Son yaşanan krizler, senaryolar ve etkin aktör ihtiyacı
- GİRİŞ08.01.2024 12:39
- GÜNCELLEME10.01.2024 09:18
Rusya yanlısı Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in Kırım'daki gerginlik nedeniyle Rusya'dan bölgeye asker göndermesini istemesiyle 2014 yılında başlayan ve Şubat 2022'de konvansiyonel bir savaşa dönüşen Ukrayna Rusya Savaşları küresel sistemin ilk kriz semptomları olarak dikkati çekmektedir.
Bu savaşlar, her ne kadar Rusya'nın eski egemenlik sahasında da olsa Kırım'ı ilhakı (2014) gibi toprak değişimiyle, Donbass ve Luhansk Savaşında (2014’den günümüze) olduğu gibi irredantist kararlarla devam etmiştir. 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Ukrayna’nın bazı bölgelerinin Rus kuvvetleri tarafından işgali ile savaş zirveye çıkmıştır. Bölgesel bir savaşa dönüşmeden (Yani üçüncü devletlerin fiilen savaşa girişleri olmaksızın) küresel etkiler doğurmuştur: Küresel bir ayrışmanın ortaya çıkışı, küresel gıda krizi, nükleer silah kullanma tehdidi...
7 Ekim 2024’te Hamas’ın kapsamlı saldırısıyla başlayan İsrail Hamas Savaşı ise bir anda gayri nizami bölgesel ölçekli bir savaştan küresel savaşa doğru ivmelenmiştir.
KIZILDENİZ'DE SULAR ISINDI
Daha önceki İsrail- Filistin savaşlarında bugünkü ölçekte bir ayrışma yaşanmamıştı. Halen Gazze şeridinden dalga dalga büyüyen savaş küresel tedarik güzergahlarından biri olan Kızıldeniz Husilerin dev kargo ve konteyner gemilerini hedef almasından sonra küresel sorun haline gelmiştir. Şimdiden Kızıldeniz’de kurulan uluslararası deniz gücüne ‘Refah Muhafızı’ 20 ülke katılmış bulunmaktadır. Bu ülkeler arasında ABD'nin yanı sıra İngiltere, Bahreyn, Kanada, İtalya, Fransa, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya'nın yer alacağı duyurulmuştur. Sonradan bu listeye Avustralya ve Yunanistan da katılmıştır. En az sekiz ülkenin adlarının açıklanmasını istemedikleri bildirilmiştir.
SAVAŞTA GİZLİ MÜTTEFİKLER VAR
Henüz tüm tarafları itibarıyla belirginleşmeden bütün hızıyla ölçek ve vites büyüten savaşın ana omurgasını Amerika başta olmak üzere Anglo Sakson kamp çekmektedir. Pasifik’teki Çin karşıtı AUKUS koalisyonu az eksikle Kızıldeniz Refah Muhafızı Gücünde de ana omurgayı oluşturmaktadır. Bu bağlamda ifade edelim ki, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün iki garantör ülkesi de ABD ve İngiltere’dir. Özellikle İsrail Hamas Savaşı’nın Kızıldenizdeki askeri taraflarında olduğu gibi Ukrayna Rusya. Savaşında da gizli müttefikler vardır. Bu arada, gizli müttefiklerin yanında arabulucu ikili oynayan devletler, yarı resmî gruplar ve kanallar, vs bu ittifaklar sistemini oluşturmaktadır.
Modern krizlerin ana muharrik güçlerini analize çalışanlar bir konuda zorlukla karşılaşmaktadırlar. Bazı olaylarda krizin kime yaradığı, nihai kertede kimin karlı çıktığı gibi hususlar ana muharrik gücü teşhis etmeye yaramaktadır.
Ancak, yakın dönem modern savaşlar ve krizlerde birden fazla sonuç doğduğu gibi doğan bu sonuçların büyük bir kısmı öngörülemezdir. Dolayısıyla yaşadığımız krizlerde tek bir sonuç değil bir etkiler ve sonuçlar matrisi oluşturmak gerekmektedir. Matrisin ana temelini ise reel vektörler ile tesis etmek elzemdir. Takiben tüm etkileri ve sonuçları sayısal ve somut verilerle ifade edilmelidir. Özellikle ülkelerin savaşı/veya krizi sürdürebilmek için beşeri, ekonomik, erişim altyapı ve güzergahları ve kritik teknolojilerde üstünlüğü ile silah ve silah platformlarındaki zayiatı bir fazlasıyla karşılayabilme kabiliyetleri sayısal olarak matriste belirtilmelidir.
RUSYA'NIN SEÇENEKLERİ DARALDI
Bu konuda yapılacak teknik çalışmayı asıl uzmanlarına bırakarak yaşadığımız veya şahit olduğumuz savaşların sonuçları ve her bir aktöre etkileri üzerine yalın gerçekleri müzakere edebiliriz. Ukrayna Savaşı’nın ele alırsak, Rusya’nın işgalden başka seçenekleri iyice daralmıştır. Ancak, kısa vadede ele geçirdiği Ukrayna’nın bazı bölgeleri Rusya için stratejik kazanımlar olarak görülebilir. Ancak, uzun vadede Rusya Slav ırkından kendi nüfusunu, üçte biri oranında nitelikli bir nüfusu kaybetmiştir. Daha doğrusu ileride tekrar bir araya gelemeyecek şekilde iki millet içinde ciddi beşeri ve psikolojik kayıplar oluşmuştur. Genel olarak, bir millet içinde beş aileden birinde olan kayıplar o milleti kayıpların faili olan güç ile tekrar uzlaşmasını, moda tabiriyle iç barışın tesis edilmesini imkansıza yakın hale getirmektedir.
Mevcut şartlar göstermektedir ki, Rusya’nın Ukrayna’yı tamamen istila etmesi adeta bir birleşik Rus Ukrayna Barış sahası yaratması mümkün görülmemektedir. Buna karşın Ukrayna’yı destekleyen ABD ve İngiltere açısından bakarsak Rusya’ya diz çöktürülememiştir.
İki büyük dünya savaşında da Rusya’nın kronik zaafı finans sorununu bazıları NATO kampında, farklı devletlerle tesis ettiği ilişkiler ile aşmıştır. Beşeri zeminini ise Rus nüfusu yanında eski SSCB coğrafyasındaki uydularından devşirdiği kadrolarla tamamlamıştır. Savunma sanayii açısından ise konvansiyonel silahlarda muhtemelen SSCB döneminden bile kalma ciddi bir silah ve mühimmat birikimi ile işleyen bir savunma sanayii ile Avrupalı güçlerden daha öndedir. Nükleer güç ve balistik füzeler açısından ise ABD ve Çin gibi süper güçler ile en küçük ihtimalle başabaş bir durumdadır.
RUSYA DEVLET AKLINDAN, BATI KÜRESEL ALGIDAN İSTİFADE EDİYOR
İstihbarat ve diplomasi açısından son derece tarihi bir Rus devlet aklından istifade etmektedir. Ukrayna’yı destekleyen Batılı güçler ise istihbarat ve diplomasideki eksikliklerini küresel etki güçleri ve algı yaratma imkanlarıyla kapatmaktadırlar. Ancak, bu durum her iki taraf açısından zaferden yoksunluğu sonuç vermektedir. Bu analiz çabası başta da belirttiğim gibi çok vektörlü, çok sonuçlu, karmaşık ve iç içe geçmiş stratejik politikalarla tam bir netliğe ulaşmaktan uzaktır. Mesela savaşın iki ana aktörü (ABD örtülü aktör olsa da başat taraftır) Ukrayna’da savaş halinde olsalar da Uzakdoğu’da birbirleri ile senkronize olmuş durumdadırlar. Çünkü Rusya ile küresel dengede müttefik olan Çin Uzakdoğu ve merkez Asya’da ciddi ve ölümcül rakiptir.
SÜPER GÜÇ OLMAK BAŞKA BİR ŞEY...
Keza Çin Ukrayna Savaşı’nın devamında ABD, İngiltere ve Rusya’nın birbirleriyle savaşmasından fayda sağlayan taraf ise de savaşın uzamasından ticari olarak zarar görmektedir. Bu ticari güzergahlar ve bölgelerde Çin’in agresif ihracat faaliyetini yavaşlatan herşey ölümcüldür. Son olarak, Rusya’nın yüksek bir manevra kabiliyeti, doğal kaynaklarının yarattığı monopol, özellikle Afrika, Ortadoğu ve Güney Amerika ülkelerinde gerek devlet kurumları gerek diplomasi gerekse Wagner türü örgütlerle gerçekleştirdiği faaliyetler ve başarılar Rusya’yı dünya düzeninin başat Nazzam (Kurucu) Gücü yapar mı sorusuna artık tam pozitif cevap vermek mümkün değildir. Etkili bir hegemon güç olmak başkadır, süper güç olmak başka.
ABD VE BATI MEŞGUL OLURKEN ÇİN'DEN ORTADOĞU HAMLESİ
Aynı analiz prosesini Gazze olayında da uygulayabiliriz. 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın saldırısıyla başlayan savaş süreci küresel etkiler yaratarak bütün şiddetiyle devam etmektedir. Hamas saldırısının ardındaki devlet aklı ve gücü çok tartışılmıştır. Ancak, olağan şüpheli İran kesin dille reddetmiş, diğer şüphelilere dair ise yeterli kanıtlara ulaşılamamıştır. Ancak, süreç içinde tıpkı Suriye krizinde olduğu gibi Ukrayna’da savaş yürüten Rusya’nın daha da rahatladığı görülmektedir. Rusya üzerindeki yoğunlaşma bugün minimuma düşmüş durumdadır. Adeta bu Rusya’yı rahatlatan bir yeni cephe olmuştur. Diğer yandan, Gazze Savaşları ABD ve Batılı koalisyonu meşgul ederken, Çin’in de Ortadoğu’da sağladığı olağanüstü başarılı barış sürecini akim bırakmıştır.
GAZZE'DEKİ SAVAŞI HANGİ GÜÇ BAŞLATTI?
Yarıca, agresif Çin ihracat politikası açısından özellikle de kritik bölgelerde ve stratejik güzergahlarda oluşan riskler Çin’in ihracatını yavaşlatacak ve hedef ülkelerde ise azaltacaktır. Türkiye açısından bakarsak İsrail gazının Türkiye üzerinden Batıya transferini uzun süreliğine rafa kaldırmıştır. Bunun bile Rusya’nın doğalgaz tekelini devam ettirmesini sağlanması açısından manidar olduğunu belirtmeliyim. Bu henüz challenge yapan güçler açısından konvansiyonel savaşta başarı ve kurucu dünya düzenini sağlayabilme açısından zaafiyet içermektedir. Bu durum askeri strateji olarak ABD’yi, küresel ticarete adeta bağımlı Çin’i olumsuz etkilecektir. Sunduğumuz bu çerçevede, Gazze şeridini kan ve ölüme boğan olaylar zincirini hangi gücün başlattığı veya yönettiği sorusu önem kazanmaktadır.
EN AZ ETKİLENEN BÜYÜK GÜÇ RUSYA
“Kime yarar sağladı” sorusuna verilecek cevap itibarıyla Rusya özellikle süreç ilerledikçe daha fazla yarar sağlayan güç olarak ön plana çıkmaktadır. Küresel tedarik zincirlerinin kopması sonrası hayatiyetini devam ettirme kapasitesi olan birinci güç Rusya’dır. Çin dahil bütün Batılı güçlerin dikkati bugünkü durumda Kızıldenize yoğunlaşmış durumdadır. Zira Husilerin saldırıldı sonrası astronomik düzeyde artan navlun maliyetleri herkesi doğrudan ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Bu durumdan en az etkilenen büyük güç Rusya'dır.
Diğer yandan Ukrayna İşgali ve savaşçı ile sıkışan Rusya Gazze’deki savaş ve Kızıldeniz’deki gerilim sonrası ciddi bir rahatlama sağlamıştır. Burada, Anglo Sakson savaş makinesinin önünde ve krizin şoklarında Çin ön planda kalmıştır, Ukrayna’da Rusya’nın başlangıçtaki yalnızlığına benzeyen bir durumdur bu. Rus Geleneksel Devlet Aklı ve İstihbarat yeteneğinin bir şekilde bu olaylar zincirinde ilk sıralarda muharrik bir güç olabilir öngörüsü belirmektedir.
2000 DOLAR EK MALİYET ÇIKTI
Savaşın seyri içinde doğan somut sonuçlar üzerinden bir değerlendirme yapmaya çalışacağız. İsrail’in verdiği zalimane ve insanlık dışı tepki sonrası Hizbullah, Kudüs Gücü gibi örgütler kontrollü bir strateji izlerken, bir anda Yemen’deki Husiler İsrail ile ilişkili tüm kargo gemilerini hedef almaya başlamıştır. Şimdiden konteyner başına 700- 2000 dolar arasında bir ek maliyet çıktığı ifade edilmektedir. Savaşın beşeri zemini olarak, Filistinliler ve bölgesel ölçekte Husiler herhangi bir sorun yaşamayacaklardır. Filistin topraklarında yerel nüfus, Ortadoğu coğrafyasında ise yerel nüfusa ilaveten küresel rezerv güçleri yeterlidir. Savaşın finansmanı ABD açısından-ABD diyorum, zira İsrail'in arkasındaki olmazsa olmaz güç ABD'dir- sürdürülebilir bir keyfiyettedir. Zira bu maliyeti ABD bölge ülkelerine yükleyecektir. Bu yerel unsurlarını bildiğimiz ancak küresel ana muharrik güçlerin kendilerini açıkça ortaya atmadıkları karşı taraf için de maliyet karşılanabilir bir düzeydedir. Ağır bir küresel veya bölgesel konvansiyonel savaşa evrilmediĝi sürece maliyet büyük sorun olmayacaktır.
Keza savaş ekipmanları da ṣimdilik fazlasıyla temin edilebilir düzeydedir. Buradaki asıl sorun bu gayri nizami yarı konvansiyonel savaşın uzamasınının taraflara ve küresel güçlere etkisinin ne olacağı, nasıl algılanacağı, bu süreci hangi gücün nasıl yöneteceğidir. Burada özellikle Suriye krizinden kim kazandı kim kaybetti sorularını cevaplanması esnasında tam uyan bir örnek verebiliriz. Suriye krizinin başlatıcısı ABD merkezli bir projenin uygulanmaya başlamasının kuşkusuz. Ancak bu süreçten ekonomik ve siyasi gücüyle pozitif anlamda orantısız şekilde Rusya kazançlı çıkmıştır. Ancak, bu Rusya’nın başarısı kadar sürecin getirdiği bir sonuç ve krizi başlatanların kötü yönetimidir.
Bu gelinen aşamada hangi senaryolar gerçekleşebilir? Soğukkanlı bir analiz yapmanın bu şartlarda kolay olmadığı aşikar. Gelinen son aşamada küresel güçlerin dikkati Gazze’den Kızıldeniz’e ve Ensarullah savaşçılarına yoğunlaşmıştır. Bu Gazze ve Filistin için olumlu bir durum olmayabilir. Her ne kadar Ensarullah (Husiler) İsrail’in zulüm ve katliamlarına son vermesi gerektiğini ilan etmişlerse de ‘Koruyucular’ ‘Mazlumlardan’ daha ön sıralara çıkmışlardır. Diğer yandan, Gazze’deki katliam birçok küresel güç için etik bir sorundur. Ancak Kızıldeniz’in kapanması somut bir ekonomik kayıptır. Bu daha fazla önemsenecektir. Aslında hedeflenen şu ki, dünyanın dikkatini çekerek, İsrail üzerinde küresel bir baskının oluşmasını sağlamaktır. Kızıldeniz’deki eylemlerini İsrail zulmü sonlanıncaya kadar devam ettireceğini duyuran Husiler stratejik bir küresel etki sağlamaya çalışmaktadırlar. Halihazırda yapmayı planladıkları eylemler için yeterli ve hesaplı silahlara da sahip olabilecek durumdadırlar. Silah temin edecek başka küresel güçler olduğu gibi küresel kaçakçılık ağları da işlerlik kazanmış durumdadır. Ancak, iki sorun vardır:
DÜŞMAN YARATARAK KARŞI KOALİSYON HEDEFİ
Birincisi, bu ana senaryo mudur? Yani başını ABD’nin çektiği rakip güçler için bu senaryo öngörülmemiş olabilir mi? Yani asıl kuşku şudur ki, öngörülmüş olan bu saldırıların artışı ile yeni bir düşman yaratarak bir karşı koalisyon oluşturmayı hedeflemektir. Bu koalisyon Irak Müdahalesinde olduğu kadar büyük olmasa da somut zarar görenlerden oluşacağı için daha fazla askeri ittifaka katılım şeklinde olacaktır. Bu noktada, Çin Rusya faktörünün ayrı bir çekim merkezi oluşturduğu da söylenilmektedir.
SAVAŞIN NASIL SONLANACAĞI MUAMMA
Ancak, Hamas Taarruzu sonrası Gazze’deki savaşta olduğu gibi burada da savaşı devam ettirme iradesini ortaya koyan saldıran taraftır, yani ABD ve Anglo Sakson kampıdır. Ancak, bu savaşın nasıl sonlanacağı henüz bilinemez durumdadır. İkinci olarak ise Husilerin planının tutma ihtimali nedir? Yani Kızıldeniz’de konteyner gemilerinin geçişlerini engellemek küresel nasıl bir etki doğurur? Devletler ve dev şirketler birleşip İsrail üzerinde baskı uygulayabilirler mi? Yoksa bu başka bir sonuç mu doğurur? Mesela Husiler’in mazlum Filistinliler için büyük bir özveri ve iradeyle yaptıkları eylemler onların ve bizim de arzu ettiğimiz bir şekilde mi algılanırlar? ABD askerlerinin Irak işgalinde yapmış oldukları katliamların, tecavüzlerin yarattığı Müslüman dünyadaki tepkiler ne yazık ki, hem bizatihi Müslümanların dünyasında hem de dünya genelinde arzu ve irade edildiği şekilde olamamıştı.
GÜNLÜK SİYASİ ÇIKARLAR İÇİN SORUMLULUKTAN KAÇIYORLAR
Son olarak, İsrail’in zulümlerinin ve saldırganlığının önüne geçmek için bugüne kadarki yöntemler ve alışkanlıklardan vazgeçmek elzemdir. Şöyle ki, Filistin davasında ne yazık ki, başta Müslüman devletler olmak üzere dünya devletleri doğrudan sorumluluk üstlenmemişlerdir. Filistinliler de Müslüman dünyasının aktörleri gibi kendilerini zulümden kurtaracak adımları, gayreti, siyaseti ve müdahaleyi hep başkalarından beklemişlerdir. Filistin ve Müslüman dünyada ortaya çıkan örgütler ise Müslüman devletlerin günlük siyasi çıkarlarına hizmet ettiği gibi sorumluluktan kaçmalarının da bir imkanını sağlamıştır.
Ancak, bunun ne kadar çözümden uzak bir tutum olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. İsrail bir sınırlı kapasitedeki örgüt tarafından engellenebilecek, mücadele edilebilecek bir devlet devlet ve sistem değildir. İsrail ile mücadele edecek gücün eşdeğer bir güç olması icap etmektedir. Bu devlet birinci derecede uluslararası diplomasi, küresel dengelerin gözetimi, müstakil ve hedefe yönelmiş bir politikanın inşası ve tatbiki, gerektiğinde de hard power kullanabilecek mahiyette bir güce sahip olmalıdır.
TATAR RAMAZAN FORMÜLÜ
1948 sonrası İsrail’i uluslararası toplum önünde zor duruma bırakan pozisyonlar olmasına karşın, iyi senaryoyu uygulayabilecek, politikasını uluslararası topluma da kabul ettirebilecek bir sorumlu devlet olmadığı için elverişli durumlardan yararlanılamamıştır. Bu kısa yazıda da görüldüğü üzere hiç bir senaryo mutlak anlamda kötü değildir, iyiye evrilmesi mümkündür, her anlamda görecelidir. Hiçbir süreç mutlak şekilde bir gücün kontrolünde değildir, transformasyonu gerçekleştirilebilir. Her defasında ihtiyaç duyulan, mazlumları koruyabilecek, süreci yönetebilecek güçlü bir devletin varlığıdır.
Sözü çok uzatmadan bir benzetme ile kapatmak istiyorum. Bu ağır sorumluluk bir “Tatar Ramazan” beklemektedir. Tatar Ramazan filmini okurlarımızdan izleyenler olmuştur. İçeri girdiği hapishanede her tür adaletsizlik ile mücadele eden kahramanımız, önce uzaktan zayıfları kollasa, söz ile erdemleri ifade etse, bunlardan dolayı mahpuslardan büyük sempati toplasa da her filmin sonunda hapishanenin şer odağı olan kişisiyle yani baş kötü ile birebir hesaplaşmaktadır. Bu konuda bir Tatar Ramazan formülünü işletecek bir Müslüman devlet var mı acaba?
Yorumlar14