Felafel, ful ve humus!
- GİRİŞ17.09.2012 09:23
- GÜNCELLEME17.09.2012 09:23
Fatih Kıztaşı caddesinde bir arkadaşımla birlikte yeni açılan Filistin Lokantasına gidip kadim Filistin mutfağının, dolayısıyla Akdeniz kıyı mutfağının ilginç lezzetlerine tanık olduk. Bir sebze köftesi olan Felafel, Ful ve Humus gibi yemekleri tanıdık.
Bu mutfakta Filistinli ve Suriyeli Türkmen şeflerin gerçekten de çok ilginç maharetlerini gördük. İşletmenin sahiplerinden birisi olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji bölümü doktara Öğrencisi Motaz El Muhtaseb bu mekânı para kazanmak için değil, insanlara Filistin'in başka başka yüzleri de olduğunu hatırlatmak, Filistin kültürünü tanıtmak istediklerini ve bu kültürel faaliyetlerin artarak devam edeceğini söyledi.
Gelen müşterilerin yüzde yetmişinin Türk olduğunu ve buna çok şaşırdıklarını söyleyen Motaz El Muhtaseb, içeriye heyecanla giren bir Türk gencinin “Biz Filistin”i tanımıyormuşuz, tanımaya geldim” ifadesini heyecanla aktarıyor. Ve gerçekten içeriye girip çıkanlara baktığımızda bütün İslam coğrafyasını görür gibi oluyorsunuz.
Açıkçası önümüze konan naneli çayın lezzetini duya duya bu sıcak mekândan ayrılırken bir başka Filistin canlanıyor gözümde.
Biz çocukluğumuzda Filistin'i Yaser Arafat ismiyle duyduk. O Efsane lider gittikten sonra, İsrail zulmünün gâh gemiyi azıya aldığı zamanlarda, gâh feryat ve figanların ülkemizin kalbine düştüğü demlerde hep bir sahne vardı gözlerimizde. Küçük çocukların sapan taşlarıyla vatanlarından Yahudi kovaladığı, çetin mücadelelere girdiği, caddelerde küçücük çocukların, emzikli annelerin acımasızca katledildiği binlerce talihsiz görüntü hiç gitmedi gözlerimizde.
Filistin yıllar yılı ah edip inleyen Akdeniz'in boynu bükük bir ülkesiydi bizim için.
Bu ülkeyi, Lübnan'ı ve daha birçok ülkeyi içine düştükleri mağduriyetlerle bildik, hüzünlerine bazen yoldaş olduk, bazen arkadaş olduk bazen haldaş olduk lakin daha fazlası, daha başka yönleri, başka yüzleri gündemimize gelmedi gelemedi zira buna zaman yoktu!
Hiçbirimizin zamanı yoktu bu kadim diyarları tanımaya ve hissetmeye.
Acı ve kederden başka şeyleri ne görebildik, ne duyabildik, ne işitebildik!
Osmanlı döneminde bu bölgelere giden devlet bürokratlarının birçoğu hem şair hem de yazar idiler. Buralar o edebi eserlerle tanış oldular bizimle, bize katıldılar. Kültürel alışverişlerle birbirimize zenginlik kattık.
Falih Rıfkı Atay, Kudüs yakınlarında kurulan Cemal Paşa'nın karargâhında yaşadıklarını ve gördüklerini “Zeytin Dağı” eseriyle anlatır.
“Bu toprakları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.”
Falih Rıfkı Atay Osmanlıyı eleştirdiği bu eserinde yukarıdaki talihsiz cümleyi sarf etse de Osmanlı'nın ne denli demokratik ve insan haklarına saygılı, adaletli ve hakkaniyetli bir ülke olduğunu da aslında bir bakıma teyit ediyor.
Filistin dünyanın eski coğrafyası ve bir peygamberler yurdu. Diğer adıyla Yusuf-u Kenan diyarı. Bizim bu kadim toprakları bütün maddi ve manevi varlıklarıyla bir bütün olarak bugünlere getirme, koruma, kollama ve gözetleme vazifemiz vardı. Büyük Osmanlı en zor günlerinde bile bu kutsal toprakları son nefesine kadar savundu ve korudu.
Ama Yusuf- u Kenan ülkesinin yazgısında ayrılık vardı.
Hani hepimizin çok sevdiği bir ezgi vardır.
“Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur Kenan bulunmaz.
Bu akl-u fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yâredir ki çare bulunmaz.”
Gerçekten de Yusuf'u, Yusufları buluruz da Kenan bulunmuyor, Kenan bizim değil, Kenan'ı el almış ve bağrında yaraları kanıyor. Manevi cephemizin bütün damarları bu her anlamda bereketli ve kutsal topraklarda atıyor. Hangi yandan baksak bizim bir tarafımızın beslendiği ve ilham aldığı Kenan'da belki de birçok şey tanıdık ve bizden olan çok şey var. İnsanlarının içtenliği, güzelliği, temizliği, samimiyeti ve vefası çok tanıdık! Hatta bizlerin unuttuğu birçok hasletimiz oralarda capcanlı.
Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye kültür ve yaşayışıyla en çok bize benzeyenler. Bu Akdeniz havzasında daha anlaşılır bir ifadeyle bizim Hatay mutfak kültürünün değişik versiyonlarını görebiliriz. Bizim “İmam Bayıldı” “Hünkâr Beğendi” nasıl olduysa İstanbul kalkıp ta oralara gitmiş ve oraların mutfağına oturuvermiş!
İşte bu diyorum.
Biz Müslümanlar her anlamda BİR'iz!
Öyle değil mi?
Muhabbetle Kalınız.
Meryem Aybike Sinan/Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar2