Erkeğin çıplaklığını kadın örter!

  • GİRİŞ22.08.2011 09:46
  • GÜNCELLEME22.08.2011 09:46

Muhammet İkbal’in inancı odur ki,
İslam âleminin geçirmekte olduğu siyasi sarsıntılar,
Müslümanları uyandıracak, onları yataklarından dürtükleyerek kaldıracak
ve onlarda hayat belirtileri başlayacaktır.”
( Dr. Ali Şeriati)

                                     

İslam fikir ve düşüncesinin ve edebiyatının büyük ismi, Allame Muhammed İkbal edipliği ve arifliği yanında dünya ölçeğinde büyük bir kanaat önderidir. Hindistan’da Pencap bölgesinde doğmuş, batılı ülkelerde akademik çalışmalarda bulunmuş ve yazdığı eserlerle ve söylemleriyle islamın sesi olmuştur.

İslam toplumunu ilgilendiren pek çok alanda güçlü ve oturaklı düşünceleriyle bir anda İslam dünyasının sesi ve soluğu olmuştur. Bütün eserlerinde asr-ı saadete yeni baştan kavuşmanın reçetelerini örneklerle açıklayan ve şiirleriyle bunu pekiştiren Allame İkbal, özellikle Müslüman erkek ve kadınların mutlu birliktelikler yaşaması için de bir takım tavsiye ve görüşlere yer vermiştir.

Mesela kadın ve erkek eksenli şu görüşleri ne kadar farklı ve insanidir:

“Erkeğin sazını coşturan, kadının mızrabıdır. Erkeğin şeref ve kıymeti, kadına olan ihtiyacını kavradıkça iki kat artar.

Erkeğin çıplaklığını kadın örter. Aşkın gömleği ise gönlü kapan güzelliktir. Kâinatın kendisiyle övündüğü Rasulullah, onu dünyamızdan sevdiği üç şey arasında andı: Namaz, güzel koku, kadın.

Ama kadını bir hizmetkâr gören Müslüman, Kuran’ın hikmetini zerre kadar anlayamamıştır. Eğer dikkat kesilirsen, anneliğin insanlık için bir rahmet olduğunu göreceksin. Çünkü onun peygamberliğe nispeti vardır. Anne şefkati, peygamber şefkatidir. Anne şefkati milletlerin karakterini oluşturur. Annelik bizim varlığımızı olgunlaştırır, bizim kaderimiz onun yüz çizgilerinde yazılıdır.

Millet ancak anneleri yüceltmekle hayat bulur ve vücuda gelir. Yoksa hayati işler çok ham kalır. Hayatın gidişatına hararet ve hareket veren anneliktir, bize hayatın sırlarını keşfettirir.

Irmağımızın kıvrımları, dalgaları, girdapları ve kabarcıklarının tümü anneliktendir.

O bilgisiz köylü kızı, o bodur, o şişman ve o asaletsiz, yontulmamış, eğitilmemiş, konuşmayı beceremeyen o basit köylü kızı, gönlü annelik acılarıyla ızdırap çeken ve inleyen, gözlerinin etrafı morarmış…

Onun çektiği acılar varlığımızı güçlendirir, onun bu gecesi sabahımızın aydınlığıdır. “

Allame Muhammed İkbal, kadının doğal olanını ve gelenek çizgisinden sapmamış, İslami çizgiden uzaklaşmamış olanını tercih ederken, batılı bir çehreye bürünmüş kadını ise şu şekilde anlatmaktadır:

“Bir de nazik karakterli ince yapılı bir kadın düşünün. Bakışında mahşerler kaynaşan bir kadın. Fikri, batı uygarlığının ışığı ile kirlenmiş, görünüşte kadın ama kendisinde gerçek kadınlıktan bir eser yok.

Gözündeki cilveler İslam milletini birbirinden koparmaktadır. Kendisinde hayâ duygusu kalmamış, hürriyetinin sonucu küstahlık ve fitnedir! Onun ilmi annelik yükünü taşıyamadı onun karanlık gecesinde bir tek yıldız doğmadı.  Bahçemizde böyle bir gül açmasa daha iyidir.

Ey keskin bakışlı insan, bu milletin sermayesi para, gümüş, altın değildir. Gerçek servet ve sermayemiz sıhhatli, taze, güçlü kavrayışlı, çok çalışkan ve çevik evlatlardır. Kardeşliğin ince ve derin manasını koruyan da annelerdir.”

Batılılığı bir yaşam biçimi kabul edip bütün geleneksel davranışlardan soyunan Müslüman bir kadının iyi bir anne ve eş olma güdüsü de zafiyete uğramakta bu bir gerçek. Kariyer merakı, işini eşi ve çocuklarının önüne koyan, para kazanmayı her şeymiş gibi gören bir kadının elbette iyi anne olma şansı zayıflamaktadır.

İkbal’in bu genellemesini, Hindistan’da yaşadığı dönemde özellikle İngiliz sömürgesi olmanın vermiş olduğu gevşemiş ruh halinin neticesi olarak özellikle soylu, zengin ve eğitimli kadınların yaşam standartlarındaki geleneksel ve İslama ters yaşama biçimine karşı verilen bir tepki olarak diye düşünüyorum.

Bu durum bizde de aynı şekilde cereyan etmiştir. Batılılaşma serüveniyle birlikte özenti ve kompleksin bir yaşam biçimi olarak hayata geçirildiği Tanzimat dönemi kadınları ve aydınlarını hatırlamak lazım. Nitekim birçok edebi eserde bu durum en vazıh bir şekilde gösterilmektedir. Kiralık Konak, İntibah, Felatun Bey ile Rakım Efendi, Sözde Kızlar, Fatih Harbiye, Huzur gibi romanlarda Müslüman Türk kadının düştüğü ruhi çıkmazlar anlatılmaktadır.

İkbal kadının toplumsal statüsünü gerçekçi bir şekilde veriyor. Kadın doğurganlığıyla kadındır! Üretkenliği ve analık içgüdüsüyle ve dahi eş olma bilinciyle toplumun geleceğini kurar. Yoksa toplumun aradığı şey kadının ne ilmi, ne de ekonomik üretkenliğidir.

Hâsılı kelam Kadın, kadınlığını kapitalizme kurban vermemelidir vesselam!

Muhabbetle efendim…

Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com

Yorumlar5

  • darkness pen 13 yıl önce Şikayet Et
    ilim kadın için önemsiz mi. "Yoksa toplumun aradığı şey kadının ne ilmi,ne de ekonomik üretkenliğidir." buraya takıldım biraz,tamam ekonomik üretkenlik neyse de toplum kadından biligili ve kültürlü,ilim ve hikmet sahibi olmasını neden beklemesin.Kaliteli nesil yetiştirmek akıl feraset basiret ve ilim gerektirir,bunlardan yoksun bir kadının,varsa yoksa dizilerle vaktini öldüren,hayatta tek bildiği giyinmek kuşanmak sürmek sürüştürmek gezmek tozmak olan kadının(ki kadın ilim sahibi olmzasa olcağı şey budur, tabiat boşluk kaldırmaz,siz iyi bişeylerle doldurmazsanız o bi şekilde dolar) sağlam kavrayışlı nesiller yetiştirmesini bekleyemeyiz değil mi,biyolojik olarak her kadın anne olabilecek,çocuk doğurabilecek yapıdadır ama her kadın çocuk yetiştirebilecek,çocuğun ruh dunyasını dünya ve ahiret için hazırlıklı olabilecek yapıda inşa edebilecek yada çocuğunun inşa etmesine yardımcı olacak yapıda değildir,eğer dünya ve ahieti için lazım olan ilmi tahsil etmemişse.velhasıl ilim her mümin erkek ve kadına farzdır
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • MURAT 13 yıl önce Şikayet Et
    eğlence yemek haz. üniversite yıllarımda bir tezim vardı.türk islam ahlak yapısıda dahil bütün ahlaki kıymetler sistemi çökecek ırk din neseb mezhep kavramı yok olacak aile anne baba kavramları yok olacak.üç beş dakikalık hazzın neticesi kazara oluşan ceninler şansları varsa veya insanlık adına kırıntılar taşıyan birine denk gelmiş ise yaşayacak gelmemiş ise ölecek ve insan nesli kendi kendinin sonunu getirecek.bakıyorumda benim bu aykırı tezim sanki gerçek olacak gibi.hem neden yapsınlarki neden evlat kahrı yuva sorumluluğunu çeksinlerki ne güzel gezmek eğlenmek sorunsuz bir yaşam heleki para varsa ?hem ne gerek var böyle ahlaki kurallara.güçlüsün istediğini alabilirsin.zayıfsan güçlünün yanında yer almak zorundasın.hakkı hak getire.sadece zevk eğlence mide için yaşıyorsun.acaba böyle bir dünyaya doğru mu gidiyoruz?saygılar
    Cevapla
  • nakkaş Hacı 13 yıl önce Şikayet Et
    iyi ve güzel. harika tespitler. tebrikler Aybike hanm.
    Cevapla
  • İbrahim Dursun 13 yıl önce Şikayet Et
    KADIN-ERKEK ÇİFTİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME!..-1. Kadın erkeğin şikakıdır/yarısıdır..Bir araya geldiklerinde bütün oluştururlar.Tıpkı bir elmanın yarısı gibi..Erkeğin çıplaklığını kadın örtüyorsa..Kadının çıplaklığını kim örtüyor?Eşi değil mi?!..Bu bağlamda erkek ve kadının beraberce kurdukları AİLE YUVASI, her ikisinin koruyucu KALESİ..Değil mi?!Bunun evli olanlar daha iyi anlar..Bekara,bekarlık sultanlık/hoş görünsede..Ramazanı şerifin hayırlara vesile olması dileğiyle..Hoşça kalınız!VesSELAM
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ezel 13 yıl önce Şikayet Et
    çok doğru tespitler. Aybike Hanım, M.İkbal'in kadın hakkındaki gğörüşlerini anlatmışsınız. Ancak keşke Akif'in de görüşlerin ekleseydiniz. neredeyse aynı şeyleri bsöylüyorlar. Bence de kadın önce kadın olmalıdır. Teşekkürler.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat