İran'da helikopter kazası mülahazaları

  • GİRİŞ27.05.2024 08:07
  • GÜNCELLEME29.05.2024 09:16

19 Mayıs 2024 tarihinde İran Azerbaycan sınırındaki Giz Galası Barajından kalkan 3 helikopterden biri olan Bell 212 helikopteri İran’ın Doğu Azerbaycan Eyaletinin Verzigan kenti yakınlarında düştü.

Düşen helikopterde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Emirabdullahiyan ile birlikte Doğu Azerbaycan Eyaleti Valisi Malek Rahmati ve Hamaney'in temsilcisi Şehit Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Muhammed Ali el-Haşim, iki Devrim Muhafızları komutanı gibi önemli isimler de bulunuyordu. Diğer helikopterde Enerji Bakanı ile Konut ve Ulaştırma Bakanı bulunmaktaydı. Helikopterin kırıma uğramasından sonra diğer iki helikopterin bir süre bölgede dolaştığı, düşen helikopteri aradığı açıklandı.



Kaza sonrası çelişkili açıklamalar ve bilgiler yayılmaya başlandı. İlk aşamada, İsrail kaynakları İbrahim Reisi’nin öldüğünü açıkladılar. Gerek İran gerekse dünya medyasında farklı bilgiler ve açıklamalar dolaşıma girdi. Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Katar, Türkiye ve Rusya arama çalışmalarına Yardımcı olmayı teklif ettiler. Keza Avrupa Komisyonunun bir yetkilisi İran’ın talebi üzerine Copernicus Acil Durum Yönetim hizmetinin etkinleştirileceğini ifade etti. AFAD Başkanı İran’ın Türkiye’den gece görüşlü arama kurtarma helikopteri talep ettiğini belirtti. Gururumuz Bayraktar Akıncı İHAsından helikopterin koordinatları verildi. İran resmî televizyonunun açıklamalarında kaza yerinde hiçbir yaşam belirtisinin olmadığı, helikopterin kuyruğu hariç tamamının yandığı belirtildi. Nihayet 20 Mayıs’ta helikopterde bulunanların cesetlerine erişildi.


Kazanın hemen ardından itibaren komplo teorileri de konuşulmaya başlandı. Dünya tarihinde meydana gelen çok sayıda uçak ve helikopter kazası da hatırlandı. Bunlar arasında kaza kanaati yüksek olan 1936 yılında İsveç Başbakanının öldüğü uçak kazası,1940’ta Paraguay Devlet Başkanının öldüğü uçak kazası gibi kazaların yanında yerden havaya roketle düşürülen devlet başkanı taşıyan uçaklar da bulunmaktadır. Örnek olarak, 1988’de Pakistan Devlet Başkanı Ziyaülhak’ın öldürülmesini, 1994’te Burundi ve Ruanda devlet başkanlarının öldürülmesi, vb suikastleri verebiliriz. Son olarak farklı düzeylerde suikast şüphesi taşıyan uçak ve helikopter kazaları vardır: 2010 yılında Polonya Devlet Başkanı ve devlet erkanını taşıyan uçağın düşmesi bunlar arasında bence en önemlisidir. O tarihten itibaren Polonya ciddi bir rota değişikliği yapmıştır.


Diğer bir kaza ise 1971’de Mao’nun en güçlü varisi olarak görülen, ancak Mao ile çatışmaktan da kaçınmayan Mao sonrasının en güçlü başkan adayı olan General Lin Biao’nun ailesiyle beraber 1971 yılında uçak kazasında ölmesidir. Siyasi dedikodulara göre General Çin’in ABD aile uzlaşmasını hazmedememişti, Rusya’ya kaçmak istemişti. Lin’in ölümünden sonra Çin Mao sonrası için süper güçler arasında daha dengeli bir siyaset izlemekle birlikte ülke içinde güçlü bir reform dalgası yaşamış, takiben de devasa serbest ticaret bölgelerinin açılmasını, Çin Komünist Partisi ile küresel kapitalist grupların anlaşmasını, Çin küresel sermayenin uçak gemisi olmasını, nihayet bugünkü küresel gücü doğuran hibrit güç yapılanmasını başarmıştır.

Bilindiği üzere ülkemizde de kuşkulu uçak ve helikopter kazaları vardır. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağının Ankara’da düşmesi, etkili siyasetçi merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin kırıma uğraması bunlara iki temel örnektir. İran’daki kazada da helikopterdeki Cuma İmamının telefonla konuşması Merhum Yazıcıoğlu’nun yanındaki gazetecinin telefonla bilgi vermesi arasında İran basınında korelasyon kurulmuştur, tabi ki başka açılardan da benzerlikler üzerinde durulmuştur. Kaza veya kırım yoluyla suikastlerde bazı ülkelerin daha yetenekli olduğu herkesin malumudur. Bunun yanında açık suikastlerde ve katletmede bile asıl faillerin ustaca ve uzun zaman gizlendiği tarihen sabittir. Yusupof gibi Rus asılzadeleri tarafından öldürülen Rasputin suikastinin yaklaşık yüzyıl sonra ortaya çıkan bilgileri ve motivasyonu çok ilginçtir.

İran’da meydana gelen helikopter kazası üzerine farklı görüşler ilri sürülmüştür. İran’ın uzun bir dönemdir ambargo altında olduğundan dolayı cumhurbaşkanının kullandığı ana araçlarına bile gerekli bakım ve yedek parça sağlayamadığını, dolayısıyla teknolojik yetersizlikten dolayı helikopterin düşmüş olduğu (Lavrov, helikopterin düşmesinden ABD ambargosunu sorumlu tutmuştur), arama kurtarma çalışmalarında da İran’ın kağıttan kaplan olduğunun ortaya çıktığı, dolayısıyla da kısa  sürede kırım mahallinin tespit edilemediği, vb görüşleri öne sürülmüştür. Bu bağlamda, olay yerinin Bayraktar Akıncı ihası tarafından tespit edilebildiği, hatta olaya üst düzey İranlı yetkililerin arama çalışmalarını koordine ettikleri odanın özellikle de kağıt bir harita üzerine konuşan yetkililerin görüntüleri yayılmış, bu işin beceriksizlik nedeniyle başarılamadığı vurgulanmıştır.



Diğer bir grup ise sabotaj üzerinde durmuştur, özellikle de İran’ın olağan hasımları olan devletlerin bu sabotaj ve suikastı yapmış olabilecekleri iddia edilmiştir.

Bizim görüşümüz şudur ki, bu helikopter kırımı salt teknik bir arıza ya da eksiklik nedeniyle vuku bulmuş olamaz. Beşeri müdahalenin olması işin gerekliliğidir. Ancak, bu müdahale içeriden mi yapılmıştır dışarıdan mı? Aslında İran’da dışarıdan kaynaklı suikastlar ve operasyonlar geçmişte yapılmıştır. Mesela Nükleer programdan sorumlu bir tümgeneralin pusuda öldürülmesi bu operasyonların en dikkat çekici olanıdır. Ancak, yine de cumhurbaşkanının bulunduğu helikopterin düşürülmesinde dış gücün karar ve müdahalesinin olması zor görünmektedir. Nedeni ise bu durumun bizatihi kendi devletlerindeki üst düzeye yönelik karşı operasyon riskinin artırılmasıdır. Bu karşılıklı bir suikastlar zincirini tetikleyebilir. Bu nedenle dış müdahalenin daha az aktif olduğu bir süreç öngörmekteyiz. Mesela pasif izlemeyi daha mümkün görmekteyiz. Bölgedeki hava hareketliliğini izleyen üslerin İran’ın içindeki ne tür bir hava hareketliliğini olduğu tespit edebilecekleri imkan dahilindedir. Arama kurtarma çalışmaları için Amerikalılardan da yardım talep edildiği ancak fiziksel uzaklıktan dolayı bu yardımın mümkün olamadığı ifade edilmektedir. Ancak, bölgedeki dinleme ve izleme üslerinin bu yeteneğe sahip oldukları unutulmamalıdır. Ancak, olayın bu boyutu bizim için meçhuldür.

 Böylesi bir suikastın iç yapıda bir konsensüs ve işbirlikçiler olmadan yapılması zor görünmektedir. Bir imparatorluktan gelen İran iç yapısında farklı grupların olduğu unutulmamalıdır. İran devletinin ana yönelişlerini tasvip etmeyen bir grup tarafından ama kısmen dış destek alınarak bu suikastın yapılmış olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada aklı karıştıran konu aynı helikopterde Reisi ile Emirabdullahiyan’ın hayatlarını kaybetmesidir. Reisi içe dönük aşırı kudretin sahiplerindendir.


Ancak, İran’ın bugünün şartlarında içeride veya içeriye yönelik bir kişinin ortadan kaldırılmasıyla politika değiştirici bir yeni durumun oluşturulması mümkün görünmemektedir. Reisi’nin çok sayıda yedeği olduğu gibi Rehber Hamaney otoriteyi elinde tutmaktadır. Ancak, helikopterdeki Hüseyin Emirabdulahiyan’ın durumu ayrı dikkati hak etmektedir. Emirabdullahiyan Dışişleri bakanlığının adeta kendine özgü politika görüşleri olacak ölçüde birikimli, cesur ve rasyonel müzakereci ve tepedeki karar alıcısıdır. Suudi Arabistan İran yakınlaşmasının politik karar yapıcılarındandır. Azerbaycan devlet başkanıyla yapılan baraj açılışının da yeni bir dış politika açılımının bir parçası olabilir. Bilindiği üzere son yıllarda İran ve Azerbaycan arasındaki rekabet ve gerilim çatışma düzeyine kadar yükselmişti.

Ayrıca Azerbaycan’daki İsrail yapılanması ve etkisi de İran’ı ciddi rahatsız etmekteydi. Karşılıklı ulaşılan operasyonlar ve suçlamalara baktığımızda bu rekabetin ve gerilimin her iki devlet açısından beka meselesi olarak algılandığı açıkça görülecektir. Bu bağlamda, iki devlet başkanı tarafından yapılan ortak programın alışıldık olmayan bir projenin parçası olduğu anlaşılabilir. Bu açıdan baktığımızda, İran iç yapısında farklı gruplar tarafından bu suikast ve sabotajın yapılmış olabileceğini, asıl hedefin Hüseyin Emirabdullahiyan olduğunu daha büyük bir ihtimal olarak görüyoruz. Bunu demişken kısmen Emirabdullahiyan’ın üzerinde durmak gerekir. Uluslararası ilişkiler okumuş ve bu disiplinde doktora derecesine sahiptir. 20 yılı aşkın bir süredir İran Dışişleri Bakanlığında çeşitli pozisyonlarda çalışmıştır. Kendisi Irak uzmanıdır. Afrika ve Ortadoğu işlerinde uzun yıllar tecrübe kazanmıştır. Özellikle son yıllarda başlayan Suudi Arabistan ile Çin’in de arabuluculuğunda yumuşama politikasının mimarlarındandır. Alt pozisyonlarından itibaren, Dışişleri bakanlığında Amerikalılar, İngilizler ile yapılan müzakerelerde etkin bir şekilde bulunmuştur. Mesela nükleer müzakerelerde İran heyeti içindedir. Bu birikimi ile İran Devletinde değerli bir devlet adamıdır. Dünya ile ilişkilerde ön planda yer alması onun müzakere ve açılım öncelikli yaklaşımlarını geliştirmiştir. Bu kısa özet bile O’nun Reisi’ye nazaran daha az bulunan bir kıymeti haiz olduğunu göstememektedir. Bu kıymet devlet adamları açısından avantaj olduğu kadar risk de içermektedir. Mesela İran Devleti içindeki farklı siyasete sahip grupların bu yaklaşımlardan rahatsızlığı ya da en basitinden İran Devlet aygıtının farklı yaklaşımları müzakereci bir Dışişleri Bakanı için risk arz edebilir.

Bilindiği üzere Ukrayna Rusya Savaşı küresel denge ve ittifakları derinleştirmiş, berraklaştırmıştır. Aynı zamanda ittifakların bizatihi içlerinde kadro ve politika değişiklikleri farklı şekillerde gerçekleşmektedir. Mesela Putin’in siyasi geleceği açısından Ukrayna zaferi önem taşımaktadır. Bu açıdan seçimler sonrası yapılan atamalar yerel kaynakların bazıları tarafından savaşı zaferle sonuçlandıracak

 kadroların atanması olarak görülmektedir. Rusya’nın önemli bir müttefiki olan İran’ın karşı kamptan devletlerle ilişkileri ciddi önem taşımaktadır.

Diğer yandan, bu olay öncesi ve sonrasında İran’ın içinde ve üst paragrafta sunduğumuz bilgiler doğrultusunda müttefikleriyle ilişkilerinde gelişen olaylara da bakmak gerekir. Mesela İran içindeki olaylarla ilgili olarak, tam fikir vermesi mümkün olmasa da Loristan Eyaleti İstihbarat Başkanının öldürülmesi, bir ekip tarafından temizlik yapıldığı intibaını uyandırmaktadır.

Bu kısımda yer alan analiz ve değerlendirmeler mutlak doğrular olarak kabullenilmesi değil, üzerinde okuyucunun da fikir geliştirmesi amacına yöneliktir.

TÜRKİYE’NİN POZİSYONU ÜZERİNE


Çok yalın ifade etmek gerekirse İran ile Türkiye iki bölgesel güç olarak birbirleriyle stratejik rekabet halindedirler. İkisi arasındaki geçişkenlikler çok
fazladır. Her iki ülke arasında benzerlikler de hayli yekün tutmaktadır.

Her ikisi de imparatorluk geleneğine ve araçlarına sahiptir. Ancak tarihi süreçteki olayları ve özellikle de güncel durumun zorunluluklarını dikkate alırsak İran ile Barış içinde yaşamak her iki güç için elzemdir. Ayrıca komşu olmamız ve birbiri ile aynı ve yakın bir nüfus kompozisyonunun olması itibarıyla, bir ülkedeki kaos ve boşluk diğer güç açısından kara deliğe dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Okuyan dostlarımız, bu mantıkla yaklaşırsak Türkiye olarak hiç büyüyemeyiz, ehil genişlemesin mi sınırlarımız diyebilirler. Haklılar. Ancak, büyük bölgesel nizam kurmak için ilk aşama bölgesel barış ve entegrasyonu sağlamak, bu bölgeyi ve insanını taşıyabilecek, istihdam edebilecek ve hazmedebilecek bir entegrasyon ve uyum kapasitesine, üretim döngüsünü sağlayabilecek kapitalist üretim alt yapısına, insan kalitesinin radikal yükseltilmesine ihtiyaç vardır. (Ne yazık ki, bu şartlar karşılanmadan dışarıdan toprak kazanımı ve nüfus kazanımı veya alımının ne vahim sonuçlar doğurduğunu ülkemizde görüyoruz.)
Geniş kapsamlı İran politikamızı bir başka müstakil yazıya bırakarak, helikopter kazası ile ilgili tutum ve tasarruflarımızı gözden geçirebiliriz. Kazanın oluş anından itibaren gerek devletimiz gerekse medyamız dikkatli bir dil kullanmıştır, bu övgüye layık bir tutumdur. İlk andan itibaren yardım önerimiz, talep edildiğinde göndermemiz de fevkalade olumludur. Akıncı İHA’sı tarafından yapılan teknik tespitler ve koordinatların İranlı dostlarımıza verilmesi olumludur. Ancak, bundan sonraki aşamada sanki İran’ın herşeyi geri kalmış gibi yaptığımız yardımları övmemiz, basında çokça yer alması İran tarafını rahatsız etmiştir, ki bizim bu konudaki katkımızı reddetmişlerdir.

Dolayısıyla İHA yardımı olumlu, ancak İHA diplomasisi ve gereğinden fazla basın da yer alması olumsuzdur. Keza Reisi'nin ölümü nedeniyle bir günlük milli yas ilan etme, komşuluk hukuku ve devlet protokolü açısından doğrudur, bu yas konusunun güzelleşmeye dönüşmemesi de olumludur, zira söz konusu kişiler hem İran hem de dünyada üzerinde tartışma olan kişilerdir. Bir günlük yas komşuluk hukuku açısından taktire şayandır.

Dünyadaki İran diasporası ve İran toplumunun geniş kesimleri özellikle Ruhani'nin ölümünden dolayı sevinç gösterileri ve ifadeleri sergilemişlerdir. Ancak, ayrı bir devlet olarak Türkiye’nin benzeri bir yaklaşım göstermesi İran asıllı toplulukları hatta muhalif olanları bile rahatsız edebilir. Son olarak, toplumun farklı tepkilerine reaksiyon gösterilmemiştir, baskı uygulanmamıştır. Bu da olumlu bir tutumdur. 
 

Saygı ve selamlar,

Yorumlar10

  • Hasan doğru 5 ay önce Şikayet Et
    Abd ve israil İran cumhurbaşkanı nı süikastla öldürerek, dünya gündemindeki israil in Filistin soykırım ve katliamını epey bir müddet gündemden düşürmeyi amaçladılar. Ve başardılar.
    Cevapla
  • Âhi 5 ay önce Şikayet Et
    Kaza yorumu ve üikemizin konu ile ilgili tutumu konusundaki görüşleriniz fevkalade yerinde olmuş. Kaleminize Sağlık.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Av. Şenol Şentürk 5 ay önce Şikayet Et
    Çok yerinde tespitler. Kaleminize sağlık.
    Cevapla
  • Yaşasın hamas 5 ay önce Şikayet Et
    Bu olayın bende içeriden yapıldığı kanaatindeyim emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş
    Cevapla
  • Hamza 5 ay önce Şikayet Et
    Kim ne yaptıysa çok iyi yapmış
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat