiraz edenler olabilir.
Ama net bir gerçek ki, evet tam da o şekilde, tarihe reddi miras gözüyle bakan, Cumhuriyet öncesi Türk tarihini bir ‘hiç’ mesabesinde gören bir tür ‘sömürge’ anlayışı var bu ülkede.
Cumhuriyet Halk Partisi içinden yeni müfredata dönük gelen hücumların görünmeyen yönünde de bu anlayış sahipleri var.
CHP milletvekilleri zaman zaman gruplar halinde Milli Eğitim Bakanlığı’na yürüyüp, protesto eylemi gerçekleştiriyorlar.
Hem protesto edip, hem de yeni müfredatla alakalı tepkisel beyanlarda bulunuyorlar.
Bakan Tekin, yukarıda sözünü ettiğim müfredatta tarih derslerine dair yaklaşıma itirazların da aynı çevrelerden geldiğine dikkat çekiyor.
Bu bağlamda, “Cumhuriyetin öncesini yok sayan bir tablo, Cumhuriyet’e zarar verir” ifadesini kullanıyor.
Son olarak…
Bakan Tekin, CHP’nin bu yaklaşımına darbe, ihtilal, laiklik gibi ‘ilişkili’ kavramlar üzerinden yaklaşarak, bir değerlendirme yapıyor.
CHP’lilerin yeni müfredatın yanı sıra, eğitim alanında atılan adımların tümüne, sorup soruşturmadan toptancı bir şekilde ve ezbere tepki vermelerini bu şekilde izah ediyor.
“CHP ile benim aramdaki ayrım şu” diye başlayıp bu sözlerin arkasını şöyle getiriyor:
“Kavramlara bakış açımız farklı. Ben, Türkiye'deki demokrasiyi engelleyen her adıma darbe derken, CHP 27 Mayıs'a darbe demekten imtina ediyor. Laiklik eleştirisi yapıyorlar. Benim laikliğe baktığım yerle CHP'nin baktığı yer arasında fark olması gayet doğal.”
Mehmet Acet
Haber7
Yorumlar31