Zor Bir Yazı: Haniye Suikastı ve Düşündürdükleri
- GİRİŞ01.08.2024 09:26
- GÜNCELLEME04.08.2024 09:38
Hamas lideri İsmail Haniye 31 Temmuz 2024 günü gece saat 02.00 sıralarında İran’daki (Tahran) konutunda İsrail’in yaptığı bir hava saldırısı sonucunda öldürüldü. Saldırıya ilişkin farklı açıklamalar yapıldı şu ana kadar. Bazı kaynaklar İsrail’in saldırıyı uçaklarla veya yapay zeka ile yaptığını, bazıları SIHA ile yapıldığını, bazı kaynaklar ise İsrail’den atılan bir güdümlü füzeyle gerçekleştirdiğini ileri sürdüler. Hatta İsrail’in N12 Kanalı saldırının İran sınırlarından atılan bir füzeyle yapıldığını ileri sürdü.
İsrail’in bu saldırıdan önce Beyrut’un Güney banliyösüne yaptığı diğer saldırılar da zikredilmesinde yarar var. Zira bu saldırıda hedef alınan -muhtemelen de Hizbullah’ın yalanlamasına karşın- ve öldürülen Fuad Şükür Hasan Nasrallah’ın askeri konularda kademli danışmanıydı. Hacı Muhsin kod adıyla bilinen Fuad Şükür Amerikan kaynaklarına göre 1983’te Lübnan’daki ABD deniz piyadeleri üssüne yapılan saldırı da 241 Amerikan askerinin ölmesine ve 128 kişinin yaralanmasına yol açan bombalı saldırıda önemli bir rol oynamıştı. Suriye’de yürütülen savaşta Hizbullah ve Suriye rejim yanlısı güçlere danışmanlık yapıyordu. 1983 Beyrut Saldırısı nedeniyle Amerika tarafından da stratejik bir hedef olarak görülüyordu, hakkında bilgi verene 5 (Beş) milyon dolar ödül verileceği açıklanmıştı. İşte Gazze direnişinin en üst düzey siyasi sorumlusu İsmail Haniye’ye düzenlenen suikastten saatler önce öldürülen Fuad Şükür ‘Hacı Muhsin’ hem Hizbullah'ın askeri siyasi hafızası hem de ABD ve İsrail’in hedefiydi. Bu iki suikast arasında bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır.
İsmail Haniye suikastı yeni gelen bilgilerle biraz daha vuzuha kavuşuyor. Artık suikastın güdümlü füze ile yapıldığı kesinlik kazanmış durumda. Aynı binanın başka katında Rahmetli Haniye'nin kısa süre önce görüştüğü Filistin İslami Cihat liderinin de bulunduğu ancak yara almadan kurtulduğu ifade ediliyor. Bu bilgi bize Haniye’ye yapılan saldırının Kassam Tugayları kurucusu Salih Aruri’nin Beyrut’un güney banliyölerinden Dahiye’de öldürülmesini hatırlatıyor. Bu saldırıda da sadece Aruri ve diğer iki yetkilinin kaldığı apartman katı vurulmuş, diğer katlar hasar almamıştı. İsrail’in istihbarat kapasitesi hakkında aşılmaz mitler olsa da özellikle teknik ve sinyal istihbaratının ABD ve İngiltere tarafından verildiğini tahmin etmek akıl dışı değil. Zira hem Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) hem de Kuzey Kıbrıs’taki İngiltere kontrolündeki Echelon Sisteminin dev kulakları adeta bölgedeki nefes alışları bile izleyebilecek durumdalar. Ancak, bu derece net hedef gözeten operasyonlarda sinyal istihbaratı (Sig-int) yanında beşeri istihbaratın da (Hum-int) risksiz bir şekilde kullanıldığını söyleyebiliriz. Özellikle hedeflerin son yer ve hareket bilgilerinin teyidi operasyonun başarısı için elzemdir. Bunu sağlayan beşeri unsurların bizatihi ya Hamas ya da yüksek koruma sağlayan ülke birimlerinde olduğunu tahmin ediyorum. Zira İsrail ile İran’ın kendilerine düşman gördükleri terör gruplarıyla mücadele tarzları birbirine yakındır: Grupların liderlerini öldürmek. Bunu geçmişte İran’ın Kürt hareketinin ve Şah yanlısı muhalefet liderlerinin yurtdışında öldürülmelerinden anlayabiliriz. Dolayısıyla bu tarzı bilen bir ülke olarak İran’ın yüksek güvenlikli bir bölgede Haniye’yi koruyamaması sinyal istihbaratı yanında İran içindeki beşeri istihbarat ağının da ne derece gelişmiş olduğunun bir göstergesidir.
İsrail’in suikastle öldürdüğü diğer Hamas liderleri (Halid Meşal hariç, O da Ürdün’de zehirli şırınga ile suikasta uğramış, ancak Kral Hüseyin’in tutuklanan iki Mossad ajanını idam etme tehdidi karşısında ABD baskısı ile İsrail panzehiri vermek zorunda kaldığından hayatta kalabilmişti) Gazze’de (Yahya Ayyaş -Filistinli lider-, Ahmet Yasin, Abdülaziz el Rantisi, Adnan El Gul), Filistin Kamplarında (Nizar el Rayan) ve Lübnan’da (Salih Aruri) öldürülmüşlerdi. Yani ya savaş bölgesi ya da savaş bölgesine benzer ülkelerin topraklarında suikastlara maruz kalmışlardı. DMO Kudüs Gücü Başkanı Kasım Süleymani’nin Irak’ta ABD tarafından öldürülmesinden sonra İsrail’in İran içinde nokta operasyonlar yaptığını görmekteydik. Mesela 2020 yılında Tahran’da nükleer programın başındaki nükleer fizik profesörü Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesi böyle bir operasyondu. Bu suikasttan sonra İran güvenlik güçleri birbirlerini suçlamışlardı. Vakıa bu devam eden bir istihbarat ve suikast programının devamı niteliğinde idi. Zira 2010 sonrası İran 5 nükleer fizikçisi (Profesöründen teknisyenine kadar bütün nükleer çalışanları suikast hedefiydiler) suikastlere kurban vermişti. İsim değiştirme, nüfus cüzdanı değiştirme, perdeleme yapma, başka ülkelere yerleştirme gibi birçok istihbarat koruma tedbirine rağmen İran bu suikastleri engelleyemedi. Sonuç olarak, İran’ın ve destek olduğu paramiliter ve İsrail ile savaş veren direniş güçlerinin etkili bir savunma mekanizması geliştirememiş oldukları anlaşılmaktadır.
İsrail’in sınır ötesi askeri operasyonları aslında yeni değil. 1981 yılında Fransız mühendislerin yaptığı Irak Osirak nükleer deneme reaktörünün İsrail Hava Kuvvetlerinin Opera kod operasyonuyla imha edilmesi önemli bir sınır ötesi operasyondu. Üstelik o dönem Saddam Irak’ı Avrupalı bazı güçler tarafından desteklenen bir devletti...
Neyse, bir önceki yazımızda (Hudeyde Saldırısı ve Düşündürdükleri) işaret ettiğimiz gibi İsrail’in havada yakıt ikmali yaparak gerçekleştirdiği saldırı aslında öncelikle İran’a yapılacak hava saldırılarının bir habercisiydi. İsrail yakın bölgelerini bütünüyle bir askeri harekat alanına çevirdiği yetmiyormuş gibi orta kuşak hasımlarına karşı da bir savaş başlatmış bulunuyor. Bu savaşın askeri stratejisi ve hazırlıkları olduğu gibi siyasi, ekonomik ve sosyal stratejilerini de büyük abileri ile birlikte hazırlamış görünüyor. Daha da doğrusu İsrail lehine bir mıntıka temizliği ve destekleyici hazırlık bu güçler tarafından yapılıyor.
Saldırıya verilen tepkileri de kısaca özetlemekte fayda görüyorum. İsrail’e karşı beka mücadelesi veren Hamas ve Husiler başta olmak üzere direniş örgütleri İsrail’e tehdit içeren ağır tepkiler vermişlerdir. İran gibi İsrail karşıtı ülkeler ise bu suikastı lanetlemekle birlikte İsrail’e yönelik nasıl bir yaptırımı olacağını güçlü vurgulamamışlardır, sadece genel olarak pişman edeceklerini, İsrail’in büyük acı duyacağını, vs vurgulamışlardır. ABD tepkisini sanırım geçen hafta Netanyahu’yu Amerikan Kongresinde ayakta alkışlayarak olumlu bir şekilde baştan vermiştir. Ayrıca Haniye suikastı öncesi yapılan Fuad Şükrü Suikastı İsrail ABD uyumunu gösterir bir durumdur. Nitekim Savunma Bakanı L. Austin “İsrail’e saldırılırsa savunuruz” demiştir. Sabah saatleri itibariyle Batılı ülkelerden henüz ciddi bir tepki gelmiş değildir. Almanya taraflara itidal çağrısı yapmıştır. Biz, Çin ve Rusya gibi ülkelerin ise tepkileri tespit düzeyinde kalmış gibi görünmektedir. İsrail’e karşı ciddi bir yaptırım programı öngörülmüş değildir. Keza Arap ülkelerinin ortak, güçlü ve somut bir tutumları hiç görünmemektedir.
Geçen haftalarda basında bir arkadaş farklı bir bağlamda iktibas yaptı eski bir türküden. Oldukça eski bu Hatay Türküsünde “Şu karşıki dağda kar var, duman yok/ Benim sevdiceğimde din var, iman yok” deniliyor. Ne yazık ki, bütün dünya için de söyleyebileceğimiz gibi en fazla Müslüman ülkeleri için tam denk düşüyor bu türkünün sözleri “Din var iman yok!”; “Çok laf var, icraat yok”! Diğer yandan, ne yazık ki, Hıttin Savaşından bu yana İslam dünyası ve toplumları bir türlü birlik olamadılar. Birlik olamadıkları gibi münferiden de sözlerinin, inançlarının, hayallerinin içini dolduramadılar. Böyle olunca her defasında ağıtlar, ölçüsüz ve somut yaptırımı olmayan sözler dolaştı durdu dünyamızda.
Yani geçmişte suikasta uğrayan Hamas liderlerinin ardından söylenenleri okumak ve yapılanları/ yapılmayanları görmek yeterli fazlasıyla.
Şimdi sadece bir iki basit soru sormak istiyorum: Türkiye’nin müstakil olarak uzak bir coğrafyaya harekat düzenleme kapasitesi nedir? Hazırlık durumumuz nedir? İsrail ile ilgili olarak devlet belgelerimizde yer alan strateji nedir? Var mıdır? İsrail’in stratejik hedeflerini bilen var mıdır? Bilenler bize ne yapmamızı önermektedirler? İsrail ile mücadelenin yüksek boyuta taşınmasına kadar olan süreçlerde ekonomik, kültürel, siyasi ve askeri olarak hazırlığımız var mıdır? Ekonomi demişken, İsrail’e ticaret yasağı uygulanan bir yasak mıdır yoksa Balkan ülkeleri veya Azerbaycan gibi ülkeler üzerinden delinen bir yasak mıdır? Bir savaş durumunda savaş ekonomisi için hazırlık değil yeterlilik düzeyimiz nedir? Bölgeye ve İsrail’e yönelik istihbarat kapasitemiz nedir? Mesela İsrail’in yaptığı gibi kendi yuvasında operasyon yapabilecek düzeyde İbranice ve diğer bölge dillerini bilen operasyonel istihbarat personelimiz ve eğitimleri, birikimleri yeterli midir? Askeri kapasitemiz caydırıcı mıdır? Dünyanın özellikle büyük güç merkezlerinde gördüğümüz bilimsel, teknolojik devrimlerden ne kadar haberdarız? Ne kadar bu anlamda rekabet edebiliriz? Büyük güçleri bölgesel barış için ikna edebilecek yüksek donanımlı siyaset ve devlet adamlarımız var mıdır? Bırakalım büyük güçleri bölgemizdeki farklı topluluklarda güven sağlayıcı, hayranlık uyandırıcı ve birleştirici kapasitesi olan yöneticilerimiz var mıdır? Bu sorulara bizi ve hakikati ikna edecek cevaplarımız var mıdır?
Yoksa türkünün son kısmını mı söylemeye devam edeceğiz: “Ver benim sazımı efendim, ben gider oldum/ Süremedim lavantayı konsola koydum.”
Söylenmesi ve yazılması zor bir yazı bu...
Mehmet Ali Bal - Haber7
Yorumlar31