Allah seninle konuşmak istiyor
- GİRİŞ19.09.2023 10:11
- GÜNCELLEME20.09.2023 15:08
Allah Teâlâ kullarına yüce zâtını sonsuz ahiret hayatında, cennette gösterecek..
Musa aleyhisselam Tûr Dağı’ndaki mucizevi buluşma sırasında, kendisiyle konuşma lutfunda bulunan Allahu Tealayı müşahede etmeyi, O’nu baş gözüyle görmeyi de diledi:
“Musa belirlediğimiz vakitte, davet ettiğimiz Sina Dağı’na varınca, Rabbi onunla konuştuğunda o, ‘Ey Rabbim’ dedi, ‘Kendini bana göster ki Seni göreyim!’ Allah celle celaluhu, ‘Sen beni asla göremezsin. Fakat yine de istersen şu dağa bir bak; eğer o öylece yerinde kalırsa, o zaman, ancak o zaman, Beni görebilirsin!’ buyurdu. Allah celle celaluhu nurunu dağa yansıtır yansıtmaz, onu toza toprağa çevirdi; Musa aleyhis selam da bayılıp düştü. Kendine gelince de ‘Ne sınırsız bir yücelik Seninki! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, pişmanlık içinde Sana sığınıyorum. Sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim.” (el-A‘râf Suresi; Ayet:143) Peygamber sallahu aleyhi vesellem bir hadisinde, “Allah’ın hicabı nurdur, eğer onu kaldırmış olsaydı bütün varlıklar yanardı” (Müslim, “Îmân”, 293-294) bilgisini vermektedir.
ALLAH SENİNLE KONUŞMAK İSTİYOR
Âyete göre Allahu Teala konuşur ve O’nun seçkin kulları olan peygamberler bu konuşmayı işitebilir; fakat Allah asla bu dünyada baş gözüyle görülmez. İnsan dünya hayatında Allah azze ve celleyi ancak akıl gözüyle ve kalp gözüyle görür. Rivâyete göre bir gün Îsâ aleyhisselâm “Ölülerle oturmaktan sakının, zira kalpleriniz ölür!” buyurdu. Kendisine “Ölüler kimlerdir?” diye sorulunca da, şu cevabı verdi: “Ölüler, dünyaya dalanlardır. (Yani canlı cenâzelerdir.)” Tek çare, salihlerle, kalbini diri tutma çabasında olanlarla beraber olmak. Salihlerden uzak kalındığında da, inceliklerine dalarak, rakik bir gönülle Kur’ân-ı Kerîm okumak.
Hadîs-i şerifte “Allah -celle celâlühû- ile konuşmak isteyen Kur’ân-ı Kerîm okusun” buyruluyor. Kur’ân-ı Kerîm okumak, zati sıfatlardan kelam sıfatını mütecelli olma imkanı sunmaktadır.
Allah azze ve celle insanla konuşmak istiyor; üç kanaldan iletişim kuruyor: Kudret sıfatının insan ve kainattaki tecellileriyle; vahiy ve ilim şeklinde tecelli eden kelam sıfatının tecellisi kutsal kitaplarla ve peygamberlerle.
Allahu Teala, Kur’an-ı Kerim göndererek seninle konuşmak istiyor; cennete davet ediyor. Kur’an-ı Kerim’de mükaşefe ve müşahede eğitimi vererek ilim, irade ve kudret sıfatının tecellileri olan kainat kitabını, tarih kitabını okumayı öğretiyor, kainat ve tarih üzerinden de ilim yoluyla seninle konuşmak istiyor.
KUR’AN AHLAKIYLA ALLAH DOSTU OLMAK
Kur’ân-ı Kerîm ile istikâmet üzere yaşayan kimse, Kur’ân ahlakı olan Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellemin ahlâkı ile ahlâklanır. Kuran ahlakı olan nebevi ahlak, insanı olgunlaştırır, salih haline getirir; fiili ve subuti sıfatları keşifler ile kalbini diri tutar. Kur’ân-ı Kerîm’deki peygamber kıssaları ile peygamberlerin çevresine katılır, bu Allah dostları arasında bir münâsebet ve bir âşinâlık husûle gelir. O rûhâniyetten gönlüne, feyz yağmurları yansımaya başlar.
Bir sahâbî Allah Resulü sallahu aleyhi veselleme gelmiş ve dünyayı kendisine dar eden şu endişesini dile getirmiştir: “Ey Allah’ın elçisi! Ben seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evimde iken seni hatırlıyor, hasretine dayanamadığım için hemen gelip görüyor, yüzüne bakıyorum. Senin ve benim ölümümü düşündüm. Anladım ki, sen öldüğünde ve cennete girdiğinde peygamberlere mahsus yüce makamlarda bulunacaksın. Ben ise cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korkuyorum!” Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem bu sözlere cevap vermeden Cebrâil aleyhisselam gelmiş, Allah’a ve resulüne itaat edenlerin cennette kimlerle beraber olacaklarını bildiren âyeti getirmiştir: “Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır! Bu lütuf Allah’tandır; bilen olarak Allah yeter.” (Nisâ Suresi; Ayet: 69-70) buyrulmaktadır Kur’an- Kerim’de.
Dünyada sıddıklar, şehidler ve sâlih kişiler arasına katılmanın yolu, Kuran-ı Kerim’e sarılıp peygamberlerden istikamet üzere yaşamayı, Allah’la konuşmayı, ihsanı, sürekli iletişimi öğrenmek ve Allah’ın rızasını kazanmayı tek amaç haline getirmektir.
Allah celle celaluhuyla kurulan derin iletişim, müminleri olgunlaştırır; müminin imanını, şevkini, teslimiyetini, sevgi ve saygısını daha da arttırır. Kişiyi Allah azze ve cellenin razı olmayacağı bir tavır içine girmekten, gaflet ve isyandan sakındırır, nefsinin taşkınlıklarını, sınır tanımaz kötülüklerini dizginler, sürekli olarak Allahu Tealanın razı olacağı umulan yönde hareket etmesine vesile olur. Bu yakınlık, Allah’ın rızasına, rahmetine ve cennetine yaklaştırarak mümine çok büyük mutluluk, manevi bir haz verir. Mümini Allah’ın sınırlarını korumada, rızasını aramada (takvada) son derece yüksek bir şuura, uyanıklığa ve titizliğe iletir.
Allah azze ve celle kullarının sıkıntı duyduğu, zorda kaldığı, mutluluk ve sevinç hissettiği olayları yaratarak onları imtihan etmaktadir. Bu nedenle insanın, hayatı boyunca karşılaştığı herşeyi Allahu Tealanın yarattığını unutarak, O’nun dışındaki varlıklara mal etmesi, onlardan yardım dilemesi ve onlarla paylaşması kişiyi hiçbir sonuca ulaştırmaz, sadece kayba uğratır. Allah celle celaluhudan başka güvenilecek, yardım umulacak bir varlık yoktur. Bu nedenle salih Müslümanlar, yalnızca Allah celle celaluhudan yardım diler, sadece O’na güvenirler. Sebeplerden, aracılardan, insanlardan yardım ummazlar, Allah celle celaluhunun yarattıklarını O’ndan bağımsız bir güç, irade ve etki sahibi olarak görmezler. Kuran’da Allahu Teala kullarına “şahdamarından daha yakın olduğunu” (Kaf Suresi, Ayet: 16), “gizlinin gizlisini de bildiğini” (Taha Suresi, Ayet: 7) buyurmuştur. İnsanın kendisini yaratan ve herkesten gizlediği sırlarını dahi bilen Allah celle celaluhuna sığınması ise samimi bağlılığın önemli bir sonucu ve göstergesidir. Allah azze ve celleye gönülden bağlı olan müminler, sadece O’na yakın olunması, sadece O’nun dost ve veli edinilmesi gerektiğini bilerek hareket ederler. Bu üstün ahlakları da onlara derin bir akletme ve kavrama yeteneği verir ve onların Allah celle celaluhuyla derin bir iletişim kurmalarına vesile olur.
Sonuçta müminin Allah’la kurduğu kesintisiz iletişim, onu kıyamet gününün korkusundan ve cehennemdeki ebedi korku ve dehşetten kurtarmaya vesile olur: “… Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 274)
Yorumlar4