İsrail İran'a 'ne kadar' saldırdı?
- GİRİŞ28.10.2024 09:01
- GÜNCELLEME30.10.2024 09:28
Cuma akşamı ve aynı günü Cumartesi’ye bağlayan gece, İsrail’in İran’a yönelik hava saldırılarının gerçekleştiği haberi geldi.
Gelinen nokta itibarıyla bu saldırıların kapsamı ve İran’da oluşturduğu hasar konusunda net bir fotoğraf yok.
İsrail ordusu, saldırılarda İran’ın füze üretim tesisleri dahil askeri üslerin hedef alındığını duyurdu.
İran makamlarından gelen açıklamalar ise, İsrail’in saldırılarından ülkenin sınırlı şekilde etkilendiği yönünde bir dışavurum söz konusu oldu.
Öte yandan, dini lider ve İran’ın alacağı kararlarda, ‘son sözü’ söyleme hakkını elinde bulunduran Ali Hamaney’in İsrail’in saldırılarını ne abartma, ne de küçük görme gerektiğine dair bir beyanı yansıdı.
İSRAİL’İ AMERİKAN BASKISI MI FRENLEDİ? İRAN’IN 1 EKİM SALDIRILARININ ETKİLİ OLMASI MI?
İsrail makamları, 1 Ekim’de İran’ın sesten 5 kat daha hıza sahip hipersonik füzelerle yaptığı saldırı sonrası buna yapacakları misillemenin çok ağır olacağı yönünde bir kamuoyu oluşturmuşlardı.
Bu cevabın, İsrail’in oluşturmaya çalıştığı atmosfere göre o beklentilerin gerisinde kaldığı kuşkusuz.
Burada karşımızdaki soru şu?
Neden böyle oldu?
1 Ekim’den sonra Amerikan makamlarının misillemenin sınırlı olması, nükleer ve petrol tesislerine yönelmemesi yönünde İsrail’e ‘mütemadiyen’ telkinde bulunması mı?
Yoksa, 1 Ekim’de İran’ın Nasrallah ve Devrim Muhafızları Örgütü’nün liderinin öldürülmesine karşı yaptığı misillemenin İsrail’in canını acıtması, dokunulmazlık mitine darbe indirmesi ve sert bir cevap vermesi halinde, İran’ın aynı sertlikte cevap vermesi korkusu mu?
Bu meselede, İran’daki korku ile İsrail’deki korkunun aynı olduğu söylenemez.
İsrail, 1948’de devletleşen İsrail projesinin ‘korunaklı’ olduğunu kendi vatandaşlarına daha fazla göstermek zorunda ve kendi topraklarının ‘dokunulmazlığı’ konusunda çok daha fazla hassas olmak zorunda olduğunu İsrail vatandaşlarına ve dünyanın geri kalanında yaşayan Yahudilere göstermek durumunda.
O nedenle İran’a yapılan saldırının ‘sınırlı’ olmasını ABD baskısı dışında, yeni misillemelerden kaçınma biçiminde de yorumlamak mümkün.
İRAN’IN TEKRAR FÜZE GÖNDERMESİNİ ‘GEREKTİRMEYECEK’ BOYUTTA BİR MİSİLLEME Mİ?
1 Ekim saldırısı sonrası İsrail yönetimi, ‘koyu bir sansür’ politikasıyla o saldırının nelere yol açtığını kendi kamuoyundan bile gizlemişti.
Ancak Amerikan medyasında, İran füzelerinin F-35 savaş uçaklarının da bulunduğu Nevatim Üssü’ne, Mossad karargahının yakınlarına düştüğüne ve hasara yol açtığına dair haberler çıkmıştı.
Hemen arkasından ABD’nin balistik füzelere karşı kullanılmak üzere daha gelişmiş hava savunma sistemlerini götürüp İsrail’e konuşlandırması bile başlı başına İran füzelerinin hedefi bulduğuna bir işaret olarak kabul edilebilir.
O nedenle İsrail’in İran’a yönelik daha sert bir misilleme yapamamasını, 1 Ekim tecrübesiyle ilişkilendirmek akla yatkın duruyor.
Ama her durumda, öncesine kadar vekiller üzerinden savaşan İsrail ve İran arasında doğrudan ve açık bir şekilde bu saldırıların karşılıklı olarak gerçekleşmiş olması, savaşın ölçek büyütmüş olması anlamına geliyor.
Adını İran-İsrail savaşı olarak koyabileceğimiz yeni bir seviye bu.
Burada kalır mı?
Yeni sürprizler ortaya çıkar mı?
İsrail her durumda İran’ın nasırına basmaya devam eder mi?
Öyle olursa İran, 1 Ekim’den daha fazlasını yapar mı?
Bu soruların akla getirdiği cevaplar, artık ‘reel’ ihtimaller olarak karşımızda duruyor.
Mehmet Acet / Haber7
Yorumlar11