Dalkavuk enflasyonu yaşıyoruz.

  • GİRİŞ09.12.2011 09:12
  • GÜNCELLEME09.12.2011 09:12

Gelecekten endişe ediyorum!

Toplumun ruhuna sirayet eden, derinden derine oluşan çürümenin artık su yüzeyine çıktığı şu son yıllarda artık hiçbir şey ama hiçbir şey bana güven vermiyor, gelecek vaat etmiyor, mutluluk telkin etmiyor. 

Gittikçe birbirimize yabancılaştığımız, sırtımızı döndüğümüzde “acaba” istifhamının beynimize üşüştüğü demlerdeyiz. Ne sırtımızı güvenle dayayacağımız sağlam dağlar, ne güvenilir, sözü senet sayan adamlar var. Hepimiz bir başınayız artık.

Dalkavuk düşüncelerin sırt sırta verdiği bir yaman çelişkinin gelgitleri olmuşuz. İnsanlığımızla kavgadayız nice zamandır. Dalkavuğuz, çokyüzlüyüz, riyakârız, egoistiz, yalancıyız, işgüzarız, sabırsız, merhametsiz ve vicdansızız!

İnsanoğlu hiç vakit böylesine “insanlık tahtından” düşmedi!

Hiçbir zaman böylesine dünyaya tapmadı, kişiliğini üç kuruş menfaat uğruna pazara çıkarmadı ve böylesi profesyonel dalkavuk olmadı! Eskilerde krallara ve padişahlara moral motivasyon sağlamak için parayla yapılan “dalkavukluk” böylesine ayağa düşmedi.

“Gözünü budaktan, sözünü dudaktan” esirgemeyen karakterli ve dürüst insanların gittikçe azalıyor oluşunu, toplum hayatından siliniyor oluşunu hayretle ve ibretle gözlemliyorum. Zira böyle tipleri kimseler sevmez tabii olarak ve hiçbir mevkie de getirilmezler.

Mevki ve makam sahibi olmak ne kadar yağlayıp cilaladığın ile doğru orantılıdır.

Dalkavukluk oldukça eski bir meslektir aslında. Hatta bu soytarılık için sayısızca fıkra da bırakılmıştır kültür tarihimizde. Ancak ne olursa olsun hiçbir zaman bu kadar sayısı kabarık olmamıştır bu meslek erbabının. Üstelik şimdi kitle iletişim araçları da devreye girince dalkavukluk yarışlarında bir dalgalanma dahi olmuştur denebilir.

“Bir filozof ve dalkavuğu bir arada sohbet ediyorlarmış. Ancak bu sohbette filozof ne dese dalkavuk onu tasdik ediyormuş. Sonunda filozof dalkavuğa haykırmış:

-Yahu birader, bir kez olsun bir söylediğime itiraz et de iki kişi olduğumuzu bileyim!”

Yine Osmanlı padişahlarından birisi bir gün önüne konan patlıcan yemeğini sevmez ve:” Yahu şu patlıcan ne gereksiz, ne sıhhatsiz bir yemektir, öyle değil mi Dalkavuk? “Der.

Dalkavuk: Evet Haşmetlim, bu öyle gereksiz ve zararlı bir sebzedir ki ülke de derhal yasaklanmalıdır! Diye karşılık vermiş.

Aradan zaman geçmiş bir başka mecliste Padişahın önüne bir patlıcan yemeği daha koymuşlar ama yemeğe doyamamış lezzetinden ve dalkavuğa dönüp: “Dalkavuk, bu patlıcan ne lezzetli ve faideli bir sebzedir, öyle değil mi?

Dalkavuk: Evet Haşmetlim, bu sebzeyi bütün ülkeye yayacaksın, hem faydalı, hem sağlıklıdır vs…

Padişah dayanamamış ve: Yahu Dalkavuk, daha geçen gün bu patlıcanı yerden yere vuruyor zehir zemberek diyordun? Diye azarlamış. Bunun üzerine Dalkavuk da dayanamamış:

“Haşmetlim, ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil!”

Yani dalkavukluk da zor zanaat aslında, hiç kolay değil.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirini ilkokul yıllarından beri bilirdim ve ezberimde idi lakin bu aralar daha sık aklıma geliyor. Nitekim şu dizelerinin yakıcılığını belki de bu düşüncelerimi de desteklediği için kendime yakın buluyorum kim bilir!

“Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Su insanı boğar ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış!”

Her doğan günün binlerce sıkıntı ve dert olduğunu hepimiz tecrübe ettik binlerce kez. Aynı günün tekrarını yapan gövdelerin yorgunluğunu bilir ve tanırız lakin bugün başka yarın daha başka konuşanların varlığını her dem yeni baştan tecrübe ediyoruz. Hergün sırtımızı verdiğimiz bir dağ daha çöküyor arkamızdan ve yanı başımızdan. 

Yüreğimiz acıyor bin bir yerinden!

Gerçekten de artık başımıza dağlar düşmüş gibi derin bir acıyı göğüslüyor birçoğumuz. İdealize edilmiş insan modelinin peşinde değiliz ama toplum olarak insanlık olarak geldiğimiz noktayı da kabullenemiyor mantığımız ve hislerimiz.

Yüzümüz gülmüyor artık farkında mısınız?

Mutsuzluk ve umutsuzluk tavan yapmış durumda. Herkesin başında bin türlü dert ve sıkıntı yetmezmiş gibi bir de güvenilecek adam kıtlığı. İşini kaybetme korkusuyla kişiliğinden taviz verenlerin utancı ve zamanla kendilerinin bile hatırlamadığı kendileri. Kaybeden, aslında kendini kaybeden insanlar! İnsanlığımızın, kendimizin yasını tutsak yeridir.

Dalkavukluk enflasyonu yaşıyoruz.

İstiyoruz ki yanlışlar, kötülükler, arsızlıklar, yalanlar mertçe söylensin, kimseler korunup gözetilmesin. Hak, adalet, vicdan, merhamet dile gelsin ve herkesin gelip geçtiği yol olsun, sağanak sağanak yağsın herkesin üzerine.

Zira bunlardan hepimize lazımdır.

Ama hepimize!

Öyle değil mi?

Muhabbetle kalınız!

Meryem Aybike Sinan - Haber7
meryemaybike@gmail.com

Yorumlar4

  • Ezel 12 yıl önce Şikayet Et
    Harika. kaleminize sağlık.Mükemmel
    Cevapla
  • faran 12 yıl önce Şikayet Et
    ıskalanan gerçek!. bir dalkavuk büyük oranda efendisine aynadır,dalkavuğuklarına bakıp efendisi hakkında fikir,kanaat edinmenin hakikate nisbeti orta,üst düzeydedir zannımca!
    Cevapla
  • emre 12 yıl önce Şikayet Et
    KALEMİNİZE SAĞLIK. İnşallah üzerine biraz olsun hayatını bunun üzerine kuranlar.gerçekten de insanlık kalitesi gün geçtikçe düşüyor.
    Cevapla
  • burak gültekin 12 yıl önce Şikayet Et
    tebrikler. yazı dili ve yazıda kullandıgınız hikayeler cok guzeldi. bence bu yazınızı Cem Kucuk`e bir okutun. en azından anafikirden biraz etkilenir diye ümit ediyorum :)
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat