Büyük Siyaset İnşasına Hazırlayıcı Altyapı
- GİRİŞ07.06.2024 09:03
- GÜNCELLEME07.06.2024 09:05
Bu köşeyi takip eden dostlarımızın da bildiği gibi genel olarak gündem üzeri yazıları tercih ediyoruz. Elbette ki burada amacımız gündemden uzaklaşmak değil, bizatihi gündemi bütün gerçekliğiyle idrak etmeye çalışmak. Yani “kendisine cevami-ül kelim verilen” Hazreti Peygamberimizin (SAV) duasındaki ifadesiyle “Eşyanın hakikatini künhü ile yani bütün gerçekliğiyle görmek” maksadına yöneliktir. Eşya kavramının tüm gerçekliğiyle ve kapsamıyla olguları ve olayları içerdiğini belirtmeliyim. Parçalanmış, dağılmış gündemler içinde dağılan zihnimizin büyük siyasi olayları, toplumsal dönüşümleri kavramasının zorluğu açıktır. Halbuki tarihi yapan da bu tür büyük dönüşümlerdir. Bu bağlamda, okurlarımızla bir hususu da paylaşmak isterim. Fikri altyapı türünden yazılarımızda bazı hususlar sıcak gündemde yer alan bazı olaylarla ilgili görülerek bazen farklı değerlendirilmektedir. Bu girişte yer alan hususun dikkate alınmasını istirham ediyorum. Zira asıl hedeflediğimiz husus gündem ötesi ve fikri altyapıya dair olanlardır. Gerek gündeme gerekse ana teoriye ilişkin konularda bazen bu satırların yazarı da yanılabilir. Asıl olan kuramdır, ana fikri iskelettir.
Üç altyapı üzerinde duracağız.
Bilimsel Düşüncenin Gelişimi İçin Altyapı
Klasik olarak Batı'daki büyük Bilimsel ve teknolojik sıçramayı Rönesans ile başlatır; Aydınlanma ve Endüstri Devrimi ile devam ettiririz. Bu zincirleme tarihsel süreçte kilise ve diğer bazı sosyal yapılar bırakalım bu zincirleme devrimlerde katkı sağlamayı aksine bu devrimleri baskılayan aktörler olarak görülürler. Bu büyük ölçüde doğrudur. Ancak, devasa Batı Kilisesi kurumları, aktörleri istisnasız özgür düşünceye ve hümanizmaya karşı mücadele etmiş değildirler. Son yıllarda yapılan çalışmalarda bu tezimize dair bazı ipuçları görebiliyoruz. Tam da baştan beri ifade etmeye çalıştıklarını Charles Taylor çok daha detaylı ve yetkin bir şekilde anlatmaktadır. Batıda, Kuzey Yarımkürede Hristiyanlığın reformasyonunu da anlattığı kitabı bir özgün kuram harikasıdır. Batı Hıristiyanlığının evrimi der, Türklerin Anadolu’ya girdikten sonra bir anda Müslüman oluveren yerel halkların naif (!) tutumundan farklıdır. Yani Batı düşüncesi gibi, Batıda dinin reformasyonu da uzun ve yüksek yoğunluklu içerikle beslenmiş uzun ve zincirleme süreçler ile gerçekleşmiştir. Mesela din nazarında, Allah'a karşı cemaat halinde sorumluluğun değil, bireysel sorumluluğun kabulü hem dini hem de seküler alanda büyük devrimlerin yolunu açmıştır (Charles Taylor, Seküler Çağ, YKY). Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün Hocanın İmam Maturidi'nin düşünce dünyasının içerdiği vüsat kazandırıcı mahiyeti için yaptığı değerlendirmelere ben de heyecanla katılıyorum. Döneminde bireysel düşünce ve akli tekamül için temel oluşturacak fikirleri bugün için de İslam Dünyası icin bir ümit pınarıdır kuşkusuz (Kitab-üt Tevhid, Prof. Bekir Topaloğlu tercümesi).
Batı Hıristiyanlığının reformasyonu ve kilise ile seküler siyasi otoriteler arasındaki yetki paylaşımının belirlenmesinin yanında bir dizi yeni çağlara damgasını vuracak büyük sosyal, bilimsel, ekonomik, siyasi, dini, kültürel, uluslararası olaylar gerçekleşmiştir. Bu bağlamda; Avrupa’daki toplumlarda çok boyutlu sosyal yapı değişimleri, bilimsel alanda ve felsefi görüşler açısından büyük devrimleri (Aydınlanma), keşifler çağının başlamasıyla yaşanan zenginleşme ve servet birikimi, ticaret ve finans açısından Amsterdam İşletim Sisteminin (N. Ferguson; Paranın Tarihi) yaratılışı ve küresel hegemonya İngiltere’ye taşınması, özellikle Avrupa Kuzeyinde yeni Hıristiyan mezheplerinin doğuşu ve matbaa icadıyla kitapların toplumsal kesimlere kolay erişimi, Kuzeyli Prenslerin kiliseden bağımsızlık hakkı elde etmeleri, Doğu özellikle İslam Dünyasında durgunluk ve bozulma süreçlerinin yoğunlaşması, vb sayabiliriz.
Keşifler, İcatlar İçin Altyapı
Keşifler, icatlar için bilimsel altyapının üzerinde yükselirler, en azından bilim üretmek için elverişli olan ortam Keşifler ve icatlar için de elverişlidir şeklinde genel bir düşünceyi baştan söyleyebiliriz. Ancak, bu elbette ki yeterli değildir. Bu zemin üzerinde bireysel tahayyül, taakkul, şiddetli merak, daimi arayış cehdi ve sabır da gerekir. Nitekim coğrafi keşifler Avrupa’nın bilimsel disiplinlerin en fazla geliştiği ülkelerinde değil, görece az geliştiği Portekiz ve İspanya gibi ülkelerin himayesinde gerçekleştirilmiştir.
Amacımız uzun uzun coğrafi keşifleri anlatmak değil, çarpıcı bazı örtülü kalmış ipuçlarını paylaşmak. Mesela Portekiz denizcilerine vizyon kazandıran Gemici Henry (Henrike) (1394- 1460) sadece Portekizli denizcileri değil, döneminin her milletten coğrafyacılarını, denizcilerini, mühendis ve ustalarını, deniz aygıtları yapımcılarını, serüvencilerini, astronomlarını ve müktesebatını Portekiz’in güneyinde yaptırdığı sarayında toplamıştır. Topladığı eserler arasında Müslüman Arapların coğrafya kitapları da bulunmaktaydı. Sagres’te kurmuş olduğu Enstitü 15. Yüzyılın en önemli araştırma geliştirme merkezi olarak çalışmaktaydı. Ölümünden bir yıl sonra Gine Körfezine, 1487 yıllarında Ümit Burnu’na (Bartolomeo Dias) ve 1498 yılında ise Hindistan’a (Vasco de Gama) ulaşılmıştır. Bu dönemden itibaren dünyamızı bugün algıladığımız şekilde küresel bir düzleme kavuşturan bu denizci, maceracı nesillerin öncekilerden bir farkları vardır: Onlar seleflerine göre daha fazla keşfetme heyecanı, arzusu, iradesi duyan sıradışı insanlardı. Hatta bizim iman akidemiz modelinde düşünürsek, öncekiler görece bir harita ile seyrüsefer yapıyorlarken, onlar adeta gayelerine iman etme derecesinde bir bilinmeze yelken açıyorlardı. O dönemde Atlas Okyanusuna Portekizli denizciler Karanlık Deniz adını vermişlerdi.
Yenidünya Gücü Amerika’nın 19. ve 20. Yüzyıllarda başardığı icatlar bütünü Batı’daki Aydınlanma ve takiben Endüstri Devriminin en etkileyici meyvesidir. Bilimsel ve sosyal gelişme, ekonomik dinamikler bireysel dehaları adeta kamçılamış, bugün yararlandığımız ve bildiğimiz birçok modern zamanlar araçlarının icadına muktedir kılmıştır. Bu iki yüzyıl öyle bir zirvedir ki, bizatihi mucit olan devlet başkanları, icat laboratuvarı sahibi mucitler (Thomas Edison), icatları bugün bile hala tartışılan ve anlaşılmaya çalışılan Tesla gibi akademik mucitler, vs fevkalade bir icat ve keşif enerjisiyle doludurlar. ABD bu üstünlüğünü ne pahasına olursa olsun korumayı bir ana siyaset olarak belirlemiştir. Kendi toplumunu oluşturan bireyleri teşvik ettiği gibi özellikle 2. Dünya Savaşından itibaren bütün dünyadan standard üzeri beyinleri ülkesine çekmiştir. Günümüzde ise sadece beyinleri değil, yüksek teknoloji kuruluşlarını da (High Tech) münhasıran ülkesinde temerküz ettirmiştir. Kullandığı en etkili iki araç havuç ve sopadır; yani ABD içerisindeki yatırımlarda yüksek teşvikler ile yurtdışında özellikle ABD’nin hasımları sayılan ülkelerde yatırımlara ve bu ülkelerle özellikle kritik teknolojilerde yapılan ticari ilişkilerde yaptırımlar. Bunun örneklerini son yıllarda özellikle bilgisayar işlemcileri (Qualcom gibi), çipler, vb ürünlerin bazı ülkelere ihracatının yasaklanmasında açıkça görmekteyiz.
Ana Siyasi İnşa ve Büyük Savaşlar İçin Altyapı
Bu bölümdeki örnekleri slogan düzeyinde çok kullanılan ancak içerik olarak az bilinen bir dönemden kesit alacağız. Örnek aldığımız bu kesit başlığa uygun bir içeriğe sahiptir. Bu dönem Ortaçağ sonlarında haçlılar seferini kapsamaktadır. Mısırlı Kıpti asıllı tarihçi Aziz Süryal Atiya'nın aynı başlığı taşıyan kitabından özet bilgiler sunacağım. Yazara göre tarihçiler çoğunlukla Haçlı Seferlerinin 1270'de sona erdiğini belirtmektedirler. Ancak, 14. Yüzyılda modern zamanların perspektifini de etkileyen Ortaçağ sonu haçlı seferleri propagandaları ve projeleri hatta savaşları gerçekleştirilmiştir.
Bu dönemi ele almamızın önemli nedeni, bu ikinci dönem Haçlı Seferlerinin birinci dönemdeki seferler ve savaşlardan farklı oluşudur. Birinci diyebileceğimiz seferlere kitleler halinde yığınlar Kudüs ve diğer Müslüman şehirlerine ve ülkelerine sevk edilmişlerdir. Atiya’nın aldığı bu kesitte ise Niğbolu Savaşı gibi bir iki savaş hariç daha ziyade propaganda ve projeler ön plandadır, daha doğrusu altyapı projeleri…
İlk dönem seferlerine katılanlar arasında Aslan Yürekli Richard gibi yetenekli komutanlar, Alman zırhlı süvarileri gibi ezici askeri birlikler, Pierre L'ermite gibi etkili propagandacılar varsa da bu ikinci dönemin aktörleri daha rafine adamlardır. Bunlar arasında Papa 4. Nikola gibi dini taç sahipleri, Fransa Kralı Yakışıklı Philippe (Philippe Le Bel), Anjou sülalesinden 2. Charles gibi maddi taç sahipleri de vardır. Bu taç sahipleri hem kendi ülkeleri içinde iç dizayn yapabilen siyasi öngörü sahipleri hem de askeri açıdan komutandırlar. Philippe Le Bel Fransa'da ilk defa kamu görevlileri için etik yasalar oluşturmuştur.
Ancak asıl rafine adamlar danışmanlardır. Mesela Papa Nikola'nın akıl hocası Fransisken rahibi Padualı Fidenzio öncelikle iyi bir asker, istihbaratçı ve saha elemanıdır, çok da cesurdur. Tebdili kıyafet edip, Memluk işgal karargahına girme cesareti göstermiştir. Anadolu dahil Ortadoğu coğrafyasını gelmiştir. Döneminin iki büyük Müslüman gücünden olan Memluk Devletinin siyasi, ekonomik ve askeri yapısı ile ilgili bilgiler vermiş, etkili bir Haçlı ordusunu tarif etmiştir. Özellikle Memlüklerin tecrit edilmesini önermiştir.
Yakışıklı Philippe (Philippe Le Bel) ise geniş ve özenle seçilmiş bir danışman kadrosuna sahiptir. Bunlardan Pierre Dubois krala iç yapıyı dizayn etmede danışmanlık verir, kutsal savaşı içerideki düzeni takviye için büyük ölçüde araçsallaştırır, kutsal savaş için kesilen vergilerin içeride kullanılması bunlardan biridir. Papalığın Fransa'ya taşınması, çağdaşı Ramon Lull gibi içeride Doğu dilleri bölümlerinin açılmasını, böylelikle Haçlı seferlerinde yerel halkların dilinin bilinerek kolaylık sağlanması hedeflenmiştir.
Philippe Le Bel’in bir diğer etkili danışmanı da Guillaume Adam Memlukları Mısır'da ve Akdeniz'e kuşatmayı, özellikle Karadeniz üzerinden genç esir ticaretini (Cenevizliler yapıyordu) engellemeyi, böylelikle Memluk asker kaynağını kurutmayı tavsiye etmiştir. Türkiye’yi işgal altında tutan Moğollar Müslüman değildir der. Ortadoğu, Kafkas, Doğu Afrika’yı ve Mısır’ı gezen Guillaume Hint Denizindeki ticaretin kesilmesi gerektiğini de ifade etmiştir. Ki yaklaşık iki yüzyıl içinde Portekiz Denizcileri Hint Okyanusunda zalimane korsanlıklar yapacaklar, Hint ticaret yolunu ellerine geçireceklerdir.
Dönemin diğer bir propagandacısı ise Guillaume Durant’dır. 1310 Viyana Konsilinde kilise reformunu anlatmış, Tapınak Şövalyeleri tahkikatında bulunmuştur. Philippe Le Bel bu piskopos için koruma sağlamıştır. G. Durant diğerlerinin görüşlerine ilaveten, Haçlı birliklerinde Hıristiyan din adamlarının olmasını önermiştir.
En sistematik propaganda dönemi olan Philippe Le Bel döneminin en etkili adamı Ramon Lull, gençliğinde derhal Arapça öğrenerek kendini misyoner çalışmalarına vermiş, defalarca Afrika’ya irşada gitmiş, çok arzu ettiği şekilde taşlanarak hunharca öldürülmüştür. Benzerleri içinde en fazla yazılı eser bırakan biridir. Bütün dünya milletlerini Katolik Kilise etrafında birleştirmeyi, Tatarları özellikle Hıristiyan davası için kazanmayı, Haçlılar seferini sadece Kılıçla değil bir sevgi ve ikna ikna seferine dönüştürmeyi hedeflemiştir. Müşterek Haçlı ordusunun başına kral soyundan bir Dominus Bellator Rex (Efendi Asker Kral) atanmalıdır. R. Lull Memlükler üzerine yapılacak seferin güvenlik, kolaylık, lojistik açısından İspanya üzerinden olması gerektiğini, İspanya'daki Müslüman Arap beyliklerinin zayıflamış olduklarını, yardıma gelinmesinin zor olduğunu söylemiştir. Haçlı birliklerinin teknik hizmetlerini görecek uzmanların (Doktor, Demirci, hukukçu, malzeme alım satımı, Arapça bilgini, cerrah, maden işleticisi, vb) olması gerektiğini vurgulamıştır. Müslüman dünyasına karşı yürütülecek savaşta Avrupa şehir üniversitelerinde (Roma, Paris başta” olmak üzere) doğu dilleri ve kültürleri eğitiminin yapılmasını Konsilde önermiştir. Askeri tatbikatlarını birleştirilmesi gerekliliğini vurgulamıştır.
Son Söz Yerine
Birçok dostumuzun iyi de bu dediğiniz çalışmalar uzun vadeli, sonuç alınması hemen mümkün olmayan çalışmalar, halbuki bugün kısa sürede sonuç alınacak çalışmalara ihtiyaç var dediğini duyar gibiyim. Haklı da olabilirler. Ancak, dikkat edersek, bu altyapıyı oluşturan çalışmalar, Hıristiyanlık Dünyasının en karanlık yüzyılında yapılmıştır. Ki bu yüzyılın içinde parçalanmış Avrupa, din savaşları, engizisyon mahkemeleri, Avrupa nüfusunu üçte bir oranında azaltan kara veba salgını vardır. Bütün bunlara rağmen gelecek yüzyılların birinci derecede etkileyecek projeler, ilham verici fikirler ve altyapı çalışmaları bu dönemde yapılmıştır. Bu mütevazi satırların yazarı esasen bugünkü olup bitenler arasında kazançların kısa vadeli kayıpların ise uzun vadeli, stratejik ve kurumsal olmasından dolayı üzüntü yaşamaktadır. Tam aksi yönde bir perspektif ve stratejik bakışa ihtiyacımız olabilir düşüncesiyle bu kontrast kesiti dikkatlerinize sunmak istedim.
Mehmet Ali Bal / Haber7
Yorumlar4