Diyorum ki havuçlu pilavla başlayalım!

  • GİRİŞ12.12.2014 09:00
  • GÜNCELLEME13.12.2014 07:20

Bu mesele öyle bir meseleydi ki bütün Edebiyat ve Tarih öğrencisinin unutması mümkün değildir. Bu aralar bu meseleyi bir kez daha hatırlamış olduk. Üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı (Türkoloji) bölümünde Osmanlı Türkçesi dersinin biricik meselesiydi “Havuçlu Pilav Meselesi!”…

Üstad Tarık Buğra’nın “Yarın Diye Bir Şey yoktur” kitabında yer alan bir hikâyecik “Havuçlu Pilav Meselesi”. Tarih ve Türkoloji bölümlerinde okuyan öğrencilere Osmanlı Türkçesi, Prof. Dr. Muharrem Ergin’inin ders kitabıyla verilirdi ve bu hikâye okuma yazmayı söken her öğrencide olduğu gibi bizlerin hece hece okuduğu ilk Osmanlıca metindi.

Sınıfta hepimiz bu metni bir paragraf da olsa sesli olarak okumaya (hecelemeye) başladığında gülüşmeler ve kahkahalar alır başını giderdi zira kelimelere verdiğimiz manalar gerçekten de korkunçtu.

Yağmur yağıyordu, pis pis yağıyordu. Bu havada ancak yapabilecek bir şey bulanların, bulduklarını yapabilenlerin canı sıkılmazdı.”  Cümleleri hikâyenin ilk cümleleriydi ve bizler “ pis pis” sözcüklerini “pes pes” diye okuyabilme başarısını bile göstermiştik!

Kısa zamanda alfabe işini halletmiştik.

Lakin işin gramer kısmı bizleri daha çok uğraştırmıştı. Hiç unutmuyorum Prof. Dr. Muharrem Ergin’inin kitabından zorlanmış ve sıkıcı bulmuştum, kısa bir araştırma neticesinde keşfettiğim Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın ders kitabını daha anlaşılır, daha detaylı bulmuş ve kısa zamanda da arkadaşlara fark atmıştım.

Osmanlı Türkçesi istenirse şayet kısa zamanda öğrenilebilir.

Osmanlı Türkçesini bilmeyen kişi bana göre doksan senelik bir hafızaya sahiptir. Bin yıllık bir süreç kendisine karanlıktır. Karahanlı Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi bu Araf Alfabesiyle can bulmuştur.

Osmanlı Türkçesi, “Türkçe, Farsça, Arapça” sözcüklerin bir mürekkebidir, yani bileşimidir. Bir yüksek kültür, medeniyet ve imparatorluk dilidir.

Bu alfabeye ve dile düşmanlık aslında temelde gizli olan bir din düşmanlığından gelmektedir. Osmanlı Türkçesi Dersine karşı duruş sergileyenlerin ruh hali arızalıdır. Her fırsatta yabancı dil öğrenmenin faziletlerinden dem vuran bu zihniyet mümkün olsa kundaktaki bebeğe bile ninnileri İngilizce söyletecekler! Yine imkânları olsa seksen sene öncesini yok sayıp hiç yaşanmamış varsayacaklar…

Ve hatta ellerinden gelse bu ülkede “mazi”, “ced”,  sözcüklerini yasaklılar sınıfına dâhil edecekler. Osmanlıyı sadece bir nostaljik unsur olarak gören ve burun kıvırarak aslı astarı olmayan hezeyanlarla küçük düşürmeye çalışan bu yobazlar (!) hiçbir zaman geçmişi tanıma, geçmişle yüzleşme cesaretini bulamazlar…

Bir kültür ve medeniyet milliyetçisi olan Yahya Kemal Beyatlı şu dizelerinde eskiye karşı duruş sergileyenleri ne güzel anlatır:

“Çoğu insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden!”

Bu zihniyetin ne mazi ne de ati hakkında bir fikirleri vardır, zira olsaydı her fırsatta maziye sövüp, geçmişi karalamazlardı ve gelecek hakkında büyük fikirleri olurdu.

Osmanlı Türkçesi,  bir yüksek medeniyet ve kültür algısının kelimelerle can bulmuş halidir. Öyle ki bu dil olmasaydı tefekkür ve irfan soylu bir edebiyat ve düşünce iklimi de hayat bulmazdı.

 Bu hatırlı ve hatıralı dil bizim hafızamış, geçmişimiz, tarihimiz, kültürümüz ve medeniyetimizdir. Bizim ruh aynamızdır. Bizim sonsuzluk dairemizdir. Kaşgarlı Mahmut’tan, Hoca Dehhani’den, Hayali Bey’den, Akşemseddin’den, Fatih’ten, Sultan Süleyman’dan, Fuzuli’den, Bakiden emanet aldığımız bir dost selamıdır.

Yıllardır okullarımızda akıntıya kürek sallarcasına “yabancı dil” öğreteceğiz diye gençlerimizin kıymetli zamanlarını alıp ülkeyi bir sömürge diyarına benzetenlerin marazi kompleksleri artık bizi hiç ilgilendirmiyor!

Biz diyoruz ki bizim çocuklarımız dedeleri Fatih Sultan Mehmet gibi hem yedi sekiz dil bilsin, hem ilim ve irfanda çağ açıp çağ kapatsın, hem de büyük mütefekkir Nurettin Topçu’nun deyişiyle “Yarınki Türkiye” hayalini gerçeğe dönüştürsün!

 Hasılı kelam biz, gençlerimiz Üstad Cemil Meriç’in hayali olan  “muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir geleceğe bağlayan birer köprü” olsunlar istiyoruz.

 Nakarat halinde sürekli “İstemezükkkk”  diye bağıranları dikkate alırsak gerçekten de yolda kalırız. O halde “durmak yok, yola devam” diyoruz.

MEB bu tür yaklaşımların aksine bu dersi sadece liselere değil, ortaokullara da mecburi ders olarak müfredata almalıdır. Bu dersi kim okutacak sorusunun çözümü oldukça basittir zira bütün Edebiyat, Tarih ve İlahiyat mezunları bu dersi okutabilecek müktesebata sahiptir.

O halde nerde kalmıştık?

Tabii ki “Havuçlu Pilav Meselesinde!”

Meryem Aybike Sinan-Haber7

meryemaybike@gmail.com

Twetter: @aybikesinan

meryemaybike.sinan@facebook.com

Yorumlar1

  • ayhan 9 yıl önce Şikayet Et
    12 sene zorunlu İngilizce dersleri alıp da öğrenemeyenler kimlerdir? Türkiye cumhuriyeti çocuk ve gençleri...Neden? Bu sene Kore dilini kendi çabamla ve internet üzerindeki arkadaşlar yardımıyla öğrenmeye başladım bir ay içinde konuşulanları anlamaya ve kendimi ifade etmeyi başardım...Neden? Latin alfabesini aldık tamam da latin harfler arasında Ğ...Ş ...Ç... Ö yok...NEDEN? dedem eskimez Türkçe yazıp okuyabiliyordu şimdiki aklım olsa yanında olduğumda keşke öğrenebilseymişim...çocukluk işte ...ya da Agop Dilaçarın bize dayattığı malum dil yüzünden galiba...dilimizi açmak Agopa kalmış o da bir güzel açmış!
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat