UNESCO başkanı Oğuz'dan ilginç tespit!

  • GİRİŞ13.05.2013 08:21
  • GÜNCELLEME13.05.2013 08:21

Dedeyle torunun arasını açtık!”

Geçtiğimiz gün davet edildiğim Eskişehir'de UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof.Dr. M. Öcal Oğuz'un bir konferansını dinleme imkânı buldum.

Özellikle sosyo kültürel hususlarda çok özel uyarıcı tespitlerini paylaşan Öcal'in en ilginç ve önemli tespitlerinden birisi “Dede ile torunun arasını nasıl açtığımıza dair” tezi idi kuşkusuz.

Dede ve Nine figürü biz dünün çocukları ve gençleri için ne kadar önemli ve ne kadar huzur verici bir duyguyu içeriyordu. Kendi dedemi hatırlatan bu tespit bir anda çocukluk yıllarımın o büyüleyici ve masalımsı ülkesine götürdü.

Her seher sabah namazı sonrası sesli okuduğu Kur'an-ı Kerim ve kuşluk vaktine kadar süren kitap okumaları ve sonrası gelen sükût halini şimdilerde daha iyi anlıyorum. O yıllarda beni dizlerine oturtup elindeki yazma eserlerden menkıbeler anlatışı, nasihatler edişi, sonrasında büyüyüp Türkoloji bölümünde okurken beni Osmanlı Türkçesinde sınama taktikleri…

Ve ne zaman Kasabanın çarşısına inse dönüşünde mutlaka bana alacak bir şeyler bulup ellerime tutuşturması… O büyülü güzellik ve huzuru asla annem ve babamın yanında bulmazdım!

Şimdilerde bu duygu kaç çocuğa nasıp oluyor ki!

Güven dolu, şefkat ve merhamet dolu dede ve nine kucağından kreşlerin soğuk yüzlü eğitmenlerinin ellerine bırakılan, anne ve babalarının her sabah çocuklarını kreşe bırakıp akşama alıp bir iki saat sonra uykuya yatırışı ve bu kısır döngü içinde oluşan çocukların algılarını düşünmek bile istemiyorum…

UNESCO Başkanının vurgusunun ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlıyorum ve koruma altına alınan maddi unsurlar gibi “dede ile torun ilişkisinin” korumaya bile alınamayacağının telaşına düşüyorum.

İçinde birçok odanın, salonun olduğu o genişçe evleri hatırlıyorum. Avlusu gül, reyhan, hanımeli ve fesleğen kokan evlerin neden birdenbire böylesi dar kafeslere dönüştürüldüğünü, evlerin neden böylesi misafiri reddeden bir şekilde tasarlandığını anlamaya çalışıyorum ama nafile!

Dede ve ninelere alan açmayan, onları kendi mekânlarına hapseden ve torunları arasına derin mesafeler ve engeller koyan mantık nasıl bir mantıktır? Nasıl bir hesabın ürünüdür. Bizim sosyal yaşantımıza asla uymayan ve ihtiyacımızı karşılamayan iki oda bir salon tipi ev modeli hangi ve nasıl bir zihniyetin eseridir?

Elbette gecekondu tipi ev modelinin ürünü olduğu aşikârdır! Ancak yapılan modern evlerde de durum aynıdır.

İşte bakınız eski mimarimizin şaheserlerine, gidip inceleyiniz. İki katlı, çok odalı, her türlü ihtiyacı gözetilmiş, minik de olsa küçük bahçesiyle birer huzur cennetidir!

Mahalle kültüründen haberi olmayan dev apartmanların minik katlarında akşamdan akşama anne babalarıyla görüşen çocukların gelecekte anlatacakları mazileri ne kadar cılız ve yoksul olacaktır oysa. Kendileri ve dedeleri arasında bayramdan bayrama, tatilden tatile yapılan kısa ve kesintili görüşmelerden nasıl bir muhabbet devşirilebilecektir acaba?

Hâsılı kelam evlerimizi yeni baştan dizayn etmemiz gerekiyor! Her şeyi ekonomiye bağlıyoruz, her şeyi paraya dayıyoruz lakin bu kaybettiklerimiz, anne ve babalarımızı, çocuklarımızın dede ve ninelerini yaşlandıklarında yalnızlığa mahkûm edişimiz daha ucuz şeyler midir?

Yeni yetme gençlerin artık öylesine yalnızlığı kanıksayıp kendilerini sanal ortamların çöplüğüne atışları paralarımızdan daha mı az önemlidir? Artık ne yazık ki bugünkü nesiller evlerine misafir gelsin istemiyorlar!

Bugün evlerine gelen misafirler için annelerine fısıltıyla “neden gelmişler, ne zaman gidecekler” muhabbeti yapan gençlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Gençler evlerine misafir de istemiyor, komşu da istemiyor!

Yani çocuklarla dedelerin, ninelerin arasını açtığımız gibi konu komşuyla, dost akrabalarla da hem onların hem de kendimizin arasını açtık esasında. Bu hususu medyanın, yazarların, sinemanın asla göz ardı etmemesi ve bu mevzuların yapıcı bir şekilde işlenmesi ve hatırlatılması gerekiyor. ACİLEN!

Zira bu husus UNESCO'nun derdi olmuşsa mesele vahim demektir!

Muhabbetle kalınız!

Meryem Aybike Sinan-Haber7
meryemaybike@gmail.com

https://twitter.com/maybikesinan

Yorumlar2

  • demokrat 11 yıl önce Şikayet Et
    Hasan Seyre'ye.... Zeytinlik konulu hatıralı yorumunuz beni ziyadesiyle etkiledi. çok güzel ifade etmişsiniz. Ah o günler ah demekten başka ne kaldı elimizde kardeş! Bu betondan hududu kim koydu aramıza? Biz niye böyle olduk? Sorular sorular?
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Hasan Seyre 11 yıl önce Şikayet Et
    Zeytinlik.. Mahallesi benim gibi.kırsaldan şehre yeni gelmiş Yabaniler için farklı bir kültürü ve uygarlık anlayışını ifade eden naif bir yerdi.Baharda güllere boğulan.mis gibi rayiha kokar.yeşile doymuş sokakların iki yanına dizilmiş İkişer katlı ve bahçeli evlerin avlusunda cıvıl cıvıl çocuk kaynardı.Mahalleli kadınlar ikindi sonrası toplanır,ellerindeki oyalarıyla çocuklarına kazak örerken, toplum ve cemiyet hayatına ilişkin görüşlerini ortaya koyar,sağlıklı bir toplumun oluşması için birey olarak üzerine düşenleri yaparlardı.Beyleri ticaretle yada üretimle uğraşır, şehrin ekonomik altyapısına koyacakları bir fayda için çırpınır dururlardı.Bir gün sahil kenarına 10 katlı apartmanların yapılmasıyla bu büyü bitti.Almanyadan gelen ve çocukları şişiren hormonluk gibi nesilleri birbirinden koparacak çok katlı apartmanlar her şeyi bitirdi. Zeytinlikten aldığım bir gül demetini herkese armağan ediyorum.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat