Sultanü’ş Şuara’ya arzuhalimdir
- GİRİŞ25.05.2009 09:06
- GÜNCELLEME25.05.2009 09:06
25 Mayıs 1983’te Hakk’a yürüyen Necip Fazıl Kısakürek’e rahmet dileklerimle
“Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!”
Üstadım,
Fikirde, irfanda bir fetret çağındayız.
“Mürşidini kaçırdık gönlümüzün” Üstadım, mürşidini kaçırdık
Aradan uzun, upuzun seneler geçmiş. Hasret çoğalmış, seneler uzamış, biz yorgun düşmüşüz.
Bu sabah bir seni dinliyorum, bir içimi
Şiirlerin öteleri muştuluyor yüreğime ve çoğalıyor içimdeki hasret kuşları. Mecaz duruşuyla yürüyen kadim cümleler yığılıyor benliğime. Yüreğime bas basa geçiyor kelimeler kafilesi. Mürekkebi kurumadan şiirlerinin tadı, geçmeden efsunlu saatler, hayret gemisi görünüyor denizlerimde.
Senin düşlerinin dalgaları vuruyor kalbimin kayalarına.
Taş kalbim aşınıyor, kırılıyor, dağılıyor, eğilip bükülüyor Üstadım.
Bütün iklimlerden üzerime kar yağıyor. Unuttuklarımı hatırlayıp hatırlayıp ah ediyorum. Belalı sulara kapılıp ne vurgunlar yemişim, ne fırtınalara düşmüş yüreğim, ne çok ağlamışım.
Gidiyorum işte ben de bu sabah senin iklimine gidiyorum
Çiçekli bir seccadenin üzerinde yüreğimi kadim dualara sefer eyliyorum.
Revan oluyor yüreğim ol Sevgili’ye, en Sevgili’ye
Dervişim,
Her birimiz, birer dalga idik senin engin denizlerinde
Sen gidince sustuk, susturulduk. Kesildi şiirin sesi, ezgisi. Yıkıldı tefekkürün kalesi.
Sen gideli şirazesini yitiren yüreğimiz, ne göçler, ne sürgünler, ne vurgunlar yedi
Ruhumuz derin bir uykuya daldı uyanmayası... Pusuda yatan kesret ruhumuzu kıstırmış, çalmış zamanlarımızı, almış bütün sevdiklerimizi. Uzatmışız hasreti. Pusulayı kaybetmiş, kalakalmışımız yollarda. Bir med- cezir zamanı ayrıldık ve şimdi yeni baştan dönmedeyiz senin Büyük Doğu’na
Sana yaslanıyor hala düşüncelerimiz, sırtımızı sana dayıyoruz, seni dinliyor, seni konuşuyor, sana susuyoruz. Ruhumuzun gözelerinden sana akıyoruz selsebil, bir çoban çeşmesi gibi
Senin sözlerin düşüyor ufkumuza zor zamanlarda
Ve
Sakarya gibi ayağa kalkıyoruz
Mürşidim,
Tefekkür ve irfanda fetreti yaşıyor gönüllerimiz.
Kurudu kadim söz pınarları. Meclisler sustu, yürekler yağmalandı, kesretin kirli eli gezindi gönüllerin en mahreminde
Denizlerimizin rıhtımlarında ne yalan fabrikaları kuruldu, insan yutası
Bütün yollarda maddenin ayak izi var, diken olup batası. Mana desenli efsunlu kaftanı giyemedik üzerimize, ötelere ulaşamadı dualarımız. Ürkek rüyalarımızın kalbinde derin uçurumların tedirginliği var. Merhametin ve şefkatin sureti karardı, aşk kılıcı kırıldı aşksızların yüreğinde. Suların akislerinde görünmez olduk. Sevdanın taş yollarında, yığılıp kaldı hissiz yüreklerimiz. Sahtekâr bir bezirgânın peşine takılmış yürüyoruz. Adım başı ayağımız takılıyor. İnşa edemediklerimiz, unuttuklarımız, vefasızlığımız bir bir düşüyor yâdımıza. Seninleydik, peşindeydik, bin bir umut dizmiştik ucunda güneş görünen ufuklara. Vefa kulelerinden düştük, kirlendik, kirlendi elbiselerimiz...
Derin açmazların yortusunda kendi kendimize yarım yarım türküler söylüyoruz şimdi bıkası
Avuntusuz günlerin uçurumunda kederliyiz.
Ustam,
O tekerlek hala tümsekte duruyor, hala aynı yerdeyiz, utanılası
Bastığımız rûy-i zemin çöktü ayaklarımızın altında. Buhur oldu düşünceler, yeminler
İçi boş, sahte sözlerin etrafında kâğıttan kuleler yapıyoruz, utanılası
Riya pusuda beklerken, aşk yanı başımızdaydı oysa. Dünya bir çöl bizler Mecnun olmalıydık Leyla’sını arayan. Bizler serabın hayaline düştük, unuttuk Leylamızı. Sonra öğrendik ki Mecnun bulunsa da Leyla bulunmaz imiş
Biz kaybettik Leylamızı Üstad, biz kaybettik.
Yanıldık, yağmaladık kadim düşlerimizi.
Daha çok yalnız, daha çok umarsız, daha çok niyazsız kullarız üzerinden kar kalkmayası.
“Mürşidini kaçırdık gönlümüzün” Üstadım, mürşidini kaçırdık
Aşk kuşanıp, birer dava çerisi olan her kim varsa, soyundu elbiselerinden. Fikirde, irfanda bir fetret çağındayız. Vefa kulelerinden düştük. Derin açmazların yortusunda kendi kendimize yarım yarım türküler söylüyoruz, bıkası
Sultanü’ş Şuaram,
Aradan uzun yıllar geçse de kalbimizde, dualarımızda, düşüncelerimizdesin.
Ruhumuzun toprağında senin attığın tohumlar yeşeriyor, gözlerimiz kızıl şafağa ayarlı, dudaklarımda ferahbaş dualar, dilimde karanfil tadı. Kalbimizde en sevgilinin adı
Bu fetret çağında sen olmalıydın, yine düşünce meydanını birbirine katmalıydın. Dedikodu yaparak değil, ucuz söylemlerle değil, sen yüreğindeki sevdanla çıkardın er meydanına. Fikir meydanı, zikir meydanı şimdi kahramanını bekliyor.
Fikir meydanı, zikir meydanı, şimdi olmuş kir meydanı
“Kırmakla bükülmez fikir dediğin” diyordu ya mert şairin biri. Oysa şimdi zaman riya zamanı. Fikir fikirle değil, dedikodu ile susturuluyor, mertlik ihanetle kıstırılıyor
Bir fetret çağındayız Ustam, zor zamandayız, kor zamandayız, ar zamandayız
Bu sürgün ne zaman biter Üstadım?
Ne zaman Hünkâr-ı Ezel kabul buyurur?
Ve ne zaman gelir o büyük düğün?
Ve şimdi
“Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor”
Diyen sesini duyar gibiyim
Meryem Aybike SİNAN / Haber 7
aybikesinan@gmail.com
Yorumlar14