Amme-i davadan zembili yırttık!

  • GİRİŞ17.01.2011 08:03
  • GÜNCELLEME17.01.2011 08:03

Osmanlı’da kamu’ya amme denirdi malumunuz.

Şeyhülislam Ali Efendi, tam yirmi üç yıl Osmanlı’da şeyhülislamlık yapmış bir bürokrat. Ama öyle kapalı kapılar ardında değil. Ali Efendi, evinin cumbalı penceresinin başına oturur beklermiş. Aşağıya sarkıttığı zembilinin içine halk, merak ettiklerini yazar bırakırmış. Ali Efendi zembilini yukarı çeker soruları okur, uygun cevapları yazıp fetvasını verdikten sonra aşağıya sarkıtırmış. Genellikle de Osmanlı fetva geleneğine uygun olarak tek kelime ile “yecuz, la yecuz” şeklinde yazarmış cevaplarını.  Bu durumdan halk da memnunmuş, kendileri de…

“Zembil” niteliğine göre deriden, hasırdan ve bezden yapılan sepete denir. Zira günlük kullanımda “gökten zembille inmek” deyimini de sıklıkla kullanıyoruz hâlâ.

Şeyhülislam Ali Efendi’nin zembilleri doğal olarak kısa zamanda yıpranır yırtılırmış. Her zembilini yenilediğinde soranlara ” amme-i davadan zembilleri yırttık! Dermiş.

Bu nedenle adı “Zembilli Ali Efendi’ye” çıkmış!

Amme kelime olarak yerini “kamu”ya bıraksa da devlet için iş yapanlar hâlâ hallerinden şikâyet ediyorlar sıklıkla. Amme-i dava için zembilleri eskitip eskitmediklerini bilmiyoruz ama  “kravat eskittiklerini” biliyoruz.

Osmanlı’da amme işleri kutsaldı, vebali büyük işlerdendi.

Seyfiye, Kalemiye, İlmiye adı altında toplanan bürokratlar devletin işleyişinde çok önemli işlere imza atmakla beraber, yönetimde de söz sahibi idiler.

Seyfiye (Ehl-i seyf) askeri bürokrasiyi Vezir, Beylerbeyi, Sancak denen makamları temsil ederdi. Bu gurup en üst bürokratlardan oluşuyor ve padişah tarafından ataması yapılıyordu.

İlmiye (Ehl-i Şerî) ilimle meşgul olan sınıftı ve Kadı, Müderris, Kazasker gibi makamları temsil ediyordu.

Kalemiye( Ehl-i kalem) Kâtip, Defterdar, Nişancı, Reis’ül Küttap gibi makamları ifade ederdi.

Osmanlıda devlet memuru olmanın ön koşulu Müslüman olmaktı. Bu memurlar vergiden muaftı mesela. Oysa günümüz memurunun maaşının büyük bölümü vergi kesintilerine gidiyor.

Gayr-ı müslimler ise ancak ıslahat fermanıyla birlikte devlet memuru olma hakkını elde edebildiler.

Gelelim günümüze.

Zembilli Ali Efendiden günümüze uzun mu uzun yıllar geçti. Devlet memurluğu “hak için halka hizmet vermek” olmaktan çıkıp insanların kendilerini güvene alıp rahatladıkları bir gelir kapısı olarak görülmeye başlandı.

İşte bütün problemlerimiz de bu anlayışla birlikte büyüdü, çoğaldı ve içinden çıkılmaz hallere dönüştü. Birçok koltuk ve masa biçimsel olarak devleti temsil etse de o memurun şahsi menfaatine hizmet eden “babalarının çiftliğine”  dönüştürüldü ve yağmalandı. Hatta “devletin mali deniz yemeyen keriz” sözleri bile allanıp pullanıp fısıltı gazetesinin sürmanşetine kondu.

Yani zembille dertlere çare arayan değil, zembille menfaat götüren memurlar pencerelerinden sadece istediklerine görünür oldular!

Oysa bu kapı “cümle kapısı” idi bilene.

Bu topraklarda yaşayan herkesin gelebildiği, sığınabildiği, derdine çareler arayabildiği cümle kapısı idi. Devlet Baba önce şefkati, sonra merhameti ve nihayet hatırlamayı bu bürokratlar sayesinde unuttu.

Bu bürokratlar sadece hal-i hazırı düşündüler.

Ne geçmiş ne gelecek vardı onlar için. Kendileri ve ailelerinin bekası için her şey mubahtı. Kâğıtlar zembillere sığmadı, yazılar, çiziler, uzayıp giden yağlı ballı toplantılar yapılan önemli ya da mühim işler arasında sayıldı.

Zembillerin yerlerini kalın ve meşin klasörler aldı.

Ben bunları düşünürken aklıma Osmanlı Hulusi Efendi düşüyor. “Nasihat” adlı şiirini ne zaman okusam aklıma bu şiiri çoğaltıp bütün devlet dairelerinin kapısına çerçeveletip asasım geliyor:  

“Âlemi sen kendinin kölesi, kulu sanma
Sen hak için âlemin kölesi ol, kulu ol

Nefsin hevası ile mağrur olup aldanma
Yüzüne bassın kadem, her ayağın yolu ol.

Garazsız, hem ivazsız hizmet et her canlıya
Kimsesizin düşkünün ayağı ol, eli ol!”

Devlet memurluğu “hak için âlemin kölesi” olmak iken bu duruma nasıl düşürüldü anlamış değilim açıkçası! Bir de hangi bürokratı arasak toplantıdalar mantığını anlamış değilim!

Bu ülkede sanırsınız toplantıdan başka iş yapılmıyor! Sahi ne çok toplantı yapıyoruz böyle, ne kadar uzun, upuzun toplantılar bunlar. Bir süreden beri toplantıların gündemlerine bakıyorum. Şaşkınlıktan aklımı Ali Efendinin zembiline düşürmek faciasıyla karşı karşıyayım, bilesiniz!

Bütün toplantılar bilindik şeylerden oluşuyor. Kerameti kendinden menkul insanlar çıkıp çıkıp bilindik şeyleri söylüyorlar, anlatıyorlar. Dinleyenler oturdukları yerden oflaya puflaya dinlemeye devam etseler de hiç kimse “yahu yeter kardeşim, konuşmayı bırakalım da az iş yapalım” diyemiyor, demiyor.

Niye demiyorlar?

Çünkü alan da satan da memnun ve iş yapacaklarına oturmayı daha sevimli buluyorlar muhtemelen. Hiç kimsenin de zembil yırtmaya gönlü yok onu da anlamış bulunmaktayım.

Bana inanmazsanız deneyin!

Mesela hemen bir bürokratı, bu genel müdür olabilir, daire başkanı olabilir, uzman olabilir arayın sorun bakalım. Sekreter Hanım size yüzde doksan “Filanca Bey toplantılar Efendim, konu neydi?” diye sizi başından sepetleyecektir!

Eskiden sorunlarınız cevaplandıktan sonra isteğiniz yazılı olarak sepetlenirdi size üstelik birinci ağızdan… Şimdilerde ise sekreter hanımlar tarafından dinlenmeden, ciddiye alınmadan biz sepetleniyoruz!

İşin özü bu dostlar…

Amme-i davadan zembiller yırtılmıyor ama arımız yırtılıyor galiba…

Öyle değil mi?

Muhabbetle Efendim! 

Meryem Aybike Sinan/ Haber 7
meryemaybike@gmail.com

Yorumlar13

  • KADİRUZUNKÖK 13 yıl önce Şikayet Et
    keçiören belediyesi imar müdürlüğünün vurdumduymazlığı. &82061 AY ÖNCEDE bizim ÜSTÜMÜZDE İSTİNAD duvarı yıkıldı 2 komşu ölüm tehlikesi atlattık, NE MUTAHİTTEN NE BELEDİYEDEN bir geçmiş olsun denmedi, ARADIĞIMIZDADA MUHATAP bile olmuyorlar. BİNAMIZIN ARKASI VİRANE halinde duruyor.CEVAP ver keçiören belediyesi
    Cevapla
  • Ezel 13 yıl önce Şikayet Et
    çok hoş, nostaljik bir yazı. zarif ve hatıralı bir üslubun yazarı selam size. bu kadar çarpıklık içinde, yazmak için yazmayan, söyleyecek mesleleri olan bir hanımefendi olarak sizi görmekteyiz. dün İHAnın geçtiği bir haberde sizin yeni kitabınız vardı. kutluyoruz, hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
    Cevapla
  • noter tasdikli yorumcu 13 yıl önce Şikayet Et
    dediklerinizin bir kısmına katılıyorum. önemli noktalardaki idarecilerin yoğun olmaları doğal. işlerini mi yapacaklar telefonlara mı çıkacaklar. kimbilir kaç kişi arıyordur hak vermek lazım. beğenmediğin kurum yok mu derseniz var. bulunduğum ilçedeki nüfus idaresi. her ay gitmek zorundayım. bir şef hanım var. sanırsınız gestapodan. her gittiğimde vatandaşlarla yaşanan bir probleme rastlıyorum. kuyruk çok. daha kimseyle tartışmadım usluyum orada şef hanım fena azarlıyor vıatandaşı
    Cevapla
  • Kamil 13 yıl önce Şikayet Et
    kulu olmak. ne zamandır yazmayı unuttuğum bu söz her osmanlı dizisinde kitaplarında geçiyor,ya bu osmanlı hiç din bilmiyormuş,yada birileri onların adına uyduruyor,Allah tan başkasına kul olunurmu ? aslında dilimize bile girmiş "kulun kölen olayım " sözü ne demek ?
    Cevapla
  • Serhat Kör 13 yıl önce Şikayet Et
    Gündeme gelmesi gereken bir mesele.Elinize sağlık Hocam.... Değerli hocam, öncelikle güzel bir konuya değindiğiniz için sizi tebrik ediyorum. Elinize sağlık. Birçok konuda Osmanlıyı özlüyoruz. Osmanlının kuruluştan dağılma dönemine kadar varolan teşkilat sistemi kuşkusuz şu anki sistemden kat kat üstün. Yönetimde sözü olanlar her zaman bir şeyler yapabilme çabası içerisindeydiler. Ne yazıkki günümüzde "Ben maaşımı alırım gerisi beni ilgilendirmez." zihniyeti oluşmuş durumda. Keşke böyle olmasa. Keşke insanlar yaptıkları işleri önemseseler...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat