Fransa yanlışlarıyla yüzleşmeli
- GİRİŞ05.07.2023 08:40
- GÜNCELLEME05.07.2023 08:40
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron sivil şiddetin doğurduğu sıkıntılardan ve ‘ikinci banliyö ayaklanmasının’ oluşturduğu tehlikelerden dolayı zor bir süreç yaşıyor.
Bundan önce de sarı yelekliler ile emeklilik reformu protestolarıyla karşı karşıya kalmıştı.
Fransa’da 2005’te Paris’in Clichy-sous-Bois banliyösündeki bir trafo merkezinde polisten kaçarken elektrik akımına kapılan iki gencin ölümüyle sonuçlanan ve haftalarca süren ayaklanmalarla sarsılmıştı.
Şimdi ise Fransa yakın tarihte gördüğü en kötü toplumsal karışıklık ve bir kitlesel güvenlik sorunu yaşamaktadır.
27 Haziran’da Paris’in bir banliyösünde 17 yaşındaki Cezayir asıllı Fransız vatandaşı Nail el-Merzuki isimli sürücü gencin polis tarafından vurularak öldürülmesi Fransa’yı ayağa kaldırdı.
Olayların bir anda alevlenmesinin sebebi polisin öldürülen gencin trafik denetimi emirlerine uymayı reddettiğini iddiasını yalanlayan video görüntüsünün sosyal medyada paylaşılması oldu.
Polisin arabasının içinde oturur haldeki bir kişiye silahını doğrulttuğunu gösteren bir videonun yayılmasının ardından Fransa’da başkent Paris’in bazı banliyölerinde ve Nanterre, Marsilya, Nosiy-le-Sec başta olmak üzere birçok kentte bir öfke dalgası halinde protesto hareketleri ve şiddet eylemleri patlak verdi.
Ulusal stadyumdaki konserler ve ülke çapındaki etkinliklerin iptal edilmesi, Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un 23 yıl sonra Almanya’ya yapacağı ilk devlet ziyaretini ertelemeye mecbur kalması, araçlar, çöp bidonları, belediye binası, bir lise, kütüphane ve bir süpermarket de dahil olmak üzere çok sayıda binanın ateşe verilmesi, öfkenin büyüklüğünü gösteriyor.
Sokağa çıkma yasağı ve gözaltılara rağmen olaylar kontrole alınmış gibi görünse de her an yeniden alevlenmeyeceğini kimse garanti edemez.
Çünkü Fransa’da yaşayan Müslümanlar başta olmak üzere yabancılara yönelik aşağılayıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici baskıların yanında zaman zaman yaralama, bazan ise ölümlerle sonuçlanan polis şiddeti ve ırksal adaletsizlik gibi sorunlar hâlâ ortadadır.
*
Elbette “Hiçbir şey şiddeti meşrulaştıramaz” amma velâkin, “suçlu kadar suçu işleten suçludur” gerçeğinden hareketle ifade etmek isterim ki, Fransa’da olayların bir isyana dönüşmesinin müsebbibi Müslüman topluluklar ve yabancılar olmadığı bir gerçektir.
Fransa’daki ırkçılığın önlenememesi, devletin yanlış politikaları ile adalet ve hakkaniyetin gözetilmediği sistemin kendisi, kitlelerin bir meydan okumaya yönelmesine sebep olduğu ise diğer bir gerçektir.
O olaylar spontane olarak meydana gelmiş değildir.
Fransa’da devletin yıllardır süregelen toplumsal bir gerçekle başa çıkamaması gerçekten sorunlu bir durum ve asıl sebeptir.
Yok sayılan kenar mahallelerdeki çoğunluğu Kuzey Afrikalı (Mağrip Ülkelerinden gelenler) Fas, Cezayir ve Tunus asıllı Fransız vatandaşı Müslüman Arap gençler ve çeşitli ülkelerden gelen yabancılar arasındaki işsizlik oranındaki yükseliş, geçim sıkıntısı ve düşük gelirli mahallelere yapılan ayrımcılık ile fırsat yoklu gibi ‘utanç verici’ derin hoşnutsuzluğun isyana dönüşen öfkeyi tetiklediği gerçeği ise artık kabullenilmeli ve gereği de yapılmalıdır.
Aksi halde Fransa’da insanlar, inançlarından, kültürlerinden, ırkları ve renklerinden dolayı küçümsenmeleri, aşağılamaları, ayrıca polis şiddeti ve ırksal adaletsizlik ile ötekileştirilmeleri gibi devam ettikçe, bu olaylar ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır.
Fransa’daki yanlış uygulamaların sebep olduğu olaylar, Almanya ve Avusturya ile Hollanda başta olmak üzere tüm Avrupa için bir ders alınacak bir örnek olmalı. Çünkü benzer haksızlıklar ve baskılar bu ülkelerde de yaşanmaktadır.
Yükseliş engellenemeyen ırkçılığın İslam ve Müslüman toplumları ile yabancılara yönelik derin ayırımcılık ve dışlayıcılık ile saldırıların sebep olduğu nefret, kin ve öfkenin her an kitlesel bir isyana dönüşebileceği ve Avrupa’ya yayılabileceği ihtimal dahilinde olduğu unutulmamalıdır.
Yeni Akit
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol