NATO'nun sonu mu geliyor? Avrupa ve Türkiye ne yapacak?
- GİRİŞ08.03.2025 08:27
- GÜNCELLEME10.03.2025 08:59
2023 yılı Temmuz ayında Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği NATO liderler zirvesini takip etmek üzere gittiğim Litvanya’nın Başkenti Vilnius’ta, uçağımızın pisti yere değdiği anda, az ileride yönünü Rusya toprakarına doğru çevirmiş olan ABD yapımı Patriot Hava Savunma Füzeleriyle göz göze geldim.
Füzeler, Litvanya’dan çok, iki günlüğüne orada bulanan NATO liderlerini (Dönemin ABD Başkanı Joe Biden dahil) korumak için aktif hale getirilmişti.
O vakit, Vilnius’ta geçirdiğim iki gün boyunca, hayret verici bazı bilgiler edindim.
2022 Şubat ayında Rusya Ukrayna’ya saldırınca, sadece işgale uğrayan Ukrayna değil, Litvanya’dan da Batı Avrupa’ya doğru toplu göçler yaşandığı söylendi.
Biraz gazetecilik gözlemi yapıldığında, Ukrayna işgali sonrası artan ‘Rus korkusunun’ orada yaşayan insanların üzerine nasıl sindiği kolayca fark edilebiliyordu.
Joe Biden’ı siyah camların arkasınca, hızlıca önlerinden geçip gidecek zırhlı otomobilinin içinde bir lahza görebilmek için yol kenarına dizilip saatlerce bekleyen ve o geçiş sırasında sevgi gösterileri yapan Litvanyalıları görünce, bütün umutlarını ABD’ye bağlamış olduklarını fark ettim burada kalan insanların.
TRUMP İLE BİRLİKTE DEĞİŞENLER…
Ama artık öyle bir Amerika yok…
İşin kötüsü, sadece Litvanya için değil, Avrupa’nın geri kalanı için de öyle bir Amerika yok artık.
Yeni Başkan Donald Trump, NATO’yu köklerinden tutup silkeliyor.
Bir gün “NATO ülkeleri ödeme yapmazsa onları korumam” diyor, öbür gün, ittifak sözleşmesinin kalbi olan ve “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” ilkesi üzerine kurulu 5’inci maddeyi devre dışı bırakma niyetini belli ediyor.
Şöyle bir soru sordu geçen gün:
“Eğer ABD sıkıntıya girerse ve biz onları arayıp “Bir sorunumuz var” dersek, Fransa, “Bir sorunumuz var” dersek, adını vermeyeceğim birkaç ülke daha… Sizce gelip bizi korurlar mı?”
2019’da ilk görev döneminde Osaka’da yapılan G-20 zirvesine giderken de Japonya için benzer sözler sarf etmiş, “Japonya bir savaşa girecek olursa biz onlarla birlikte savaşmak zorundayız. Ancak biz bir savaşa girecek olursak Japonlar Sony televizyondan bizim savaşımızı izleyecekler.” Demişti.
Bir saldırı durumunda müttefikleri savunma yükümlülüğünün kalkması, NATO’nun fiilen çöküşü anlamına gelir zaten.
Rus tehdidini yeniden ensesinde hisseden Avrupa’nın telaşı/arayışları da bu yeni durumla alakalı zaten.
Avrupa diyoruz, diyorlar ama tek bir Avrupa var mı sorusu da ayrı bir soru.
KİMSENİN KİMSEYE FAYDASININ OLMAYACAĞI BİR DÜNYAYA DOĞRU MU GİDİYORUZ?
Tam bu noktada Siyaset Bilimci Dr. Murat Yılmaz hocanın dikkatini çekip bana da ilettiği bir makaleden söz açmak istiyorum.
İngiliz Financial Times gazetesinde çıkan yazıda “Donald Trump’ın Moskova’ya yönelmesi, soğuk savaşın coğrafyasını geri getiriyor” başlığı kullanılmış.
Yazıda, Avrupa coğrafyasının tarihsel dönem içinde periyodik olarak değiştiği vurgulanırken, Orta Avrupa için, “Rusya ile Almanya arasında küçük ulusların belirsiz bir bölgesi” tabiri kullanılıyor. Devamla “Peki küçük ulus neydi? Varlığı her an sorgulanabilecek bir ulus; küçük bir ulus ortadan kaybolabilir ve bunu bilir” deniyor.
Amerika’nın Avrupa üzerindeki güvenlik şemsiyesini kaldırması, NATO’nun 5’inci maddesinin devre dışı kalmasıyla, muhtemel bir Rus tehdidine karşı, Batı Avrupa ülkelerinin Doğu Avrupa ülkelerini korumak adına herhangi bir girişimde bulunmayacağından söz ediliyor yazıda.
Bu da Avrupa coğrafyasının fiilen Soğuk Savaş dönemindeki gibi Doğu Avrupa/Batı Avrupa biçiminde bölündüğü, Doğu Avrupa’nın yeniden Rus nüfus sahasına girdiği bir döneme/tehdide işaret ediyor olabilir.
Almanya’da güvende değil diyor FT’deki yazıyı kaleme alan şahıs:
“Almanya daha az güvenli. Putin muhtemelen onu da işgal edemezdi ama Almanya’nın nükleer silahları olmadığı için nükleer şantaj deneyebilir. (İlk göreve geldiği dönemde Şansölye Scholz’u Putin’in, telefonda nükleer silahla tehdit ettiği yönünde haberler çıkmıştı M.A.) Almanlar ve diğer Avrupalılar şimdi Fransa’nın nükleer şemsiyesini paylaşmayı araştırıyorlar. Bu onları daha dostça bir şantaj biçimine maruz bırakacaktır, çünkü Fransa bunun karşılığında çok şey elde edecektir.”
Toplamda bütün yollar şuraya çıkıyor.
Alanı Uluslararası İlişkiler olan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın’ın dediği gibi “Kimsenin kimseye faydasının olmayacağı” bir döneme giriyor gibi dünya.
ANKARA NE YAPACAK?
Kimsenin kimseye faydasının olmadığı bir dünya olacaksa ittifakların ne anlamı olabilir ki diye de sormak lazım tabi.
Bu, bilinmezliklerin, belirsizliklerin çok olduğu mayınlı bir yolda ilerlemeye benziyor.
Sakin olmak, sakin kalmak önemli.
Riskler, tehlikeler kadar fırsatlar da çok olur böyle zamanlarda.
Ankara, gidişattaki sert türbülansların farkındalığıyla hareke ediyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, aynı Financial Times Gazetesi’ne verdiği demeçte Avrupa’nın güvenliği ile alakalı “Cin şişeden çıktı ve artık geri koymanın imkanı yok” teşbihinde bulunuyor.
Sonra da şunu söylüyor:
“Başkan Trump, şu anda Avrupa’da çekilmemeyi seçse bile, gelecekte benzer görüşlere ve siyasi fikirlere sahip birinin Amerika’nın Avrupa’nın güvenliğine katkılarını azaltmayı düşünmesi mümkün.”
Dün, AB’nin düzenlediği ‘Fikirdaş Ülkeler’ toplantısına video konferans yöntemiyle katılıp konuşma yapan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Avrupa güvenliğini Türkiye ile birlikte planlamalı” ifadesini kullandı.
Ankara, bu sancılı dönemde Türkiye’nin kıymetinin Avrupa ve AB nezdinde artmış olmasını umut ediyor ve bu minvalde mesajlar vermeyi sürdürüyor.
Avrupa’da güçlü liderler olsa, bu mesajı hemen fırsata çevirmek isteyebilir.
Ama kendi telaşına düşmüş bir Avrupa, Türkiye’nin kıymetini ne ölçüde bilir, bundan emin değilim.
Mehmet Acet / Haber7
Yorumlar44