Söylemezsek dilimiz.. Unutursak kalbimiz kurusun!
- GİRİŞ22.09.2023 08:05
- GÜNCELLEME22.09.2023 08:05
Merhum Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilişlerinin üzerinden 62 yıl geçti.
Geçtiğimiz hafta sonu Topkapı’daki Anıt Mezarda anma programları yapıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve 4 yıl 11 ay 20 günlük hapis cezasının onanmasının ardından parti üyeliği de düşürülen eski İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da anıt mezara gitti.
Bu ilk de değil üstelik..
Bence anlamlı ve takdir edilesi gereken bir davranış ama samimiyeti hususunda ciddi soru işaretleri var.
Mesela gözlerim o ziyarette CHP’li Engin Altay’ı aradı..
Hani Başkan Erdoğan’a Menderes’in sonunu hatırlatmıştı ya!
“Umarım Erdoğan’ın da sonu benzemesin Menderes’e” demişti.
Bu benzetmeyi yapan kişi CHP Grup Başkanvekili halen!..
İşte Kemal beyin samimiyetini şüpheli hale getiren de bu tür hususlar değil mi?
“Aman canım yıllar önce olmuş olaylar, Menderes’te yargılanmış suçlu bulunmuş. Büyütülmemesi gereken bir durum” mu?!
Geçen hafta Menderes’in düzmece delillerle nasıl idam edildiğini yazdık, bu hafta çok az kişinin bildiği, arşivlerin tozlu raflarında kalan idam sürecine ve Menderes’e yönelik işkencelere değinelim.
Engin bey ve onu halen partide tutanlar bilmiyordur belki!..
Sözde Millî Birlik Komitesi 15 Eylül 1961 Cuma günü saat 18’de Devlet ve Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’in Başkanlığında toplanarak sözde Yüksek Adalet Divanınca verilen ölüm cezalarını içeren dosyayı tetkik etti.
Komite, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın ölüm cezalarını tasdik ederken, Celâl Bayar’ın yaş haddinden müebbet ağır hapis cezasına çevirdi.
Bu sırada halkın seçerek Başbakanlık görevine getirdiği Adnan Menderes alt rütbe subaylardan küfür ve dayak yiyordu.
Celal Bayar’ın avukatı Gültekin Başak’ın anılarından aynen aktarıyorum, “Bayar’ın bulunduğu hücreye doğru ilerliyordum. Menderes aralık kapıyı açarak, Gültekin bey, benim avukatlarıma ne oldu? Onlar gelmediğine göre ben ne yapabilirim? Diye sordu. Bu sırada bir subay Menderes’e ağır küfürler ederek onu tekme tokat odaya kapattı.”
Başkan Erdoğan’a Menderes’in akıbetini hatırlatıp, daha sonra da “ben ne dedim ki” diyenlere okutun bu satırları..
Durun durun daha vahimleri de var..
Yassıada yargılamaları devam ederken, yani henüz karar çıkmamışken!
İdamların İmralı Adasında yapılacağı adanın cezaevi savcısına bildirilmiş.
Bu süreçte infazın hazırlıklarına başlandığını söyleyen İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol, kimse şüphelenmesin diyerek “zeytin fidanı için çukur açıyoruz” bahanesiyle mezar kazdıklarını, “cephane için sandık lazım” diyerek tabut yaptıklarını itiraf ediyor. Darağaçlarının ise “kale direği” denilerek adaya getirildiğini belirtiyor.
14 Eylül’ü 15 Eylül’e bağlayan gece, Adnan Menderes fazla miktarda uyku hapı alarak intihara teşebbüs etti. Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül sabahı idam edildiler. Menderes henüz iyileşmemiş olduğundan idam mahkumları İmralı Adasına götürülürken o Yassıada’da kaldı.
17 Eylül sabahı kendisine gelmiş olan Menderes, mahkeme kararlarından ve arkadaşlarının idam edildiğinden habersizdi. 17 Eylül 1961 Pazar sabahı saat 10:15’te Yassıada’da Adnan Menderes’in odasına giden tabip heyeti muayenesini tamamladı.
Tam odadan çıkıldığı esnada Ord. Prof. Sedat Tavat durdu. “prostat muayenesi yapmayı unutmuşuz” diyerek eline eldiven taktı.. Odada bulunan komutan da gülerek Menderes’e baktı “utanmayın ne var bunda” dedi.
Menderes’in gözyaşları içinde “istirham ediyorum, yapmayın” şeklindeki ifadelerine rağmen bu muayene yapıldı!
Prostat muayenesinin idam hükmünün uygulanmasıyla ilgili nasıl bir ilişkisi olabilir?
Bu nefreti anlamak imkansız.
İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Ziyaettin Acarol yıllar sonra Menderes’in İmralı’ya getirilişi ve idam edilişi esnasında yapılan zulmü şöyle itiraf ediyor: “17 Eylül’de, saat 12 sularında cezaevimize getirildi. Yakasına orada bulunma sebebinin yazılı olduğu kâğıdı taktım. Orada bulunma sebebinde idam yazıyordu. Gözlerime baktı ve derin bir iç çekti. Yüzü bitkin ve solgundu. Hasta olduğu ve acı çektiği rahatlıkla anlaşılabiliyordu. Menderes, orada bulunan hoca ile yalnız kalarak görüşmek istediğini belirtti fakat “kanunların buna müsaade etmediği söylenerek bu isteği reddedildi. Elleri arkadan kelepçeli, hüküm özeti boynuna asılı idam sehpasına götürüldü. Bu sırada cellat Kemal Ansay idam ipini Menderes’in boynuna geçirdi.
Normalde urganın arka tarafa gelmesi gerekirken sağ tarafa kaydırılmış olarak geçirdi. Böyle olunca can çekişme ve çırpınma daha fazla oluyor.
Bunu doktorlar da biliyorlardı. Fakat kimse müdahale etmedi ve bu şekilde infaz edildi.
Bu yüzden Menderes’in ayakkabısı ayağından çıkmıştı. Cellâdın Menderes’i indirmiş, ayakları yere değdikten sonra tekrar ipi çektiğini gördüm. Ne yapıyorsun sen diye sorduğumda bana: “bu evliyaymış, her Perşembe gecesi Yassıada’dan Eyüp Sultan’a kıratın üzerinde gidip namaz kılıp geliyormuş. Onun için ben de uçuruyorum onu, bir daha gidip gelemez” dedi. Menderes gasilhaneye götürüldü.
Göğsünden karnına kadar olan boşlukta sigaralar söndürülmüş, yaralar kurumuş, kabukları olduğu gibi kalmıştı.
Buna bizzat başında olan birisi olarak ben şahidim. Yıkandıktan sonra kefenlendi, mezarının başına ne bir tahta ne de bir mermer konuldu. Sadece başı ve ayakları belli olsun diye taş konuldu.”
Dahası da var ama bu köşeye sığmaz..
İşte bu yüzden Başkan Erdoğan, “biz bu yola kefenimizi giyip çıktık” diyor.
Bize düşen iki görev var..
Gelecek nesillere, Erdoğan’a yönelik tehditlerin perde arkasındaki kirli zihniyeti ve o zihniyetin Menderes’e yaptıklarını iyi anlatmalıyız.
Bu millet için “kefen giyip” yola çıkan liderlere de ölümüne sahip çıkmalıyız!
Selametle.
YENİ AKİT
Yorumlar4