Ve Tehdit Kapımızda…
- GİRİŞ03.10.2024 09:20
- GÜNCELLEME04.10.2024 10:23
ABD himayesindeki Siyonist İsrail, katliamlarında dur durak bilmediği gibi soykırım ve işgalde de sınır tanımıyor.
Hem de bunu hiçbir kurum, kural ve insani ölçü tanımadan yapıyor.
Filistin topraklarında habis bir ur olarak kurulduğu 1947 yılından beri hemen her gün yeni yerleşim bölgeleri açarak genişleyen, önüne çıkanları bebek, çocuk, kadın, nine ve dede demeden öldüren Katil İsrail, şimdilerde 7 Ekim tarihini milat alarak ABD’nin destek ve koruması altında Orta Doğu’da dengeleri bozmaya, sınırları yeniden çizmeye ve kendilerine vaat edilen topraklar hezeyanı adı altında eskiden beri görmekte olduğu kadim rüyayı hayata geçirecek işgal girişimlerini pervasızca sürdürmeye devam ediyor.
Ve nihayet bu tehdit gelip bizim sınırlarımıza kadar yaslandı. Öyle ki bu hezeyan gün be gün ilerleyerek vatan topraklarımızın kapısına dayandı.
İsrail coşturuluyor, mazlumlara kan kusturuluyor.
Her fırsatta barıştan dem vurup dünya kamuoyu önünde takiyye yaparak kanlı ellerini temizlemeye çalışan ABD, her türlü manevi yardımın yanında başta finans desteği olmak üzere bütün savaş mühimmatlarını Siyonist İsrail’e yağdırarak bir taraftan onları işgali bütün coğrafyaya yayma yolunda coştururken öte yandan çoluk-çocuk, kadın-erkek demeyip hiçbir savaş kuralına uymayan bu caniler aracılığıyla mazlumlara kan kusturup yapılan bu katliamlara ortak olmaktadır.
İran’ın attığı İsrail’in demir kubbesini aşan füzelere çocuk ve sivillerin ölümüne sebebiyet verebileceği ihtimali nedeniyle anında kınama yayınlayan yandaş ülkeler ve kimi sözde aydın beyinler, aylardan beri Gazze’de ve şimdi Lübnan’da yerle yeksan edilip on binlerce çocuk ve sivilin öldürülmesi karşısında neden sessiz kalıyor?
İsrail’de yaşayanlar çocuk da Gazze ve Lübnan’dakiler başka şey mi? Bu nasıl bir ayrımcılık, ne menem bir akıl tutulmasıdır?
Ortadoğu, ABD-İsrail ortak yapımı bir senaryoyla yeniden şekillendiriliyor, dünya aynı kirli eller marifetiyle yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor.
Öyle görülüyor ki günün sonunda bu senaryoya uygun hareket eden yöneticiler ödüle layık görülüp halkları güven içinde yaşatılırken aykırı hareket edenler ise güvensizlik başta olmak üzere huzursuzluğun en şiddetli şekliyle cezalandırılmaya çalışılacaktır.
Türk, şekle giren değil şekil verendir.
Bizim ABD-İsrail ortak yapımı bu senaryoyla tanışıklığımız epey eskilere dayanıyor. Kırk yılı aşan bir süre bu. 1978 yılında kurulup ülkemizin başına bela olan bebek katili PKK’yı destekleyen, eğitip donatan ABD’den başkası değil. Bunun sebebi hep gizli tutulsa da herkes tarafından İsrail’i korumak için tampon bir Kürt devleti kurmak olduğu dillendiriliyordu. Bugün çok net olarak anlaşıldı ki PKK’nın ABD tarafından yıllardır himaye edilmesinin asıl amacı İsrail’in sözüm ona vadedilmiş topraklarını asıl ait olduğu ülkelerden bu vekil terör örgütü marifetiyle koparmaya çalışmaktan başkası değil.
Bu da gösteriyor ki biz aslında 40yılı aşkın süreden beri Güneydoğu’da ABD himayesinde varlığını sürdüren PKK kılığındaki ABD-İsrail Siyonist hezeyanlarla savaş halindeyiz.
Ne acıdır ki böylesine hayati bir mücadeleyi yıllarca ABD ve İsrail’den satın aldığımız silah, teçhizat ve mühimmatlarla yürüttük ve kalıcı bir başarı sağlayamadık. Ne zaman zihin ve teçhizatta yerli ve milli anlayışa döndük, işte o zaman sınır içi ve dışımızı teröristlerden temizlemeye muvaffak olduk.
Dün vekiller üzerinden yaptığımız savaşın asıl sahipleri bugün sınırlarımıza yaslanmaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İsrail’in Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yerin vatan topraklarımız olacağını ve Netanyahu’nun Anadolu'yu da içine alan bir hayal kurduğunu belirtmesi ne büyük bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor aslında.
Öyle görünüyor ki millet olarak safları sık tutmaktan, devlet olarak gerekli tedbirleri almaktan başka çıkar yolumuz kalmadı.
Zaten böyle bir coğrafyada güçlü olmaktan öte bir köy yoktur vesselam.
Mürsel Gündoğdu Haber/7
Yorumlar25