MEB'de değişim başladı, ya YÖK?

  • GİRİŞ17.02.2012 09:02
  • GÜNCELLEME17.02.2012 09:02

Ömer Dinçer ile birlikte MEB’de değişim rüzgarları başladı. Bir yandan yapısal değişiklikler yapılırken, öte yandan FATİH, E-Etüt ve Okullar Hayat Olsun gibi projeler eğitime yeni soluk getirdi. Şüphesiz MEB’de çözülmesi gereken daha birçok problem var. Ancak bakanımızın şu ana kadar yaptığı açıklamalar doğru teşhisleri içeriyor. Bu teşhisler için doğru tedavi yöntemleri geliştirildiğinde ve uygulamaya konulduğunda eğitimde daha hızlı yol almak mümkündür.

MEB gibi ülkemizin önemli eğitim kurumlarından biri de YÖK. YÖK başkanı da geçtiğimiz günlerde değişti ve başkanlığa Gökhan Çetinsaya geldi. Çetinsaya’yı bekleyen önemli görevler var. Bir önceki YÖK başkanı enerjisini YÖK’te 28 Şubat’tan kalan anti-demokratik uygulamaları kaldırmaya ayırdı. Onun döneminde başörtüsü sorunu çözüldü ve katsayı uygulaması kaldırıldı. Üniversitelerdeki kontenjanlar arttırıldı. Ancak YÖK’teki ana problem hala duruyor. Bunlardan ilki üniversitelerin verdiği eğitimdir. Çetinsaya bu eğitimi ciddi bir şekilde sorgulamalı ve bu konuda adım atmalıdır. Maksadımı yaşanmış bir örnekle anlatmak istiyorum:

Diploması Var ama Mesleği Yok

Geçen aylarda bir eğitim programı için şehir dışına çıktım. Beni karşılayan hatırı sayılır bir arkadaşım, yaptığımız sohbette kardeşinden bahsetti. Kardeşi Kimya bölümün bitirmiş, sonrasında ise bu bölümde yüksek lisans yapmış. Yüksek lisansını bitirdikten sonra uzun süre iş bulamamış ve hala işsizmiş. Babası kendisine sormuş, “Oğlum senin elinden ne gelir?” ve kardeşi şu cevabı vermiş: “Baba ben Kimya biliyorum ama şu mesleği yapabilirim diyemem.” Yani kısaca demiş ki “Kimya adına birçok şey biliyorum ama elimde bir meslek yok.”

Oğlunun durumuna üzülen baba çevresini kullanarak oğluna iş bakmış. Büyük iplik fabrikası olan bir arkadaşı “Eğer iplik boyama işinden anlıyorsa gelsin, mühendise ihtiyacımız var. Bu alanda açık da var.” demiş. Baba heyecanla oğlunun yanına dönmüş ama oğlu “Üniversitede bize bunu öğretmediler baba iplik boyama işini bilmem ki.” diye cevap vermiş. Baba daha sonra iplik boyama atölyesi olan birine ulaşmış ve ondan çocuğuna iplik boyama işini öğretmesini istemiş. Atölye sahibi ilkokul mezunu amca, “Gelsin yardımcı oluruz, hatırın var” demiş. Yüksek lisans mezunu arkadaş birkaç gün sonra ustayı ziyaret etmiş. Maaş ve çalışma şartlarını konuşmuşlar. Atölye ustası kendisinin personele ihtiyacı olmadığını, pek para vermeyeceğini ama işi öğretebileceğini söylemiş. Tabi komik bir ücretle çalışmak yüksek lisans yapan arkadaşa ağır gelmiş ve çalışmayı bırakmış. Bu kişi hala işsiz. Yüksek lisans mezunu ve işsiz.

 

4 Yıllık Üniversite Eğitimi Ne İşe Yarar?

Bir ülke evladı düşünün ki, 12 yıl okuyor ardından 4 yıl üniversite okuyor, bununla da yetinmeyip 2 yıl yüksek lisans yapıyor. Yani hayatının 18 yılını eğitime ayırıyor. 18 yıl boyunca yatırım yapıyor, öğreniyor, haftanın 5 günü okula gidiyor, yazıyor ve çiziyor. Bu 18 yılın sonunda bu kişinin elinden hiçbir iş gelmiyor. Hiçbir mesleği yapamıyor. 18 yılın sonunda iş sahibi olabilmek için gidip bir yerde ilkokul mezunu bir çırak gibi düşük maaşla çalışması isteniyor. Yaşı ilerlediği için ne çırak olabiliyor, ne de kendisine öngörülen maaşı gururuna yedirebiliyor. Yüksek lisansı bitiriyor ama piyasa ona ilkokul mezunu gibi muamele ediyor. Çünkü sahada önemli olan bilgi değil beceri. Üniversiteler, insanları bilgi ile donatıyor ama beceri adına neredeyse hiç bir şey katmıyor. İşte YÖK başkanını bekleyen asıl sorun bu. Üniversite eğitiminin, uygulamadan ve pratikten yoksun oluşu. Mezunların elinden bir iş gelmemesi. Bilgi yükü altından öğrencilerin ezilmesi. Üniversiteyi bitirdiklerinde çırak muamelesi görmesi.  

Çözüm Arayışları

Üniversite eğitimin temel olarak iki kısma ayrılması gerektiğini düşünüyorum. İlk iki yıl tamamen teorik eğitime ayrılabilir. Öğrenciye gerekli dersler belirlenip bu iki yıl içinde verilebilir. Sonraki iki yıl ise öğrenciler piyasada çalışabilir. Kimin yanında? Tabi ki devletin akreditasyon verdiği firma ve ustaların yanında. Devlet piyasada çalışan bazı ustalara akreditasyon verebilir pekâlâ. Diyebilir ki, şu kişilerin yanında staj yapabilirsin. Onlar iyi meslek erbabı yetiştirebilirler. Öğrenci son iki yılında, her dönem bir ustanın yanında çalışacak. Diyelim ki Kimya okuyan öğrenci ilk dönem bir öğretmenin yanında, ikinci dönem bir deterjan fabrikasında çalışacak. Sonraki dönem bir ilaç fabrikasına gidecek, bir sonraki dönem de boya fabrikasında staj yapacak. Böyleye öğrenci kendi alanı ile ilgili meslekleri tanımış olacak. Kendi yapısına uygun olanı seçebilecek. Usta-çırak kültürü ile yetiştiği için işi öğrenebilecek. Devletin akredite ettiği ustalar, öğrencileri sadece beceri ile değil aynı zamanda iş ahlakı ile de yetiştirecek.

Yukarıda saydığım gibi Özetle, ülkemizin eğitim kurumlarının başında gelen YÖK’te de yeni reformlara ihtiyacımız var. Özellikle üniversite verilen eğitim konusunda. Ve YÖK başkanını bekleyen en temel vazife bu. Aksi takdirde elinde diploması olan ama mesleği olmayan, otuz yaşına yaklaşırken çıraklığa mahkum edilen bireyler yetiştirmiş olacağız. 

Mehmet Teber - Haber 7
Psikolojik Danışman & Pedagog
www.mehmetteber.com – m.teber@yahoo.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat