Şimdi Safları Sıklaştırma Vakti
- GİRİŞ10.10.2024 08:22
- GÜNCELLEME11.10.2024 08:24
Toplum olarak hem içeride hem de dışarıda sıkıntılı günler yaşıyoruz.
1917 yılına kadar sınırlarımız içinde olan ve geçmişte Türk komutanların yüz yıllar boyunca adalet ve maharetle yönettiği üç dinin kutsal sandukası mesabesindeki Filistin’e dair yaralarımız yoğun olarak kanamaya, acılarımız çoğalmaya devam ediyor.
Son günlerde bir yandan bu coğrafyada korsan bir devlet olarak kurulan katil İsrail’in ABD ve Batı desteğiyle kör kehanetleri uğruna Filistin ve civarında çoluk çocuk demeden katledip hepimizin gözü önünde işlediği soykırım ile bu kehanetin bizim topraklarımıza uzanan ayağının iyice belirgin hale gelmesi, öte yandan sokaklarımızda yaşanmakta olan sağduyu sahibi herkesin kanını donduran ve gittikçe artan vahşet hadiseleri…
Sanki iki ateş arasında kalmış durumdayız. Gündemimizde sadece bunlar var ve her ortamda, “neler oluyor bize?” diye hayıflanmaktan kendimizi alamıyoruz. Hemen ardında da ekliyoruz; Bu gidişat nereye?
İçerde güçlü olmadan dışarda güçlü olunmaz.
Bu yüzden toplum olarak iç cephede acilen radikal adımlar atmamız lazım.
Sokaklarımızı günden güne alev sarmalı gibi kuşatan vahşete karşı bu toplumu önemseyen ve toplumumuzun güçlü geleceğine özlem duyan her çevrenin görüş ve önerilerini alarak yani onları da sürecin içine dahil ederek, fikirlerini önemseyerek ortak bir dil ve duruşla kat’i kararlar alıp sıkı bir denetim süreciyle topyekûn bu vahşetin üstüne gitmeli ve bu konuda üst düzeyde bir başarı elde etmeliyiz. Yoksa hem gençlerimizi hem geleceğimizi hem de bin yılların ötesinden nice zorluklara göğüs gererek getirdiğimiz eşsiz değerleri kaybetmek durumunda kalacağız.
Neden bu sürece herkesi dahil etmeliyiz?
Çünkü bu toplumda bir vahşet yaşandığında herkes suçu birilerinin üzerine atarak köşesine çekiliyor ve rahatlama yoluna gidiyor.
Kimilerine göre iktidar suçlu, kimilerince muhalefet ya da diyanet…
Hocalar suçlu, sarhoşlar suçlu, internet ya da sosyal medya…
Polisler suçlu, hakimler suçlu, milletvekilleri ya da bakanlar…
Suç ortada ama suçlu hep başkaları. Kimse üzerine alınmadığı gibi sanki bu toplumun bir ferdi değilmişçesine dışardan ahkam kesiyor.
Beyler! Kendimizi kandırmaya gerek yok. Hepimiz suçluyuz aslında. Vahşete, cinayete, tacize ve benzeri suçlara meyleden bu çocuklar uzaydan gelmedi. Bizim ya evimizde ya mahallemizde ya da yakın çevremizde yaşayan insanlar bunlar. Olaylar bizim sokaklarımızda, köylerimizde ve apartmanlarımızda cereyan ediyor. Vahşet kazanı bizim kuytularımızda kaynıyor. Caniler bizimle aynı toplu taşıma araçlarına biniyor, aynı okullarda okuyor, aynı sofrada yemek yiyor ve aynı havayı soluyor.
Üç dersten kalan çocuklar sınıf tekrarı yaparken otuz suça bulaşmışların sokaklarımızda dolaşması akla ziyan bir durum.
Bizim toplum yapımız kendimize has. O yüzden kanunların da buna uygun yapılıp uygulanması şart. Şöyle ki bir kural esnedi mi bizim toplumda artık uygulama şansı yoktur. Bu sebeple kuralların net olduğu kadar son derece caydırıcı olması kaçınılmazdır. Bir kere içeri girip dışarı çıkmayı başaran bir genci hariçten hiçbir güç suç işlemekten vaz geçiremez. Kanun, polis ve hâkim o genç için artık hiçbir engel teşkil etmeyecektir. Bu yüzden çoğu suçlunun ifadeleri, hal hareket ve tavırları birbirinin kopyasıdır.
Sokaklarımızda huzur dolansın istiyorsak, suç işleyeni ve suça meyilli olanı toplumdan tecrit ederek ıslah etmenin formülünü bulmalıyız.
Her belediyenin suçlu barınakları olabilir mesela.
Suç işleyenler buralarda belediye adına birtakım parke taşı, halı dokuma, fidan yetiştirme veya süs bitkileri gibi her belediyeye lazım olacak üretimlerde bulunabilir. Suçlular bu sayede hem gelir elde edip birikim yapar hem de çıktıktan sonra bir meslek sahibi olup hayata tutunur.
İnternet dünyasına ve akıllı cihazlar çağına tedbirsiz yakalandık.
Sosyal medya ortamları veya bu alanlardaki uygulamalara her türden genci istihdam eden çevreler hepimizden birkaç adım öndeler. Bu yüzden dünya toplumları bu ortamlardan yayılan birtakım vahşetlerle birebir yüzleştikten sonra ancak bunlara bir çözüm üretme gayretine koyuluyor. Ne var ki siz onu engelleseniz veya bir çözüm üretseniz de aynı işlevi gören yeni uygulama çoktan aktif edilmiş oluyor. Bu yüzden dijital dünya bütün silahlarını kuşanmış olarak etrafımızda cirit atarken bizler hem kendimizi hem çocuklarımızı hem de toplumumuzu korumak adına saflarımızı sıklaştırarak daha akıllı ve güçlü olmanın çabasına koyulmak zorundayız.
Burada yenilirsek bir adım sonrası hüsran olur.
Dijital okuryazarlık meselesini mutlaka halletmemiz lazım. Buralardan nesillerimize zerk edilen zehrin mutlaka panzehrini bulmalıyız. Yoksa kapıları henüz açılan yeni dünya tasarımında yapay zekâ, bulut teknolojileri, nesnelerin interneti ve artırılmış gerçeklik gibi daha ileri alanlarda yolumuzu ve izimizi kaybetmemiz kaçınılmaz hale gelecektir.
Mürsel Gündoğdu Haber/7
Yorumlar10