Irak’ta kilit kapanıyor, peki şimdi ne olacak?
- GİRİŞ08.07.2024 08:30
- GÜNCELLEME10.07.2024 09:21
Güney sınırlarımızda önemli gelişmeler var.
Irak’la başlayalım yazıya.
Milli Savunma Bakanlığı, 4 gündür “Kilit Kapanıyor” başlığıyla Pençe/Kilit harekat bölgesinden görüntüler yayınlıyor.
Bahar aylarına girerken, 2019 Mayıs ayında başlayan harekatta hedeflenen bölgelerin bu yaz kontrol altına alınacağına dair tepelerden kararlılık mesajları verilmişti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in açıklamalarından söz ediyorum.
Son dört gündür yapılan paylaşımlar o kilidin gerçekten de kapanmakta olduğuna işaret ediyor.
Peki bu yeni durum ne anlama geliyor?
Kuzey Irak bağlamında, Pençe/Kilit bölgesinden sonra PKK’nın eğitim ve komuta karargahlarının da olduğu GARA bölgesine sıranın gelmekte olduğu, oradaki unsurların da bertaraf edilmesiyle Kuzey Irak dağlarında on yıllardır konuşlanma içinde olan PKK’nın tümden etkisini yitirmesi anlamına geliyor.
Son operasyonların ardından ağır darbe alan PKK’nın üst yapılanması KCK’den dün gelen son açıklama, örgüt adına yapılan S.O.S çağrısı gibiydi.
KDP’den, yani Barzani yönetiminden de ‘hain’ diye söz edilen açıklamada, “İçinde bulunduğumuz süreç, topyekün soykırım saldırılarına karşı her yerde topyekün direnişi geliştirme ve seferberlik ruhuyla harekete geçme sürecidir. Halkımızı her yerde topyekün direnişi yükseltmeye çağırıyoruz” denildi.
Irak’ta durum böyle.
Güney sınırlarımızın Suriye ayağında ise, bir süredir Şam yönetimiyle ilişkilerin normalleştirilmesine dönük yeni bir sürecin içinden geçiyoruz.
Yeni dediğim, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Haziran ayında Moskova’ya yaptığı ziyaret sırasında yürüttüğü temaslarla başladığı anlaşılan bir süreç.
Daha önce “Türkiye topraklarımızdan çekilmeden hiçbir adım atmayız” diyerek Ankara’nın diyalog arayışlarına karşı ‘yokuş yapan’ Beşar Esad, son açıklamasında bu tutumunu değiştirdiğini gösteren bir beyanda bulunarak, "Suriye, ülkenin tüm toprakları üzerindeki egemenliğiyle terör ve terör örgütleriyle mücadeleyi temel alan, Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimlere açıktır" dedi.
Şunu bilelim:
Esad’ın kendi başına bir politika üreterek bunu dikte edebilecek gücü hala yok.
Böyle konularda, böyle açıklamalar yaparken iki ülkenin tesiri net bir şekilde ortada.
Bu ülkelerden biri İran, diğeri ise Rusya.
Benim Ankara’dan ilgili çevrelerden edindiğim izlenim, Esad’ın ‘yokuş yaparken ki’ görüşünün arkasında olan ülke İran idi.
Yeni tutumun mimarı ise, Rusya.
Zaten Esad bu son açıklamayı Rusya’nın Suriye temsilcisinin ziyareti sırasında yaptı.
Bu sürecin nasıl ilerleyeceğine dair son bilgileri ise, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önce Astana dönüşü, devamında da Cumartesi akşamı Berlin dönüşü yaptığı açıklamalardan öğreniyoruz.
Her iki açıklamasında da Erdoğan, Beşar Esad’da yapılacak bir davetten söz ediyor.
Astana dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalar yapan Erdoğan, “Bizim sayın Putin ile Beşar Esed’a bir davetimiz olabilir. Sayın Putin Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirebilirse, bu yeni bir sürecin başlangıcı olabilir.” dedi.
Erdoğan Berlin dönüşü ise, biraz daha açık cümleler kurarak konuştu, şunları söyledi:
“Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir. Türkiye’de görüşme olması konusunda ise, Sayın Putin’in yaklaşımları var. Irak Başbakanı’nın bu konuda yaklaşımları var. Biz her yerde arabuluculuktan bahsediyoruz da sınırımızdakiyle, komşumuzla niye olmasın?”
Şunun altını çizelim:
Suriye’de yüzbinlerce insanın ölümünden, milyonlarca insanın ülkeyi terk etmesinden, kendi şehirlerinin taş devrine dönmesinden sorumlu bir kişiyle diyalog kapılarını açmak kolay bir karar değil şüphesiz.
Ankara’da bu kararın arkasında Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliğini yeniden tesis etme, iç savaş nedeniyle ortaya çıkan hayati tehditleri bertaraf etme arayışı en öncelikli hedef olarak duruyor.
PKK/YPG terör örgütünün, arkasındaki Batılı ülkelerin de desteğiyle seçimler yapmaya çalışması, uluslararası tanınırlık elde etme arayışları, ABD seçimleri öncesi Washington’un dikkati dağılmadan bir emri vaki girişiminde bulunması, Ankara’nın Moskova üzerinden Esad’la diyaloğa girerek öbür taraftaki o süreci engelleme niyetinin bir sonucu gibi duruyor.
Ama her durumda dikkati elden bırakmadan yürütülmesi gereken bir süreç bu.
Zira iç savaşla birlikte çok aktörlü/çok faktörlü bir oyun sahası olarak karşımıza çıkan Suriye sahası, her türlü şeytanlığın kol gezdiği bir alan olarak karşımızda duruyor.
Türkiye’nin Suriye’de bir aktör olarak kalmasına önemli katkıları olan Esad karşıtı muhaliflerle güven ilişkisinin korunması, onların Türkiye’ye olan güveninin korunarak bu sürecin ilerletilmesi büyük önem taşıyor.
Yorumlar11