İngiltere'nin AB'den ayrılışı ve İsrail ile barış
- GİRİŞ28.06.2016 13:22
- GÜNCELLEME30.06.2016 12:36
Bir şartla ki, siz dininizden dönersiniz ve onların tüm kriterlerine teslim olursunuz o zaman sizi içinize alırlar.
Demek ki ne kadar insani görünürse görünsün o kiriterler İslamiyet’in ruhuna zıt olacaklar ki Kur’an Müslümanları, onların birliklerine dâhil olmaktan alıkoyuyor. Yahut Kur’an onların ikiyüzlülüğünü haber veriyor. “Müslümanı, o Müslüman kaldıkça, aralarına almazlar” demeye getiriyor.
Bundan bir süre önce İngiltere Başbakanı David Cameron, bu gerçeği yiğitçe söylemişti. Her ne kadar suçu Türkiye’deki siyasi yapılanmaya atmış olsa da itiraf etti ki “üç bin sene de geçse Türkler AB’ye giremez”.
Doğru söyledi. Onu tebrik etmek lazım bu açık yürekliliğinden dolayı...
Ama bakın ne oldu, kader-i ilahi ona ağır bir sürpriz yaptı ve İngiltere kendi eliyle kendini o birlikten tard ettirdi.
Kötü mü oldu? Elbette ki hayır! Bu durum Kuran’ı Kerim'in bir başka mucizesini açığa çıkardı. Nedir o mucize?
Kur’an, o günkü ehli kitap olan Yahudilerin Hz. Peygambere karşı oluşturmaya çalıştıkları –ki günlerin sonuna doğru (min evvelil-haşri) böyle bir ittifakın yeniden olacağı haber verilmiş ki o da AB’dır- birlikteliğin/ittifakın iç yüzünü şöyle anlatıyor:
“…Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları birlik beraberlik içinde sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez (gerçeğin ne olduğunu bilmez) bir topluluk olmalarındandır.” (Haşir/Toplanma Suresi, 14)
Akıllı bir İslam devleti olsaydı, şunların kendi aralarındaki kalbî öfkeyi kullanabilseydi, çoktan AB dağılma sürecine girerdi.
Ben size söyleyeyim. Bu dağılma süreci devam edecek. Bir müddet sonra Alman halkı isyan edecek. Çünkü AB’nin birçok masrafı Almanların sırtından karşılanıyor. Şimdilik Merkel, -ki Yahudi kökenlidir- Almanları, bu hizmeti sürdürmeye ikna ediyor. Gerçek bir Alman lider çıktığında halkının AB tarafından sömürüldüğünü görecek ve buna itiraz edecektir. İşte asıl dağılma o zaman gelir.
Rusya’nın Gücü Artar
Bu durum ne getirir. Elbette ki Rusya’nın elini güçlendirir. Rusya’nın üstündeki NATO baskısı azalınca bölgede daha aktif rol üstlenecek Rusya. ABD de kartlarını yeniden masaya koyacak Ortadoğu’da.
ABD bölgedeki küstahlığını o kadar ileriye götürdü ki, bir terör örgütünü, yıllardır bölgede stratejik ortağım dediği Türkiye’ye tercih etti. ABD, Türkiye’nin gözünün içine baka baka Suriye’de bir PKK devleti oluşturmaya çalışıyor.
Erbil, Musul ve Kerkük’ten başlayarak ta Antakya’ya kadar uzanan 30 kilometre derinlikteki coğrafyada dağılmış tüm Türkmenler, ABD yardımıyla imha edildi. Türkiye 1990 yılından beri bunu sadece seyrediyordu.
1913 yılında yayınlanmış bir salnamede Erbil’in nüfusunun yüzde 85’nin Türkmen olduğu ifade ediliyor. 1910 salnamesine göre ise Diyarbakır’ın yüzde 65’i Türkmen. Geri kalanın büyük kısmı Ermeni ve Yahudi. Çok az Kürt var. Musul, Kerkük hakeza...
Bugün ise geldiğimiz durum, artık Musul ve Kerkük’te bile Türk’ün ve Türkmen’in varlığını sürdürme garantisi yok. Şimdi kuzey Suriye sahasındaki Türkmenler temizleniyor ve Türkiye hala ABD ittifakı içinde bulunuyor. Peki Türkiye ABD ile arayı mı bozsun hayır ama herhalde yapabilecek bir şeyleri de vardır…
Hâlbuki yapılan ittihad-ı İslam’ın önünü kesmektir. Orada dinlerinden tecerrüt ettirilmiş bir takım Kürt ve Kürt kıyafeti giydirilmiş Ermeni ve Pakradoni bozuntuları ile Amerika bir operasyon yürütüyor. Kürtler sanmasınlar ki o biberun devlet kendi inisiyatiflerine bırakılacak. Oradaki Türkmen katliamları tamamlandığında, ipini ellerinde tuttukları bir takım lider bozuntuları ile İslam dünyasının mukadderatını yönlendirmek isteyecekler.
AB Nereye kadar
Fakat görülüyor ki ilahi mukadderat da kendi mecrasında akmaya devam ediyor. AB’nin aklıselimini temsil eden İngiltere birlikten çıkıyor. Şimdi tarihi iki düşman olan Fransa ile Almanya’nın çekişmesini izleyeceğiz. Fransa, İngiltere’nin siyasi misyonunu üstlenip siyasi önder olmaya kalkışacak. Masraflarını da Almanya’ya ödetecek. Bu ne kadar devam eder?
Gerçek bir Siyasi Alman lider Almanya’da iş başına gelinceye kadar! Esasında diplomasi becerisi olan bir İslam ülkesi olsa kısa zamanda şu birliğin dağılması söz konusu olurdu…
Ama nerede bulacaksın Abdülhamid’i
İki Olumlu Gelişme
Mamafih şu hükümetin yaptığı iki hamle son derece kritik. İsrail ve Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi son derece iki güzel hamle…
Zamanlama da çok güzel oldu. Bu bir plan mıdır, yoksa şartların aklıselimi zorlaması mıdır bilmem. Ama eskatolojik açıdan, Türkiye’nin İsrail ile arasını bozması, köprüleri atması için doğru zaman değildi. Ben bir, bir buçuk yıl önce, “Türkiye’nin İsrail ile köprüleri erken attı”ğını hatırlattım ve aranın düzeltilmesi için gerekirse taviz bile verilebileceğini yazdım.
Evet, kıyamet senaryosu tabanlı (eskatolojik) tarihi süreç, Türkiye ile İsrail’in kapışmasını zorunlu görüyor. Bu eninde sonunda olacak. Ancak vakti gelmeden bu uğurda hamle yapan kaybeder.
İsrail, elindeki eseterolojik verileri daha kurnazca ve bilgece kullanabildiği için süreçleri kontrol etmeyi biliyor. Biz ise “kara düzen” (tepkisel/duygusal) bir diplomasi sürdürüyoruz. O yüzden de ne zaman nasıl hareket edeceğimizi bilmediğimiz gibi her daim, önümüze kurulan tuzaklara safdilce düşüyoruz. Son 30 yıl bu saflıklarla dolu.
Sonunda geldiğimiz şu noktada, Irak ve Suriye sahası Türkmenlerden temizlendi, İran İslam coğrafyasının liderliğine oturtuldu. ABD, Irak’ı parçaladı. Yukarıda bir Kürt devleti kurdu, aşağı toprakları da İran yanlısı Şiilere teslim edip gitti.
Bununla da kalmadı, Arap baharı denilen rüzgarın gelip Suriye’ye dayanmasıyla, Türkiye’yi bir kez daha tuzağa düşürerek hem Beşşar üzerindeki etkimizi yok ettirdi hem de bizi onunla düşman yaptı. Ve daha da haince olan tavrı ise Obama’nın, “Amerika’nan artık Ortadoğu’da kara harekatı yapmayacağını” söylemesi idi.
Böylece bizi düşman yaptığı Suriye girdabının içinde bırakıp gitti. Ondan sonra Esad çok daha insafsız bir şekilde –tabii İran ve Rusya desteğini de yanına aldığı için- kendi halkını imha etmeye başladı. Amarika bilinçli bir şekilde işlerin buraya gelmesini sağladı. Onun eliyle Türkmenleri imha ettirdi ki Kürtlere yer açılsın. Malum ta baştan itibaren Kürtler, Beşşar Esad’la birlikte hareket ettiler.
500 bin insan öldü. 7 milyon insan yerinden oldu ve harbin acılarını sarma işi de Türkiye’nin başına sarıldı. Kaçan 4 milyon insan Türkiye’ye sağında ve bunların geçimi Türk milletinin boyunun atıldı.
Elbette ki bu diplomasiye, Türkiye açısından kara düzen diplomasi deme hakkımız vardır. Düşünün aramız Suriye ile çok iyi idi. Hillary Clinton geldi, Dışişleri Bakanımız Davutoğlu'yla dört saat görüştü ve ardından Türkiye Suriye’ye nerede ise savaş açtı.
Amerika, yıldızı parlamaya başlamış Türkiye’yi tuzağa çekmek için Saddam’a uyguladığı taktiği uyguladı ve Türkiye de Saddam’ın hatasını yaptı. Bugün Suriye’de yaşanmakta olanlar o hatanın, o saflığın neticesidir maalesef!
1918
Fakat inşallah Cenab-ı Hakkın bu millete inayeti devam ediyor. Şartlar bizim lehimize evriliyor. Hem daha da hızlanacak.
1918 yılı rüyada bir hitabenin yaşandığı yıldır. Bediuzzman o tarihte söylüyor, “Avrupalının bahtına düşen karışık ve zulüm dolu bir geçmiştir, bizim bahtımıza düşen parlak bir gelecek…”
İşte o sözlerin söylendiği tarihin bir asır sonrasını yaşayacağız iki yıl sonra. Ben dikkat ettim, Bediuzzaman tarafından verilen siyasi ihbarların tamamına yakını bir asır arayla tahakkuk etmiş. İnşallah o tarihten itibaren de onların elinin ne kadar kirli ve kanlı olduğunu dünya görecek ve mukadderat, bir asır önce bizden aldığını yeniden vermeye başlayacaktır. Birlikte yaşayıp göreceğiz.
Yorumlar25