Kurtlar Vadisi Filistin ve Ömer Lütfi Mete!
- GİRİŞ31.01.2011 07:29
- GÜNCELLEME31.01.2011 07:29
Kartepe’ye kar yağıyor!
Kış bütün haşmetiyle yolları tutmuş, nakış nakış kar taneleri ne bulduysa dokunuyor üstüne. Dağın zirvelerine bembeyaz bir kar saltanatı oturmuş, meydan okuyor mevsime… Göğün bohçasına sığmayan kar kendini boşaltıyor, eliyor, savuruyor dört bir yana. Gece karası bir sis, düşüyor yollara sereserpe…
Kartepe’ye kar yağıyor, düşüncelerime bahar! Koskoca bir coğrafyada odalara, salonlara sığınmak duygusundan olsa gerek huzursuzum, daralıyorum. Bu karın ve soğuğun üstesinden gelmem lazım. Canım sıkılıyor, bu karlı, sisli, soğuk günleri bir türlü sevemedim gitti. Bu karlı günü nasıl atlatmalı acaba? Bu kara bağlamış göklerin altında kolum kanadım kırık sanki!
Sinemaya gitmek fikri çeliyor aklımı birden.
“Kurtlar Vadisi Filistin” filmine gitmeliyim tez elden. Filistin hüzünlü diyar, kalbi kırık diyar, terk edilmiş ve unutulmuş diyar. Akdenizin bu yaslı ve talihsiz yurduna gitmeli, ruhumu ve kalbimi oralara vurmalı diyorum. Bugün ben de dükkânını, tezgâhını dağıtmış, iflas etmiş bir bakkal gibi kapamalıyım bütün kepenkleri.
Kurtlar Vadisi dizisini izlemeyen ben niye filmine gidiyorum onu da bilmiyorum ya! Sanırım Filistin ismi beni çekiyor, gel diyor. Bir de rahmetli Ömer Lütfi Mete, git diyor sanki! Ömer Ağabey de düşüyor aklıma ansızın durup dururken!
“Kurtlar Vadisi, Deliyürek” dizilerinin deli yürekli senaristi birden aklıma böylesine bir günde neden düşüyor, neden kendini hatırlatıyor ki? Ömer Lütfi Mete Ağabeyi kaybedeli neredeyse üç yıl oluyor! Zaman nasıl da akmış, günler ihtiyarlamış, hatıralar eskimiş, yorulmuş… Kendisini tanıdığımda henüz ortaokul öğrencisi idim galiba. Türk Edebiyatı Dergisinde “Sanat Fidanlığı” köşesinde gelen şiir ve yazıları değerlendiriyordu. Onun makaleleri, şiirleri ve üslubu fazlaca etkilerdi beni. Ondaki O Alperen tavrı ta o zamanlarda hissetmiştim sanırım.
Ömer Lütfi Mete, benim için ne çok şey ifade ederdi! Hem tarihti, hem kültürdü, hem dündü, hem yarındı benim için. Hem şairdi, hem şiirdi, hem romandı, hem sinema, hem yazıydı.
Hem adamdı, hem asil, hem mert, hem modern, hem müslüman, hem dindar, hem çağdaşdı… Elini sürdüğü her şeyde bir ince derinlik, zarafet, ihtişam, medeniyet, asalet, adalet ve merhamet vardı. Deliyürek dizisindeki “Kuşçu” tiplemesini bizim sinemamızda bir ilk olarak o başlattı belki de. Tasavvufun o insanın en derinlerinde sakladığı ve bir türlü inemediği esrarını hatırlattı seyirciye. Kuşçu, herkesin özlemle aradığı, çevresinde olmasını arzuladığı bir insan tipini yolladı ruhumuzun merkezine.
Ömer Lütfi Mete ismi işte bu yönleriyle benim senaristim, benim yazarım, benim şairim ve benim ağabeyimdi belki de… Kurtlar Vadisinin asıl çıkışını yaptığı zamanlarda dizinin başyazarlarından ve yapımcılarından biriydi Ömer Ağabey. Temelini attığı bu dizinin Türk televizyon tarihinin en önemli dizilerinden birisi olacağını öngörmüş müydü bilmiyoruz ama bu dizinin hala en çok seyredilen dizilerden birisi olduğu muhakkak.
Ben bunları düşünürken film başlıyor.
Dışarıda kar yağmaya devam ediyor!
Baştanbaşa heyecanlandıran ve etkileyici sahneleriyle insanın tüylerini diken diken yapan sahneler bir biri ardına perdeye gelirken, ben hala Filistin’i ve Ömer Lütfi Mete’yi düşünüyorum. Bu anlatılanlar senaryo olsa da gerçeğe o kadar yakın şeyler ki… Bu nedenle daha yakıcı oluyor sahneler, daha çok kalbe dokunuyor. Filistin kadar yanan var mı? Filistin kadar donan, Filistin kadar sahipsiz, kimsesiz, çaresiz, var mı Akdeniz kıyılarında?
Bir taraftan filmi seyrediyorum bir taraftan aklım kendi kendine mırıldanıyor sanki:
“Ey limon çiçeği, ey akdeniz mavisi ne zaman şafağa duracak bedenin. Ne zaman başak verecek toprağın, elin… Sen ki çöle açılan Leyla’sın, sen ey sevdiğini kaybeden Mecnun, sayıklıyorsun, iniliyorsun dertnâk… Vahşetin adresi yine belli, vahşetin eli yine kara ve yine aynı namahrem el uzanmış sana. Müslüman bir el bekliyorsun alnındaki ateşi alası. Nerde diyorsun dindaşlarım nerde? Nerde ey Müslüman senin cevşenin? Merhameti, şefkati olmaz gözü dönmüş erzelin. Kalk ey mahzun ülke, kalk yerinden ey Yusuf, Hüseyin…
“Yusuf’u Kaybettim Kenan ilinde” diyor ezginin biri…
Oysa biz ne Yusuflar terk ettik kör kuyularda, merdivensiz bıraktık unutası. Ne Yusuflar can verdi zalimin ellerinde. Ne Züleyha’lar kan ağladı sevdiklerinin peşinde. Yaralarımız kabuk bağlamadan, unutmadan acı gören yürek, acısını… Bir daha bir daha kanadı yaralarımız, iyileşmeyesi. “
Bir yandan Polat Alemdar’ın İsrailli askerle olan savaşını izlerken, bir taraftan aklımdan sokak ortasında öldürülen çocuklar, baba kucağında can veren canlar, Mavi Marmara katliamı gibi birçok sahnesi hafızalarımızda capcanlı duran kara tablolar geliyor gözümün önüne.
Oyuncular gerçekten de çok iyi bir performans sergilemişler. Teknik anlamda da kusur bulacak değilim zira batılı sinema ile her anlamda boy ölçüşecek bir donanım görüyorum filmde.
Diyaloglar sahici ve diplomatik anlamda iyi kurgulanmış bir izlenim veriyor insana. Merhamet ve şefkat hislerimin etkisiyle olacak zaman zaman dayanamıyorum ve ağlıyorum. Filistin perdede ve ben Filistin için buradayım!
“Kurtlar Vadisi Filistin” bir film olsa da beni mutlu ediyor. Gözleri yollarda kalanlara zamanında gidemediğimizin, ellerini tutamayışımızın, gözyaşlarını silemeyişimizin gecikmiş de olsak, film de olsa “yanınızdayız” düşüncesinin en sağlam vurgusu olarak rahatlatıyor beni, bir nebze huzur buluyorum sanki…
Film bitiyor.
Ama dışarıda kar atıştırmaya devam ediyor. Kartepe kar altında. Dağın zirvesine takılıyor gözlerim. En az bir buçuk metre civarında kar var oralarda. Az sonra o zirvenin eteğindeki evime gideceğim. Üşüyorum, ürperiyorum. Anlıyorum ki hala filmin etkisindeyim.
Bu gün Ömer Lütfi Mete, hatıralarıma düşerken, anlayamadığım bir şey var. Bu film mi onu bana hatırlattı, onun hatıraları mı beni filme yönlendirdi? Seyir içinde seyir olan bu dünyada aslında bunun ne önemi var ki diyor aklım! Öyle değil mi?
Allah rahmet etsin! Mekanı cennet olsun.
Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar12