Çin kültür yılı ve Uygur Türkleri!
- GİRİŞ16.12.2011 09:09
- GÜNCELLEME16.12.2011 09:09
Geçtiğimiz günlerde Topkapı Sarayında Kültür Bakanı Ertuğrul Günay tarafından Mecidiye Köşkünde düzenlenen basın toplantısıyla tanıtımı gerçekleştirilen “2012 Türkiye’de Çin Kültür Yılı” etkinlikleri başladı.
Başlasın. Buna hiçbir itirazımız yok.
Çin çok eski tarihi bağlarımız olan bir ülke. Dünya’da belki de en eski komşumuz, en eski muhatabımız, en eski düşmanımız veya dostumuz (bu durum oldukça değişken) ve en eski çağdaşımız.
Çin şimdi çok uzağımızda görünse de hala yakınız aslında birbirimizle olan meselelerimiz bitmiş değil. Beş bin yıllık bir deneyimle her iki toplum birbirini çok iyi tanıyor ve biliyor.
Tarihimizin birçok sayfasını Çin tarihinden öğrenen, teknolojik ve kültürel birçok öğeyi de Çin’den transfer eden bir millet olduğumuzun da farkındayız. Hatta hile ve desiseyi, ticaretin dilini de hep bu milletten öğrenmişiz.
İpek yolunu geçelim, Çinli kültür elçileriyle oturup kımız içelim, musiki fasıllarına katılıp Çin şarkılarını birlikte meşk edelim. Bu eski komşumuzdan gelen bütün konuklarımızı eskiden olduğu gibi en iyi şekilde ağırlayalım, güzelliklere boğalım.
“Yeni İpek Yolu mesajlı” gösterilerini seyre dalalım!
Hatta olmadı Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Gong Xiao Sheng’e şeref madalyası takalım!
Buraya kadar bir sıkıntı yok.
Ben bütün bunlara karşın Uygur Türklerinin psikolojisini içimden merak edip tefekkür ediyorken e -mail adresime birçok Uygur Türkünden iletiler geldi. Bunlardan birisi de Dünya Uygur Kongresi Genel Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk’e ait. Bu 2012 Çin kültür yılı ve hissettikleri noktasında Seyit Tümtürk şunları söylüyor:
“Bizler kültürel işbirliği çerçevesindeki Türkiye’nin her ülke ve milletle ikili ilişkilerini saygıyla karşılarız. Buna Çin’de dâhil olmak üzere. Ancak bu ilişkilerin karşılıklı samimiyet, saygı ve güvene dayalı olması gerekir. Çin'in son yıllarda Türkiye'deki kültürel etkinliklerini arttırmış olması manidar.
Acaba bu 5 Temmuz 2009 da Doğu Türkistan'ın Başkenti Ürumçi de gerçekleştirmiş olduğu Uygur katliamı sonrası gerilen Türk Çin ilişkilerini ve yıkılan imajını onarmaya yönelik bir operasyon mu? Çin Komünist yönetimi bütün devlet imkânlarını kullanmasına rağmen Türk kamuoyu önünde işgale uğramış, zulmedilmiş, topyekûn asimile etmekte olduğu Doğu Türkistanlıları terörist gösterme çabalarında başarılı olamadı.
Kendi ifadeleri ile belirtmek gerekirse Türkiye'deki kamuoyu ve medya savaşını kaybettiler.5 Temmuz katliamının birinci yılında Türkiye’de Çin'i tanımak adıyla 2010 yılında yaklaşık bir aylık bir dizi kültürel etkinlikte bulundular. Bu etkinliğin baş aktörleri Doğu Türkistanlı Uygur sanatçılar ile folklor ve müzik gurubunun muhteşem gösterileriydi. Salonu dolduran insanlar sergilenen nezih ve olağanüstü Uygur 12 makam eşliğindeki Uygur folklorunu izlerken adeta büyülendiler.
Gösteri tamamlandığında ise salonu dolduran kalabalık sanatçıları yaşlı gözlerle ayakta alkışlıyordu. İşte tamda bu noktada Çin amacına ulaşmış oluyordu. Çünkü Çinliler bu gösteri ile Türk kamuoyuna Uygurların Doğu Türkistan'da rahat, huzur içinde mutlu yaşadıkları mesajını vermişti bile. Ama kamuoyunun ve Türkiye’nin bilmediği bir gerçek vardı. Uygur sanatçılarının tamamının pasaportlarına İstanbul Atatürk hava alanında giriş işlemleri yapıldıktan hemen sonra beraberindeki Çinli sivil polislerce el konulmuş. Ancak Türkiye’den ayrılacakları gün yine hava alanında teslim edilmiştir. Bu sanatçıların Türkiye’de seyahat özgürlükleri engellendiği gibi birinci derece yakın akrabalarıyla dahi görüşmelerine izin verilmemiştir. Gösteri süresince Türkiye’de yaşayan Uygur Türklerinden kimse izleyici olarak dahi salona alınmamıştır.
(Malum kişiler hariç)Çin Komünist yönetimi geleneksel karakteri olan yakınındakini ez uzaktakini oyala politikasını acımasızca uygulamaktadır.
Çin Türk İslam medeniyetinin ayrılmaz bir parçası olan, Anadolu Türklüğününde Ata yurdu olan Doğu Türkistan’ı işgal ettiği 1949’dan günümüze kadar 62 yıldır asimile ederek kültürümüzü tarihi eserlerimizi dilimizi ve inançlarımızı topyekûn imha etmektedir. Bunu yaparken de hayâsızca Türkiye’de Çin kültürünü tanıtabilmektedir. Bugün de Doğu Türkistanlı kardeşlerine en fazla destek veren Türkiye’yi kardeşlerinden uzaklaştırmak istemektedir. Ama sinsi oyununda asla başarılı olamayacaktır. Bu sarı tehlikeye karşı Milletimizi uyarıyor. Saygılar sunuyorum.”
Seyit Tümtürk’ün bu yazısından Doğu Türkistanlıların bu etkinlikten rahatsızlık duyduklarını anlıyoruz.
Gerçekten de hayli zamandır şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun dörtlüğünde belirttiği gibi milyonlarca Müslüman Uygur Türkü bir büyük asimilasyonun kurbanı misali hazan mevsimini yaşamaktadırlar.
“Kutlu ocaklarda yanmıyor odum
Bacalardan yüce tütmüyor dûdum.
Dil tahtımın şehinşâhı Mahmûd’um!
Türkistan’da Türk’ün hazân vaktidir.”
Evet, Doğu Türkistan davasını unutmadan, oradaki Müslüman Türk soydaşlarımızın mağduriyetini göz ardı etmeden bu “ kültürel yakınlaşma” meselesine yaklaşmak daha doğru olur kanaatindeyim. Mesela Türk İslam medeniyetinin ilk camilerinden olan “Idgah camiini” soralım? Baskıcı ve asimile soslu siyasetin başlangıç ve sonucunu soralım? Neden Doğu Türkistan değil de “Sincan Özerk Bölgesi” dendiğini öğrenelim? Çin mahpushanelerinde ne kadar Uygur’un ne türden suçlarla yattığını öğrenelim bakalım!
“Ne zamandır güneşlerim küsufça
Er doğmuyor Saltık Buğra vasıfça
Has Hacipler yetişmiyor Yusuf’ça
İrfan tarlamızın hozan vaktidir."
O ata yurdu topraklarda kan ağlayan soydaşlarımız varken, hakları gasbedilen mazlum Müslüman Türkler çaresiz kalmışken benim Çin kültürünü öğrenmiş olmam neyi değiştirir?
Mesela yukarıdaki kanaatlerim değişir mi?
Bu mazlum soydaşlarımızın da en az Filistinliler kadar hatırlanmaya ve korunmaya hakları vardır ve olmalıdır!
Sizce?
Muhabbetle Kalınız!
Meryem Aybike Sinan - Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar5