Neler Oluyor Bize?
- GİRİŞ28.03.2024 07:57
- GÜNCELLEME29.03.2024 11:07
Dün Kocaeli’de “neler oluyor bize?” dedirten ve üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken iki vahim hadise gerçekleşti.
Bunlardan ilki, Gebze ilçesinde henüz 16’sındaki bir gencimizin kız meselesi yüzünden çıkan kavgada 20 yaşındaki başka bir genç tarafından tabanca ile vurularak öldürülmesiydi. İkili arasında başlayan tartışmanın alevlenerek kavgaya dönüşmesi nedeniyle göğsünden vurulan Kadem Can Çiçek, yoldan geçen bir minibüs şoförü tarafından Gebze Fatih Devlet Hastanesi'ne götürülür. Ne var ki kurtarılamaz ve henüz 16’sında gözlerini hayata yumar. Allah ailesine sabırlar versin.
İkinci hadise ise Kocaeli'nin İzmit ilçesinde meydana geldi. Basından öğrendiğimize göre evde birlikte alkol alan 33 yaşındaki Mert ile ağabeyi Murat arasında bilinmeyen bir sebeple tartışma çıkar. Tartışmanın büyüyerek kavgaya dönüşmesi neticesinde Mert, bıçakla ağabeyinin boğazını keserek onu öldürür. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor.
Gençler elimizden kayıyor…
Bazı gençlerimiz ne okumak istiyor ne de çalışmak. Zorunlu eğitim sebebiyle ve aile baskısıyla okula gidiyorlar gitmesine ama okul düzenini altüst ediyorlar. Sınıfları ders işlenemez hale getiriyorlar. Okul idaresinin bütün enerjisini tüketmenin yanında öğretmenleri de canından bezdiriyorlar. Zorla okula gelmelerinin cezasını hem ders dinlemek isteyen arkadaşlarından hem öğretmenlerinden hem de okul eşyalarından çıkarıyorlar. Bilgiye kapalı oldukları için sınıf ortamı onlara sanki cezaevi gibi geliyor. Onlar da bu sorunu hem kız arkadaş hem de kafadar edinip sınıfları kafe ortamlarına çevirerek çözmeye yelteniyorlar.
Hayatı oyun ve eğlenceden ibaret gören bu gençlerin hayatın anlamına dair ne dertleri ne tefekkürleri ne de çabaları var.
Bu gençler gerçeklikten kopmuş, hayatlarını sanal alemin oyun ve zevklerine adamış durumdalar. Sanal dünyaların cazibesine kendilerini öylesine kaptırmışlar ki gerçek zamanı bozuk para gibi harcamanın aslında kendilerini tüketmek olduğunun bilincinde bile değiller. Okumuyorlar, dinlemiyorlar, düşünmüyorlar, sadece hazırı tüketiyorlar. Bedenleri olabildiğince gelişiyor ama zihinleri sürekli yerinde sayıyor. Gururlarından ve havalarından başka sahip oldukları hiçbir değerleri yok. Teşekkür etmeyi bilmiyorlar, sevgi ve saygıyı özümsemiyorlar, her yeri kırıp dökmeyi ve kirletmeyi kendilerine sunulmuş bir hak görüyorlar.
Bu gençler, yaptıkları bir davranışın sonunun nereye varacağını asla hesap etmedikleri gibi en tehlikeli olaylara balıklama dalmayı da en büyük maharet olarak görüyorlar.
Düşünsenize 20 yaşında tabanca taşıyan bir genç. 16 yaşında kız meselesi yüzünden kavgaya karışan bir genç. O hengamede çekilen tetik ve kaybolan gencecik bir hayat. Yine otuzlu yaşlarda birinin ağabeyinin boğazını bıçakla kesip onu öldürmesi. Bunlar korkunç olaylar. Aklı olanın asla tevessül etmeyeceği cinsten hadiseler. Gelin görün ki hemen her gün değişik vilayetimizde benzer vakalar yaşanıyor. Üstelik bunlar gittikçe normalleşiyor hayatımızda. Düşünsenize Kocaeli’de bir günde böyle iki hadise yaşanıyor. İnsanın yüksek sesle sorası geliyor kendisine; nereye gidiyoruz? Bu gidişle yarınlarımız nasıl olacak?
Allah sonumuzu hayır eylesin.
Bu vahim hadiseler bize gösteriyor ki toplum olarak milli ve manevi değerlerimiz etrafında kenetlenip gençlerimizi vakit boşluğundan, zihin boşluğundan ve gönül boşluğundan kurtarmamız lazım.
Burada birinci görev ailelere düşüyor elbette. Ne var ki aynı sanal rüzgarlar aileleri de sarsıyor. Çatırdayan aile yapılarımız çocukları ayakta tutmaya yetmiyor artık. Aile yapımız savruldukça çocuklarımız sosyal hayatın en tehlikeli kuytularına yuvarlanıyorlar. Hayata tutunup değer giyinmeleri gereken yaşlarda kişilik ve kimliklerinden soyunup adeta kayboluyorlar. Zamanı pervasızca tüketip ömürlerini çürütüyorlar. Bunlar bir gencin başına gelebilecek en talihsiz durumlar aslında. Bunlar ilimden, hikmetten ve irfandan habersiz yaşıyorlar. Ego, zevk ve hırslarının esareti altında kurdukları küçücük dünyalarında sanal bir hayat oyunu oynuyorlar sanki.
Tedbir alınmazsa yakın gelecekte toplum, içinde yaşanmaz hale gelecek.
Bazı gençler gözümüzün önünde eriyip gidiyor. Dokunmasan yüreğin yanıyor, dokunsan elinde kalıyor. Aile bir dağılmış, çocuk pir dağılmış…
Acaba her anne-babaya dünyaya çocuk getirme hakkı verilmese mi? Ya da dünyaya çocuk getirmek bazı şartlara mı bağlanmalı? Mesela bunun için anne-baba uzun bir eğitim sürecinden geçirilip çocuk sertifikası sahibi yapılabilir. Öyle ya piyasada en ucuz işi yapmak için bile bir sertifika sahibi olma şartı aranırken annelik ve babalık gibi dünyanın en kutsal ve değerli mesleğini icra ederken neden sertifika sahibi olma şartı aranmasın?
Üzerinde çokça düşünmemiz gereken ve mutlaka radikal kararlar almamız gereken bir mevzu bu. Yoksa yarınlarımız daha da sıkıntılı olacak…
Kalın sağlıcakla efendim.
Mürsel Gündoğdu
Yorumlar32