İki yüzlü olmak istiyorum

  • GİRİŞ09.04.2012 09:12
  • GÜNCELLEME09.04.2012 09:12

Evet, sevgili okur ikiyüzlü olmak istiyorum bundan böyle.

Çünkü iki yüz, iki insan; üç yüz, üç insan; dört yüz, dört insan demektir. Yani yüzünüz arttıkça kalabalıklaşır ve gücünüz artar. Bu devirde bu böyle, söylemedi demeyin bir an önce siz de bir yüz edinmeye bakınız.

Şahsen kendim bu kadar kalabalıkla geçinemeyeceğim için iki yüzüm olsun yeter, canım sıkılınca, lazım oldukça bari öteki yüzümü kullanırım diye düşündüm.

Lütfen bu oyunun herhangi bir kursu varsa, ya da kısa yoldan öğreneceğim bir takım yollarını biliyorsanız bana ivedilikle bildiriniz. Hemen kayıt yaptırmak bu zekâ oyununu, bu sosyalleşmenin biricik yöntemini, başarıya giden yolları bilmek öğrenmek istiyorum, o zirveye açılan kapıları bu anahtarla açmak istiyorum.

Önerilerinizi bekliyorum.

Mihnet beyanındadır!

Hiçbir şey bilmediğimi öğrenme faslındayım!

Şu yaşıma kadar tevazu, merhamet, sevgi, şefkat, doğruluk, dürüstlük, nezaket, nezahet, bilgelik denen kutlu yollara çıkan yokuşlarda dizlerim yorulurken meğer boşa harcamışım zamanımı, boşa gönül verirmişim bu sevdanın taş yollarına.

Meğer zaman gülermiş bana!

Meğer kandırılmışım, meğer bütün gittiğim yollar çıkmaz sokakmış, bildiğim her şey işe yaramaz işlermiş hiçbir şeyi bilmezmişim! İnsanlar çok çok değişmiş, ben başka bir yüzyıldan fırlayıp gelmiş bir dinazor gibi şaşkınım, garibim ve tek yüzümle etrafıma dizilmiş tek bedenli çok yüzlü garip insanlara bakıyorum. Anlaşmak ne mümkün, o kadar yüz ve o kadar ağız! Her ağızdan farklı bir çığlık!

Hayret beyanındadır!

Oktay Akbal’ın yıllar önce okuduğum çok güzel bir deneme kitabı vardı: “Önce ekmekler bozuldu sonra her şey” diyordu. O modern fabrika değirmenleri var ya o modern değirmenler nasıl ki buğdayı kabuğundan, özünden ayırıp bin parçaya ayırdı, hayat değirmeni de bizi kıydı, bizi ayırdı, bizi öteki bizden ayırdı, kepeğimiz bir yana, kabuğumuz bir yana, unumuz bir yana savruldu.

Bembeyaz ekmeklerle semizleşip genişledikçe, içimizin bütün cevherlerini yitirip daraldık, küçüldük, azaldık, büzüldük. Değiştik kendimizi tanımaz olduk. O kadar yüz edindik ki her birimiz, aynı bedendeki onca yüz asıl yüzün hangisi olduğunu unuttu.

Ruhumuzu dilim dilim doğradık, menfaat denen canavarın önüne attık. Kendimizden koptuk, ayrıldık, dünyalık işlerin peşinde unuttuk kendimizi. Büyüklendik, kibirlendik, sinirlendik.

Dünyanın merkezi öylesine ağırlaştı ki sonunda kimselere yer kalmadı!

Cinnet beyanındadır!

         “Sakin göllerin kuğusuyduk
         Akarak suyun yanağında
         Yarılan ekmeğin buğusuyduk
         Göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor
         Olmasaydı sonumuz böyle!
"

Sözlerini Yusuf Hayaloğlu’na ait olan bu şarkıyı ayrı bir severim. Güzel olan şeylerden sonra ani gelen hüzünler, acılar, beklenmedik ihanetler, yalanlar kahredip geçiyor kalbimizi. Başımıza nice dağlar düşüyor ansızın.

Biz böyle değildik, ruhumuz böyle değildi, sözümüz, özümüz, yüzümüz böyle değildi! Yüreğimiz vardı içinde volkanlar kaynayan yüreğimiz.

 Oysa o minicik yüreğimize kâinatlar sığardı, evlerimiz geniş, sofralarımız bereketli, ruhumuz haysiyetli idi. Aşk vardı hayatımızda, gerçek aşk. Leyla ve Mecnun aşkı olmasa da benzeyen ve benzetilen aşklarımız vardı.

Hani biz sevdiğimizi hasbi severdik! Tek yüzümüz, tek sevdamız, tek inancımız vardı. Bütün BİR’ler Allah’a çıkardı.

Bütün yokuşlar bizimdi, sevdalar bizim.

Hasret  beyanındadır! 

Sonra birden hızla zaman tünelinden geçtik.

Biz mi zamanı geçtik, zaman mı bizi geçti, yoksa başka şeyler miydi bizi geçen bilemedik, öğrenemedik. Sokakların ve caddelerin ışıkları göz kamaştırdıkça, gönlümüzün ziyası karardı, evlerimiz küçüldü birden. Hanelerin bereketi olan büyükleri gönderdik evden önce, meyve idik kırılmış çekirdek olduk! Misafirler azaldı bir bir, bir bardak çay için bile günler öncesinde randevu alır olduk.

Oya babaannelerimiz, anneannelerimiz çat kapı gelen misafirleri anında ne sofralar kurarlardı, ne misafirler gelirdi o zamanlar. Evler şenlenir, insanlar neşelenirdi.

Şimdi randevusuz sadece avm’lere misafirliğe gidebiliyoruz!

Harcıyoruz, harcıyoruz, yiyiyoruz, içiyoruz doymuyoruz!

Kesret beyanındadır!

Rahmetli Mehmet Akif Ersoy Mısır inzivasından sonra yurda dönüşünde “İyi yüzlüleri seviyorum” demişti. Kendisine “Aman üstadım ikiyüzlü insanlar sevilir mi, onlar tehlikeli insanlardır” dediklerinde Akif şunları söyler:

“Mısır’a gittiğimde ikiyüzlü insanları bırakmıştım, geldiğimde ikiyüzlü insanların iki yerine ikiyüz yüz daha edindiklerini gördüğüm için ikiyüzlü insanları tercih ediyorum” demiştir.

Bu anekdottan sonra beni daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum.

Ben de 200 yüzlü insanları göre göre bir yüzüm daha olsun da biraz rahat ederim belki diye düşündüğüm için “İkiyüzlü olmak istiyorum!”. Hani çok yüzlülüğün faydalarını da sıralamadan yazıyı bitirmeyelim diyorum:

Yüz sayınız ne kadar artarsa o kadar başarılı olursunuz!

Her kesimden çevreniz olur.

Hiç yalnız kalmazsınız!

Menfaatiniz hep önünüzden yürür!

El üstünde tutulursunuz!

Çok sevilirsiniz!

Her yüzünüz bir insan olur!

Bunun tek bir sakıncası var:

Bir başa bu kadar yüz takıldığında o baş insandan başka bir canlıya benzer!

Neye mi?

Muhabbetle kalınız!

Meryem Aybike Sinan/ Haber7

meryemaybike@gmail.com

Yorumlar23

  • emre 12 yıl önce Şikayet Et
    harika bir yazı..... tebrikler bir solukta keyifle okudum.
    Cevapla
  • faran 12 yıl önce Şikayet Et
    yazıya,yazara dair bir 'zan'. eskilerden melamilik/melamet denen,zıddına bürünerek aslını sadece makam sahibine ayan kılma ameliyesi hatta disiplini vardı( takvasız hatta işret görünerek takvasını,teslimiyetini gizlemeye çalışma)..mesela seyrani bunlardandır,ömründe içki içmemiştir ama sarığına içki şişesi koyar gezerdi! misal;ramazanda davet edilen büyük bir melami zat ,karşılama tööreninde halkın teveccühünü görünce ramazan günü milletin gözü önünde çıkınından çöreği çıkarıp afiyetle yer ve 'ey nefsim,ye çöreği tut 61'i ' der.halk ta '..biz de adam sanmıştık' deyince muhteremin maksadı hasıl olmuştur! islamın onaylamadığı hatta reddettiği bir yoldur bu! yazarımızın da sanki bunun değişik bir örneğini sunduğu 'vehmindeyim',yanılmayı dua ederim...
    Cevapla
  • faran 12 yıl önce Şikayet Et
    üstad. mani nin ayaklısını da ayaksızını da biliriz az buçuk..lakin bu gibi dizlerde ilk dizeye anlam yüklenmez,nihayetin ayakçısıdır,burada her iki dizeye de bir değer yüklemesi ameliyesi var :) asıl maniler bizim oralarda; aaba ya da abab düzeninde dörtlüklerle inşa edilir..gerçi nefret eder hale geldim karadeniz mani sisteminden zira alaylıların,hiçbir baltaya sap olamayanların ilgi gösterdiği bir alan haline geldi-geldi fazla,öyleydi-.daha yeni yeni akademik,sanatsal altyapısı olanların el attığına şahit oluyorum..
    Cevapla
  • Bab-ı esrar 12 yıl önce Şikayet Et
    Noter Ablamız Aşk-ı revan bir Aybike hanım klasiği. Eseri bir solukta okudum, öyle muhteşem bir üslup kullanmış ki hayran oldum. Piyasada bir çok şöhretli romancının papucunu dama atmış bu romanla. Bu yazarın üslubuna gferçekten de hayranım. Çok içli bir tını ve musiki var. Size bir an önce okumanızı tavsiye ederim. Hürmetler.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • noter tasdikli yorumcu 12 yıl önce Şikayet Et
    Aşkı Revan ı. kitap beğendiremediğim birine okuttum. çok beğendi.şimdi daha çok merak ediyorum.ben daha aman bulamadım. pasta gibi sona saklıyorum.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat