TUSAŞ saldırısında hedef Türkiye'nin dış politika tercihleri mi?
- GİRİŞ24.10.2024 08:07
- GÜNCELLEME25.10.2024 09:11
Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı taşıyan uçak, saat 11.00 gibi Ankara’dan havalanıp, 3 saat 45 dakika süren bir yolculuktan sonra 14.45 sularında Rusya/Tataristan’ın Başkenti Kazan’a indi.
Ziyarete eşlik eden gazeteciler olarak otele gelip giriş yapmak ve bir gecelik oda ücretini ödemek üzere Dolar/Ruble değişimi yapmak için telaş ederken Ankara’dan Tusaş’ı hedef alan saldırı haberi geldi.
Erdoğan’ın heyetiyle birlikte, saat 17.00’de (Türkiye saati ile aynı burası) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve heyetiyle randevusu vardı.
Acaba Ankara’dan gelen haberler nedeniyle bir iptal, yahut program değişikliği olur mu diye aklımızdan geçirdik.
Olmadığını, heyetler arası görüşmenin görüntülerinin aynı anda hem Rus, hem de Türk televizyonları tarafından verilen görüntülerle anlaşılmış oldu.
İhtimal o görüntü, Türk/Rus heyetleri arasındaki görüşmenin Tusaş saldırısı nedeniyle iptal edilmediğini göstermek için özellikle dışa yansıtılmış da olabilir.
HEDEF TÜRKİYE’NİN BRİCS İLGİSİNİN ÖNÜNÜ KESMEK OLABİLİR Mİ?
Rusya/Tataristan/Kazan’da başlayan BRİCS Zirvesi, Ukrayna savaşı başladıktan sonra Batı blokunun içinde yer alıp da Putin’le diyaloğu sürdüren çok az sayıda devlet başkanlarından biri olan, (olarak kalan) Erdoğan’ın Putin’le randevusuna az bir vakit kala, Ankara Kazan’da gerçekleşen bir terör saldırısı…
Başka bir deyişle, Türkiye’nin dış politika tercihlerine dönük, zamanlaması manidar yeni bir terör saldırısı ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürten yeni bir eylem.
Kazan’da BRİCS Zirvesi yapılırken Ankara Kazan’da savunma sanayiinin gözbebeği olan bir kuruma yapılan bir saldırı böyle düşündürtmez mi insana?
İSTİKLAL CADDESİ SALDIRISINA BENZİYOR.
Niteliği bakımından, 13 Kasım 2022’de İstanbul Beyoğlu, İstiklal Caddesi’nde yapılan saldırıyı andırıyor gibi.
O saldırının da Erdoğan’ın Biden’la yapacağı görüşmenin hemen öncesine denk gelmesi/getirilmesi tesadüf değil diye yorumlanmıştı.
Öte yandan, BRİCS’e başvurmuş olmasının, esasen Türkiye’nin NATO üyeliğine halel getirecek bir durumu bulunmuyor.
Zaten BRİCS bir sekreteryası bile olmayan, ekonomik ve kültürel konularda istişari niteliği olan gevşek bir yapılanma.
Yani normal şartlarda bir NATO üyesi ülkenini ilgi göstermesi nedeniyle başka NATO üyesi ülkelerin ‘nem kapmasını’ gerektiren bir ‘ittifak’ niteliği bulunmuyor.
Bünyesinde batı ile ilişkileri gayet iyi olan ülkeler de var.
Ama Türkiye’nin şeksiz şüphesiz batı ittifakına sadık olmasını isteyen ‘akıl’ Ankara’nın böyle konularda kendi başına kararlar alıp uygulamasından hep rahatsız oluyor, bunu istemiyor işte.
Gerçi NATO’nun çiçeği burnunda Genel Sekreteri Mark Rutte, Türkiye'nin BRICS başvurusunun "bir endişe kaynağı olup olmadığına" yönelik bir soruya "Türkiye'nin BRICS ortaklarından bazılarıyla da birlikte çalıştığını biliyoruz. Bunu yapmak onların egemenlik hakkıdır." Şeklinde bir cevap vermişti.
Ama Türkiye’nin BRİCS’e üye olma arzusu ve Erdoğan’ın buradaki zirveye katılma kararı almasının, içinde ya da kenarında/köşesinde Rusya’dan esintiler taşıyan her türlü oluşumdan rahatsız olan çevreleri rahatsız ettiği ortada.
Dış politikada kendi tercihiyle de adımlar atmak isteyen değil, sadece başkalarının tercihiyle hareket etmesi istenen Türkiye zorlaması var yani karşımızda.
Ama şurası unutulmamalı.
Terör üzerinden etki edilip vaz geçirilmeye çalışılan politika, Türkiye’nin ve vatandaşlık bağıyla bu ülkeye bağlı olan herkesin menfaatlerini azami ölçüde kollayarak belirlenmiş politika setlerinden oluşuyor.
Batı ittifakı içinde kalıp, Batı’nın her dediğine ‘He’ demeden kendi halkının çıkarlarını gözeten tercihler yapabilmek Türkiye’nin hakkı.
Örneğin Ukrayna işgaline net bir şekilde karşı çıkmakla birlikte Rusya yaptırımlarına katılmayı reddetmesi, Türkiye lehine büyük faydalar getirdiği gibi, esasen ülkemizin çok daha büyük zararlardan korunmasını sağladı.
O nedenle bu dengeli politikaların devamı Türkiye’nin bu yolculuğunu selametle yürütmesi için büyük önem taşıyor.
Yorumlar22