Eğer şehit ya da terörist annesi olsaydım
- GİRİŞ19.08.2011 07:35
- GÜNCELLEME19.08.2011 07:35
Şehit ve terörist annesi olmak!
En çok erkekler öldürür.
Nitekim doğurmaz, insanoğlu denen varlığın ne kadar zor meydana geldiğini, upuzun yıllar bakım istediğini, nice nice uykusuz gecelerin, yıpratıcı yılların ve dağ gibi hüzünlerin çocuk denen varlıkla büyüdüğünü pek az erkek bilir veya tam olarak anlayabilir! Dokuz ay boyunca bir kadının bedeninde meydana gelen o mucizevî değişiklik, sonra ansızın o narin vücuttan başka bir vücudun vuku bulması az şey değildir. Kadın insanoğlunun var olma müsebbibidir.
Ne zaman bir öldürme ve öldürülme vakası duysam yüreğim yerinden sökülür sanki. Hemen ölenin ve öldürenin annesinin yerine koyarım kendimi. Katleden ve katledilen annesi olmak bir annenin karşılaşabileceği en kötü, en acı ve en dayanılmaz imtihandır zira.
Önceki gün askerlerimize ağladım, yüreğim yandı ama en çok da annelerine. Çünkü bu hain mayınlar en çok anaların bağrında patladı. Onlar dağıldı, onların geleceği bitti, onların tomurcukları düştü dalından.
Ağlarken düşündüm, düşündüm de;
Ben şehit annesi olsaydım, aklımı yitirirdim, kanatlarım kırılırdı.
Ben şehit annesi olsaydım, yüreğim yerinden oynardı. Dokuz aya mı yanardım, uykusuz gecelerime mi, dalından düşen umutlarıma mı, analık taraflarıma mı, sebebini anlayamadığım bir vahşetin alıp götürdüğü yavrumun toprağa düşüşüne mi yanardım bilmiyorum.
Ben şehit annesi olsaydım, bir daha yüzüm gülmezdi, vicdanını satmış bu canilere gece gündüz beddua ederdim!
Ben şehit annesi olsaydım, beni de askere alın derdim!
Ben şehit annesi olsaydım, açık yüreklilikle söylüyorum “ vatan sağ olsun” der miydim bilmiyorum. Zira vatanın sağ olması yirmi yaşındaki genç delikanlıların ölmesini mi gerektirir?
Ben şehit annesi olsaydım, şehidimle birlikte girmek isterdim kara toprağa. Yaşama imtihanımı kaybederdim.
Ben şehit annesi olsaydım, yavrumla ben de ölürdüm!
***
Ben Terörist annesi olsaydım!
Utanırdım…
Yerden gökten, bütün cümle mahlûkattan utanırdım. Kendimden utanırdım, anneliğimden utanır, insanlığımdan utanırdım.
O insan öldüren, insanlıktan çıkmış insanı! Doğurduğuma utanır, doğduğuma utanırdım. Benim doğurduğum, bir başka ananın doğurduğunu yok ederken nasıl bakardım mavi göklere, nasıl insanım derdim, nasıl nefes alırdım?
Ben terörist annesi olsaydım bütün suçu kendimde arardım, vermediğim insaniyete, göstermediğim merhamete, söylemediğim nasihata, etmediğim duaya yanardım, kendimi taştan taşa vururdum.
Ben terörist annesi olsaydım, bir daha çıkmazdım insan içine, dünyayı kendime zindan ederdim, onu doğurduğum güne kahrederdim. Verdiğim sütü haram ederdim…
Ben teröristin annesi olsaydım, cihana gelmemeyi yeğlerdim…
***
Annelik zor işte!
Hangi taraftan bakarsak bakalım zor bu annelik. Erkekler de doğurabilmiş olsalardı sanırım ki bu kadar çok öldürme ve vahşet yaşanmazdı dünyada. Katillerin yüzde seksen beşi erkek! Çok ilginç değil mi?
Ancak bu erkekleri yetiştiren de kadınlar. Anne olmak ve anne olamamak arasında dağlar kadar fark var. Maddi ve manevi terbiye ile yetiştirilen, insan sevgisi, merhamet, şefkat duygusu sebil edilmiş bir insan evladı kolay kolay kan döker mi? Yeryüzünde insan hayatından daha kıymetli ne olabilir?
Acaba evladı dağda eşkıya olmuş analar yavruları şehit edilen anaların çığlıklarını duymuyorlar mı? Ne hissediyorlar? Hele şu malum partinin kadın vekillerinin ne hissettiklerini çok çok merak etmekteyim.
Bu millet bu genç fidanlarını her toprağa verişinde biraz daha bilenmekte, biraz daha sabrı zorlanmaktadır. Merhum Arif Nihat Asya’nın sözleri geliyor aklıma ansızın. Yaşasaydı bu makaleyi yeniden yazardı herhalde:
***
“Onlar, “Lütfen” den anlamaz, “Ulan!” dan anlar.
Onlar, çiçekten anlamaz, dikenden anlar. Güvercinden, kelebekten değil; doğandan, kartaldan anlar. Ve onlar, kanattan anlamaz, gagadan anlar, peçeden anlar.
Onlar yaydan anlamaz, oktan anlar. Ayrıca dil döküp durduk, onlar DİL’den anlamaz, El’den anlar. Anlaşmak için el uzattık, bunu el açmak sandılar. Düşünmedik ki tokatla, yumrukla beslenmeye alışmış olanlar, el işaretinden değil, tokattan yumruktan anlar.
Onlar soğukkanlılıktan anlamaz, öfkeden anlar.
Onlar, ipekten, kâğıttan değil, demirden, çelikten, kurşundan anlar.
Onlar yazışmadan, çizişmeden, buluşmadan, görüşmeden anlamaz, dövüşmeden anlar.
Onlar ön sözden değil, son sözden anlar!”
***
Umarım bu meselenin son sözü, önsöz gibi olmaz!
Muhabbetle Efendim!
Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar6