Dinini kurtarmak isteyenlerin dikkat edeceği yedi husus
- GİRİŞ27.02.2025 09:10
- GÜNCELLEME28.02.2025 08:58
Altın ve gümüşe esaretin ne zamana kadar sürecek? / Testiyi denize daldırsan da bir günlük rızıktan fazlası nasip olmaz, der Mesnevi adlı şaheserinde Mevlâna Celaleddin.
Mübarek Ramazan-ı Şerif iklimine iyice yaklaştığımız günlerdeyiz.
Ramazan, on bir ayın sultanı, insan için arınma ve durulma mevsimidir. Nasıl ki her ibadete ve değerli vakte hazırlık yapılması gerekiyorsa Ramazan’a da maddi ve manevi olarak hazırlanmak gerekir. Başı rahmet, ortası mağfiret sonu ise cehennemden kurtuluş olan Mübarek Ramazan günleri kapımızı çalmadan, dünya hayatı ve onun türlü sınamalarına karşı gerekli bütün tedbirler alınmalıdır.
Bir kimsenin dünya ticareti ahiret ticaretine mâni olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır diyor İmam Gazali ve ekliyor;
“Dünya, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir hem de çabuk kırılır. Ahiret ise altın kupa gibidir hem çok kıymetlidir hem de dayanıklıdır, kolay kırılmaz. Basit bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünya ticaretinin ahirete fayda sağlaması ve insanı Cehenneme sürüklememesi için çok uğraşmak lazımdır. İnsanın yegâne sermayesi, dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak gerek…”
Sözlerine şöyle devam eder İslam tefekkürünün zirve isimlerinden olan İmam Gazali;
Dinini kurtarmak isteyenler, yedi şeye dikkat etmelidir.
Bunlardan ilki her sabah, “ailemin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak ve Allah Teâlâ'ya gönül rızasıyla ibadet edebilmek için vazifeye gidiyorum” diye niyet etmektir. O gün Müslümanlara iyilik, yardım ve nasihat yapmayı kalpten geçirmeli, namazda kusur edenlere, günah işleyen ve kötü işlerle meşgul olanlara kayıtsız kalmamalıdır. Böyle niyet eden bir tüccar, bir memur, bir öğretmen, bir hâkim ve bir asker, vazifesini yaptığı sürece hep sevap kazanır. Onun her işi ibadet olur. Dünyada kazandığı şeyler de fazladan kârıdır.
İkincisi her insanın, diğerleri çalışmayacak olsa, kendisinin bir gün bile yaşayamayacağını düşünmesidir. Meselâ, çiftçi, fırıncı, dokumacı, demirci ve diğer sanatkârların hepsi onun için çalışıyor. O, bunların hepsine muhtaçtır. Herkes kendi için çalışırken onun boş oturması, insanlara faydalı olmaması doğru olur mu? Bu dünyada herkes yolcudur. İşte geldik, gidiyoruz. Bu yüzden yolcuların birbirine yardım etmesi, el ele vermesi, kardeş gibi olması lâzımdır. Her Müslüman böyle düşünmeli ve vazifesine başlarken, Müslüman kardeşime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım, demelidir.
Üçüncüsü dünya işlerinin ahiret için çalışmaya mâni olmamasıdır. Ahiret için ticaret yeri camilerdir. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de; “Mallarınız ve çocuklarınız, Allah'ı hatırlamanıza mâni olmasın!” buyurur. Halife Ömer bu hususta “Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın sonra dünya rızkına çalışın” der. Ticaretle meşgul olan büyüklerimiz sabah-akşam ahiret için çalışır, Kur’an okur, ders dinler, tövbe ve dua eder, ilim öğrenir ve gençlere bunları öğretirdi. Müslüman tüccar ve sanat erbabı ezanı duyunca, işini bırakıp camiye koşmalıdır. Büyüklerimiz yukarıdaki ayete mana verirken şöyle derler: "Demirciler vardı. Demir döverken ezan okununca çekici kaldırmış olsa dahi demire vurmaz, bırakıp namaza koşardı. Ve terziler vardı. İğneyi sokunca, ezan okunduysa, o halde bırakıp cemaate koşardı.
Dinini kurtarmak isteyenlerin dikkat edeceği şeylerin dördüncüsü, çarşıda, işte-güçte Allah Teâlâ'yı sıkça zikir ve tesbih etmek, her an O'nu hatırlamaktır. Dili ve kalbi boş bırakmamak gerek. İyi bilinmeli ki o anda kaçırılan şey, bütün dünyayı verseler bir daha ele geçmez. Gafiller arasında yapılan zikrin sevabı çok olur. Cüneyd-i Bağdadî buyurdu ki: “Pazarda çok kimse var ki onlar, sufiler halkasında oturanlardan daha kıymetlidir.” Hulâsa, dini ve ibadetine yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara hep böyle sevaplar vardır. Yalnız dünya malı toplamak için çalışanlar, sevaptan mahrum kalır. Hatta bunlar camide namazdayken bile kalpleri dükkânının hesabındadır.
Beşinci husus dünya işlerine çok düşkün olmamaktır. İnsan, sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmeli. İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır çünkü ahiret hayatı sonsuz ve ona ihtiyaç daha fazladır. İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin hocası Hammad ticaret yapar, başörtüsü satardı. Her gün iki habbe kazanınca eşyayı toplayıp pazardan çıkardı. Büyükler ihtiyacı kadar kazanınca camiye gider, ibadetle, ilim öğrenmekle akşamı getirirdi.
Altıncısına gelince şüpheli şeylerden kaçınmaktır. Harama yaklaşan zaten fasık olur. Kalbe sıkıntı veren şüpheli şeyleri terk etmek gerek. Zalimlerle, hilekarlarla, yemin ile ticaret yapan ve dükkânında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir. Zalim ve fasıklara veresiye mal satmamalı çünkü öldükleri zaman onlarda para kaldı diye üzüntü hasıl olur. Hâlbuki zalimler öldüğü zaman üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek caiz değildir. Velhasıl herkesle muamele etmemeli, dost olmak için doğru insanlar aranmalıdır.
Dinini kurtarmak isteyenlerin dikkat edeceği yedinci husus, alışveriş yapılan kimse ile olan söz, hareket ve ticareti doğru hesap etmektir. Kişi, kıyamette bunların hepsinden hesaba çekileceğini asla unutmamalıdır.
Bu hususta büyüklerden biri rüyasında bir bakkala sormuş;
-Allah Teâlâ sana ne yaptı? Bakkal cevap vermiş;
–Önüme elli bin sahife koydular. Ya Rabbi! Bu sayfalar kimlerindir? Diye sordum. Bana şöyle söylendi;
-Elli bin kişi ile alış-veriş yapmışsın. Her sahife, bunların birisi ile olan muameleni göstermektedir.
Bakkal, gördüğü manzara karşısında çok şaşırmış ve ne yapacağını bilemez hâle gelmiş. Bütün mahcubiyetini kuşanarak şöyle demiş;
-Baktım ve ne göreyim. Her sayfada alışveriş yaptığım bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu fark ettim.
Allah Teala cümlemizi dinini kurtaranlardan ve dünya için ahiretini ziyan etmeyenlerden eylesin. Mübarek Ramazan mevsimi gönüllerimizin arınıp durulmasına ve mazlum coğrafyaların felaha kavuşmasına vesile olsun.
Mürsel Gündoğdu/Haber7
Yorumlar10