Mirac
- GİRİŞ03.05.2016 12:42
- GÜNCELLEME04.05.2016 07:49
Aklı ve izanı olan anlar, büyük bir istiğrak ile şu seremoniyi içinde idrak eder… Anlamayan nasipsizler ise “böyle şey mi olur canım” der “bel hum adall” mertebesinde kalırlar.
Miracı kavramak, anlayabilmek, akıl, izan ve gönül işidir. Vahyin ilhamdan çok farklı bir şey olduğunu anlamayan bunu da anlamaz. Keza bazen kişinin bir nazar ile vasıl-ı Allah olabileceğine inanmayan da bunu anlamaz… Hâlbuki bazen bir bakış, bir nazar, insanı kömürden elmasa dönüştürür. Bunun en güzel örnekleri eshabtır. Bir dakikalık can sohbeti onları birer yıldıza dönüştürdü…
Mirac böyle bir halettir.
Başka bir cihetle de varlık sahasına atılan her bir şeyin, devrini tamamladıktan sonra yeniden çıktığı yere varabilmesidir.
Tertemiz devraldığımız kalbi, aynı safiyetle Rabbimize iade edebilmek ne büyük bir miractır.
Alnını secdeye koyduğunda, bütün zerratınla seni var edeni idrak etmek ne büyük bir miraçtır bir düşün.
Kişinin aksal-gayatına ermesi ne güzel bir mirac!
Bir düşünsenize, bütün sıfatlarınız ve istidatlarınızla size tecelli eden Esma-ı İlahiyenin azam mertebelerine mazhar olmuşsunuz. İdrak dışında hangi tartı ile tartabilirsiniz şu hali.
Mirac, kulun Rabbine varmasıdır. Mamafih ayrılık gayrılık ancak kendini ondan farklı zannedenlerdedir. Evet, yazık ki, küfran dahi bu tecellinin bir meyvesidir. İman ve idrak varken küfran ve isyana razı kalmaz ne büyük bir hüsran Ya Rabbi!
Mirac’ın, mavcudat diliyle anlamı ise her bir nesnenin, çıktığı yere yeniden varıp, bütüne yeniden karılmasıdır… En zor olan budur…
Çoğu nesneler ve insan, vasıl olmadan yolda dökülür. Kimisi “ve ilayhi’l-masir” mertebesinden öteye geçemez, kimisi “ve ileyhi turcaun”da kalır. Bir kısmı “ve ileyhi tunkalibun”a varsa bile “tuklabun” olamazlar.
Her bir şey başlangıçta (bize göre başlangıçta) ilmi ilahide bir manadan ibaretti. Allah var etmeyi sevdi. Ve o sevgiyi tüm mahlûkatın içine ekti. Onu kâinatın varlık sebebi kıldı. Evet, muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, nurudur. Eşyayı birbirine rapt eden kuvvetidir. Mirac dahi o muhabbetten bir payedir ki hususi abdine (kulu ve elçisi Muhammed’e asv) hususi bir temasıdır. Miraç o muhabbetin bir lemasıdır.
Size bir misal vereyim. Bir tane buğdayı ekersiniz. O zahirde çürür. Sonra filiz olur. Sonra dal olur ve başak olur. Sonra o başak sayısız tanelere dönüşür. Bir tane, elli olur, yüz olur. Miraca varmak böyle acaib bir tılsımdır ki hem mahiyetini değiştirir hem çoğaltır
Kâinat, varlıkların teksir edilip çoğaltılmasına vesile olunmuş bir teksir makinasıdır adeta. Kun –fe yekun tezgahı. İlahi esma onda hikmeti ve halkı dokurlar…
Çoğalmasını bilen çoğalır, kemiyetiyle birlikte keyfiyeti de ziyadeleşir. Çoğalamayan çürüyüp aslına rücu eder. Manası baki kalır, kendisi çürür.
Varlık sahasına çıkarılan her bir şey “Ve ileyhil masir” (yöneliş, gidiş O’nadır) ayetinin sarahatiyle, yeniden vatan-ı aslîsine varmak için harekete geçer. “Ve ileyhi turcaûn” olmak (O’na dönmek, ona kavuşmak) ister. Ama her dönmek isteyen varamaz. Her varan da inkılap edemez. Çünkü mahiyetine, olmaması gerekenleri de yüklemiştir. “Ve ileyhi tunkalibun” (Ona dönüştürülme) ameliyesini gerçekleştiremez. Ya rüşeyminde araz vardır ya yapısına nefsin eseri habis şeyler katılmıştır. “Ve ileyhi tuklabun” olamaz, bütüne karılamaz.
Biraz basit ve hakir kalacak ama izah edebilen güzel misal olduğu için aktaracağım. Bir babanın tohumları milyonlarla ana rahmine dökülür ve her biri kendilerine takdir edilen yere doğru akmaya başlarlar (Ve ileyhil-masir). Tamamına yakını ikinci bir safhaya geçmeden o asidik ortamda ölür giderler. Bir kısmı sırat köprüsünü geçmeyi başarırlar ve yumurtaya ulaşırlar (Ve ileyhi turcaun). Bunlar, onlarla yüzlerle ifade edilecek kadar azdır. Yumurtanın duvarını delip öze ulaşmak isterler. (Ve ileyhi tunkalibun) olmak isterler ama “ve ilyhu tuklabun” olanlar bir veya ikidir… Allahu ekber.
İşte zerrelerin miracı! Orada yok olur gidersin ama daha muazzam bir hakikate inkılap ederek!
Allah bu gecede, yükselişini tamamlayan ve vusula eren kullarından eylesin her bir mümini…
Bugünkü yazımı Niyazi Mısrî’nin şu şiiriyle nihayete vardırayım. Nihayetin de bir başlangıç olduğunu idrak edelim!
……..
Nazar kıldıkça insana, gönül hayrâna dolanur.
Acebdir, kimi Hakk ister, kimi butlana dolanur.
Gel ey dertsiz kişi dervişliğe sâ’yeyle gel bunda
Bu hâl ile kalırsan bil, işin hüsrâna dolanur.
Nedendir kâni olmuşsan, murad‐ı nefse dalmışsan,
İçine hırsı almışsan işin şeytâna dolanur.
Yeter çalındın ey hâce fenâ mülkün metâına,
Çok uzatma ki Azrâil gelür bu cânâ dolanur
Gönül verme bu dünyâya başını verme kavgâya,
Kazandığın amel bir gün gelür mîzâna dolanur.
Başı devletlû kul oldur Hakk’ı bulmuş ola seri,
Gözü gönlü dil u cânı kamu Subhâna dolanur.
Niyâzî kulunun yâ Râb vücûd-u zenbini mahv et,
Mülâzimdır kapunda ol heman ihsâna dolanur
Yorumlar8