Muhteşem Süleyman tek bir kadına âşıktı!
- GİRİŞ10.01.2011 06:46
- GÜNCELLEME10.01.2011 06:46
Gündemde Muhteşem Süleyman var!
“Muhteşem Yüzyıl” adeta tarihle, geçmişimizle alay eden, küçük düşüren, Osmanlı Hanedanını kadın düşkünüymüş gibi gösteren tamamen reyting kaygılı, içinde erotizm varsa seyredilir mantığıyla ekrana getirilen bir dizi olarak gündemdeki yerini koruyor ne yazık ki!
“Muhteşem Yüzyıl” ,“Muhteşem Rezalet’e” dönüşmüş durumda.
Bu filmin ne amaçla yapıldığı ortada. RTÜK’e şu ana kadar yüzbini aşan bir tepki şikâyeti var. Bu diziye doğal olarak en çok muhafazakâr kesim tepki koydu. Bu duruma “ ne kadar güzel, halk tepki veriyor” diye içten içe sevinsem de yüreğimin bir yerinde medyadan siyasilerimize, bürokratlarımızdan iş adamlarımıza, halkımıza içten içe kızıyorum, sinirleniyorum.
Sinirleniyorum, çünkü “Böylesine önemli tarihi kişilerimizi bugüne kadar sinemaya aktaramamak kimin suçu? Hala çağ açıp kapatan Fatih’i, İstanbul’un Fethini bile sinemaya aktaramamışız ne yazık ki!
Böylesine yüksek perdeden tepki koyanlar akşam olunca dizinin başına oturup heyecanla, merakla ve umarsızca bu rezaleti seyredecekler siz hiç merak etmeyin! Çünkü “Fatmagülün Suçu Ne?” “Aşk-ı Memnû” dizilerine de aynısı yapıldı. Ama ilginçtir ki, söz konusu diziler reytingde hep zirvede olmaya devam ettiler.
Biz tarihimize yeterince eğilmedik! Tarihimizi hep başkalarından öğrendik, başkalarından dinledik, başkalarından seyrettik. Ünlü bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın deyimiyle tarihimize yüz vermedik!
“Tarihine yüz vermeyen
Tarihten yüz bulmaz olsun!
Kendisi de benzeri de
Olmaz olsun, olmaz olsun!"
Bu dizi gündeme gelince mi Muhteşem Süleyman’ı hatırlayacaktık? Böylesine büyük tartışmalara girişecektik?
Tam iki yıl önce Kıymetli Ablacığım Yazar Muhterem Yüceyılmaz’ın Kanuni’yi, Hürrem’i ve kızları Mihrimah’ı anlattığı “Mihrimah Sultan” adlı romanı Nesil Yayınlarından çıktığında kitabı ilk okuyup hakkında değerlendirme yazısı yazan bir yazar olarak ” Bu kitap televizyon dizisine aktarılmalı ” demiştim. Hatta bazı televizyoncu ve radyocu arkadaştan yazarı ve kitabı dikkate almalarını rica etmiştim!
Mesela tarihi gerçeklere sadık kalınarak yazılmış bu kitabı kaç muhafazakâr biliyor veya kaç kişi satın alıp okudu? Zira kitap hala birinci baskıda! Oysa kitap hem dil; hem üslup, hem tarihi gerçeklik anlamında mükemmel bir kitap.
Bu kitapta Muhteşem Süleyman bir çapkın değil, sâdık bir âşık, seven bir eş! Çünkü o hayatı boyunca tek bir kadına âşık, tek bir kadını seviyor. Hürrem Sultan’ı!
Kanuni unvanıyla anılan Muhteşem Süleyman, dünyaya hükmeden, fethettiği yerlere nizam ve intizamın yanında, hak ve adâleti hâkim kılan, dönemin en zirvesi diyebileceğimiz bir din adamını; Şeyhülislamı Ebusuud Efendi’yi yanından ayırmayan dindar bir kişiliktir! Ancak Kanuni Sultan Süleyman bir cihan imparatoru da olsa, her şeyden önce insandır ve erkektir!
Onun da zaafları vardır! Hepimiz gibi, her insan gibi onun da zayıf olduğu tarafları vardır ve bu onu küçültmez. Karşı cinsten birine âşık olmak, hiçbir din tarafından küçültücü bulunmaz. Gerçek bir aşksa şayet bunun yasağı da yoktur zira.
Muhteşem Süleyman, sanatçı ruhludur ve güzel olana, seçkin olana, derin olana zarif ve estetik olana bir ilgisi vardır. Severek evlendiği nikâhlı karısı Şehzade Mustafa’nın annesi Mahidevran’a olan muhabbeti ne yazık ki Hürrem’i görüp tanıdıktan sonra zayıflar ve nihayetinde iki kadının zaman içerisindeki rekabetleri, güç savaşları Hürrem’in galibiyetiyle sonlanır ve Mahidevran Şehzade Mustafa ile Manisa’ya gönderilir!
Zira Hürrem güzel olduğu kadar zeki ve çekicidir. Kanuni’ye seferlerde bile ulaklarla durmadan aşk mektupları gönderir, şiirler yazar! Sevdiği erkek için aklı durmadan yeni ve etkileyici planlar yapmaktadır. “Bu erkek beni seviyor, benimdir” mantığıyla asla hareket etmez Hürrem! Yani bilindik kadınlardan değildir. Tarihe de “Haseki Sultan” olarak bu yönleriyle damgasını vurmuştur zira!
Böylesine hırslı, güzel, akıllı ve sanatkâr bir kadın dururken artık Muhteşem Süleyman’ın gözünde diğer sıradan kadınlar yoktur! Çünkü Hürrem, hem yüreğini, hem de aklını tümüyle kaplamış, gözü başkasını görmemektedir!
Sarayda evet harem dairesi vardır ama bu filmdeki görevleri ifa etmek amacıyla kurulmuş, zannedildiği gibi cinsellik çağrıştıran bir kurum değildir. Sarayın günlük işleyişinde hizmet işlerini üstlenecek eğitimli kadınları yetiştirecek bir kurumdur harem. Hürrem bu kadınların hiç birine zaten geçit vermez ve onlar eğitimlerini tamamladıktan sonra üst rütbeli subaylarla evlendirilip saraydan uzaklaştırılırlar. Yani onların Kanuni ile münasebetleri Hürrem tarafından imkânsıza dönüştürülmüştür. Zaten Padişahın da başkasına meyli kalmamıştır!
Bu filmde Muhteşem Süleyman anlatılacaksa ancak bu çerçevede anlatılabilirdi. Uzun seferlerde dönüşlerini Hürrem ile geçirip tekrar seferlere çıkan ve sadece âşık olduğu Hürrem ile yazışan bir padişah vardır.
Kanuni Sultan Süleyman dönemi asla böyle anlatılmamalı idi. Bu senarist, yanına bir Tarihçi, bir Türkolog ve Sanat Tarihçisi almadan böylesi her anlamda zengin bir dönemi anlatmaya yeltenmemeli idi. Çünkü filmde dönemi anlatan hiçbir kültür öğesi yok. Deformasyona uğramış bir kültür, baştan aşağı bir rezalet anlatılıyor! Mesela;
Bu dönemin Sultan’üş Şuarası Bâki nerededir?
Ya dönemin Şeyhülislamı Ebusuud Efendi? Kanuni ki onun fetvalarını yanına defnettirmek isteyecek kadar saygı duyup yanından ayırmıyor, onsuz mührünü basmıyor hiçbir yere! Sahi nerdedir bu Ebusuud Efendi? Anlaşılan senaristin tek derdi Kanuni’nin “Harem” maceraları imiş!
Senarist tarihi tekerrür ettirmemiş, kendi hezeyanlarını kusmuştur! Zira bir insanın küpünde ne varsa dışarıya o sızarmış…
Sözlerimin başında ne demiştim, biz kendi tarihimizi kendimiz yazmazsak başkaları yazar! Şerefimizle yazdığımız tarihimizi böyle ahlaksızca silerler işte!
Öyle değil mi?
Muhabbetle Efendim!
Meryem Aybike Sinan - Haber 7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar35