Türkiye Yüzyılı’nın başında

  • GİRİŞ19.10.2023 10:25
  • GÜNCELLEME20.10.2023 08:13

İsrail’in 17 Ekim akşamı  Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesini bombalaması, önce dünya sistemini yerle bir etti, sonra da yeni uluslararası sürecin taraflarını ve ayırt edici özelliğini bir kez daha gösterdi.

ABD Başkanı Joe Biden, destek ziyaretinde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yla gerçekleştirdikleri ortak basın toplantısında, Siyonist İsrail’in Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesine düzenlediği saldırıya ilişkin “Görünen kadarıyla hastaneye yapılan saldırıyı diğer taraf düzenledi, siz (İsrail) değil” dedi.

Aslında taraflar ve cepheler nettir. Bir yanda ABD’nin başını çektiği, İngiltere’nin ortağı olduğu ve NATO’nun temsil ettiği Atlantik Cephesi, karşısında ise dünyanın geri kalanı vardır. ABD Başkanı Biden, ‘diğer taraf’ diyerek dünyanın geri kalan tarafını işaret ediyor. Atlantik cephesinin baş hedefinde yer alan Türkiye, Rusya ve Çin, insanlık cephesinin öne çıkan ülkeleridir.

ABD ve İngiltere deniz güçlerini kullanarak Asya karasını çevrelemek istiyorlar. Amaç, Türkiye, Çin ve Rusya ikilisini de Baltık, Karadeniz, Akdeniz ile Hint ve Pasifik okyanusları üzerinden kuşatmak. Pasifik bölgesinde Çin’i, Karadeniz bölgesinde de Rusya’yı zayıflatmak istiyor.. Türkiye’yi de elinden gelirse yok edecek.

Atlantik Cephesi, üç stratejik merkez oluşturmuş Asya’yı kuşatıyor; üç denizde Türkiye, Rusya ve Çin’e karşı üstünlük sağlamaya çalışıyor.. İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan, ABD’nin doğu Akdeniz’deki, dolayısıyla Orta Doğu’daki stratejik merkezidir. ABD ve İngiltere’nin stratejisi, Körfez doğalgaz ve petrolünü İsrail üzerinden Doğu Akdeniz’e ulaştıracak bir hat inşa etmektir. Bu proje "Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru" olarak dünyaya ilan edildi. Karadeniz'de stratejik merkez, Bulgaristan ve Gürcistan ile birlikte Ukrayna’dır. ABD ve İngiltere, güneyden kuzeye İsrail, Yunanistan ve Ukrayna ile bir hat oluşturmaktadır. Hint – Pasifik denizindeki stratejik merkez de Japonya, Güney Kore ve Avustralya’dır.

Atlantik Cephesi’nin gözünde Türkiye, İslam milletini temsil ediyor. Net konuşmak gerekirse onlar ‘Türkiye Yüzyılı’ söylemini ‘İslam Yüzyılı’ olarak anlamlandırıyor..

Artık anlaşılmıştır ki Rusya ve Çin, Türkiye ve öncülük ettiği İslam alemini yanına almadan Atlantik Cephesi’yle baş edemez; bir başka ifadeyle hem Türkiye ile hem de Atlantik Cephesi’yle savaşamaz.. Atlantik Cephesi ise Asya’nın hem doğusunda hem batısında hem de güneyinde, aynı anda üç cephede birden savaşamaz.

TÜRKİYE’NİN ABD-İSRAİL’İ ALT EDEBİLECEK POTANSİYELİ

İslam alemi ve Afrika kıtası şunu görüyor: Türkiye, Pakistan ve Azerbaycan ortak askeri yapılanma çalışmasını tamamlamıştır; bu ülkeler arasına şimdi, Türk Devletleri Teşkilatı yanında İran ve Mısır ile Basra Körfezi’nin petrol zengini ülkeleri Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de katılma süreci içindedir.

İnsanlık cephesine destek veren ve İslam milletine öncülük eden Türkiye, ABD ve İsrail’i alt edebilir. Bunu yapabilecek potansiyel güce ve yeteneğe sahip bir ülkeyiz.

Ama bir şart var: İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) üye 57 ülkenin kendi aralarında geçmiş dönemden kalma ihtilafları bir kenara bırakarak, ekonomi ve uluslararası politika başta olmak üzere geniş bir alanda güçbirliği yapmaları gerekmektedir. En azından D8‘de temsil edilen gelişen İslam ülkeleri bunu yaptıkları oranda, Atlantik’i geriletmeyi başarmaktadır. Son 20 yıldaki süreç bunun açık bir şekilde ortaya çıktığı gelişmeleri göstermektedir. Türkiye ya da gelişen İslam ülkeleri için, bu koşullarda izlenebilecek aktif tarafsızlık diye bir politika, denge politikası mümkün değildir artık.

Bölgemiz özelinde, geçen dönemde Türkiye, Azerbaycan, Pakistan askeri ortaklığının Karabağ’daki sonucu, Türkiye Libya ortaklığının sonucu, kör topal da olsa ilerleyen Astana Süreci’nin Suriye’de Türkiye ve bütün bölge lehine değişmesini sağlayan kazanımları ortadadır. Bu işbirlikleriyle, Türkiye öncülüğünde bölge ülkelerinin ABD’yi devre dışı bırakıp inisiyatifi ele geçirdiği ve kendi lehine sonuçlar elde ettiği görülmüştür.

Ukrayna’da Rusya’yla uğraşırken birden güney Asya’da, Ortadoğu cephesinde meydan okumayla karşılaşan Atlantik Cephesi, özellikle ABD ve İsrail, sivilleri katledecek, yalan söyleyecek kadar sağduyuyu yitirmiş, acziyet içinde görünüyor. ABD’nin Suriye’deki PKK/YPG/PYD yapılanması darmadağın oldu; İHA’sını vurduğu Türkiye’ye Suriye’de üstünlüğü kaptırdı.

Tarafsızlık ve denge politikası, artık Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygun bir sonuç vermemektedir ve vermeyecektir. Çelişmelerin keskinleştiği son beş yıl içinde, ABD’nin 15 Temmuz 2016 başarısız askeri müdahalesi sonrasında Ankara’nın izlediği dış politika, bu sonucu açıkça ortaya koymaktadır. Üstelik söz konusu tarafsızlık ve denge politikası, Türkiye’nin aleyhine sonuçlarla daha fazla karşılaşmasına ve mevzi kaybetmesine neden olmaktadır.

Düşünelim bir, Türkiye “Finlandiya’nın üyeliğine ‘evet’ dese ne olur ki” derse, bir süre sonra İsveç’in üyeliğine de “evet” demek zorunda kalırdı. Türkiye ile birlikte bütün gelişen İslam ülkelerine, dünya ülkelerine karşı savaş tehdidi için genişletilen NATO’nun tahkim edilmesinin bir parçası olunabilir mi? Soru bu aslında. Bu yol, en sonunda Türkiye’nin, bütün bölge ülkelerinin haklı ya da meşru gördüğü  teröre karşı mücadele operasyonuna karşı çıkıp, SİHA’nızı düşürerek, “Ben düşürdüm” diye açıklama yapan ABD’ye karşı pasifliğe, hatta eylemsizliğe sürükleyecektir.

Oysa Türkiye ve öncülük ettiği İİT, Atlantik Cephesi’ni, özellikle ABD-İsrail’i alt edebilecek potansiyele sahiptir. Bütün meseleler, dağınıklıktan kurtulmak ve birlikte hareket etmekle çözüme kavuşacak oysa.

Filistin için acil atılması gereken üç adım var: 1. Filistin Barış Gücü oluşturup Gazze'ye konuşlanmalı.. Türkiye ve Mısır, ABD, İngiltere ve İsrail'in de güvendiği bir ülke.. Türkiye Filistin'de çözüme öncülük yapabilir; 2. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) İslam Devletleri Teşkilatı haline gelmeli ve Sudi Arabistan ve Mısır'ı da üye edip ECO güvenlik konseyi ilan edilmeli; 3.Birleşmiş Milletler, Filistin Devleti'ni tanıma gündemiyle toplanıp İsrail ve Filistin olmak üzere iki devletli çözüm devreye girmeli..

YALNIZ FİLİSTİN’E DEĞİL, BÜTÜN İSLAM COĞRAFYASINA

ABD silah sanayi depolarını Filistin'e boşaltıyor.. Birçok ülke olayda sadece İsrail’i kınarken; Türkiye, Rusya, İran ve Suriye İsrail ile birlikte ABD’yi de hedef aldı. Çünkü Filistin’deki siyonist İsrail işgalini ve soykırımını ABD yönetiyor.

Doğu Akdeniz’den, Suriye’ye ve Filistin’e, Irak’tan, Libya’ya, Güney Kafkasya’dan ve Orta Asya’ya kadar her cephede Türkiye’nin karşısına dikilen güç, Atlantik Cephesi, yani ABD, İngiltere ve bölgedeki tetikçileri saldırgan siyonist İsrail’dir.

Bugün Filistin’e yönelen ABD-İsrail saldırısı, aynı zamanda Türkiye’ye ve bölgedeki bütün İslam ülkelerine karşı düzenlenmektedir. ABD ve İsrail, ellerinden kaymakta olan ipleri tutmaya çalışmaktadır. Fakat şartlar İslam milletinin lehinedir. ABD uçak gemileri, Filistin konusunda bölgenin atağını önlemeye yönelik bir ağırlık oluşturmak için getirilmiştir. Ne var ki İslam birliği karşısında hiçbir işlev gösterememektedir. O kadar acizler ki gerçek İsrail kayıplarını açıklayamamakta, bir dışardan toplanmış, yığma, yerleşememiş kitle, geçici ülke olan İsrail’den ayrılmaları önleyememekte, dışarıdaki İsrail vatandaşlarının güvenliklerini sağlayamayacağı korkusuna kapılmakta, içerideki Müslüman Arapların tepkisinden kaygılanmakta, savunmasız sivillere saldırmakta, camilere, okullara ve hastanelere bomba yağdırmaktadır.

Filistin’in İsrail ile 7 Ekim Savaşı, bir dönüm noktası olmuştur. Artık, geçmişte bazı Arap devletlerinin yaptığı gibi, kapalı kapılar arkasında İsrail ile bölge aleyhine pazarlıklar dönemi bitmiştir. Gündem, Abraham Anlaşmaları, Suudi-İsrail Barışı değil, gelişen dünyada İslam güçbirliğinin oluşturulmasıdır.

Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumak için, ABD-İngiltere-İsrail önderliğindeki atağa karşı ses yükseltmek, sert tonda açıklamalar yetmez. Milli Mücadele, Halide Edip Adıvar’ın da konuştuğu Sultanahmet Mitingiyle değil, silahla, Sakarya ve Dumlupınar zaferleriyle kazanıldı. Mitingler, propagandadır; milletin canıyla, malıyla ve evlatlarıyla hükümete verdiği destaği dünyaya ilandır. Sesi yükseltmek yetmez, sahada hareket etmek lazım. ABD’nin ve İsrail’in Küreceik’teki üsleeri acilen kapatılmalıdır örneğin.

Türkiye’nin Rusya, Çin başta olmak üzere İslam ülkeleri ile güçbirliği içinde eylemli cevap ermesi gerekli ve zorunludur. Bu süreçte Rusya İran’a, Çin de Arap Birliği’ne yakınlaşmaktadır. Rusya ve Çin’inin bu stratejisi hem İslam birliğini önlemek hem de Türkiye’yi yalnızlaştırmak.

Türkiye, devlet ve toplum olarak Türkiye Yüzyılı’nı başlatma kararını vermiştir. Türkiye, Atlantik Cephesi eksenindeki siyaset ile devletin çürümesini, milletin dağılmasını kabul etmemektedir. Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları, bölgede denge politikaları sürdürülemez hale geldiğinden İslam İşbirliği Teşkilatı’nı bir an önce İslam Devletleri Birliği, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nı da (ECO)  Güvenlik Konseyi haline getirmeyi gerektiriyor.. 

2071 yılında Türk dünya sistemini kurmak için başlanan Türkiye Yüzyılı’nın daha başındayız; Birleşmiş Milletler’in son çeyrek dönemine (2027 – 2052) milletimiz ‘Türkiye Yüzyılı’ olarak adlandırdığı 2053 vizyonuyla girmiştir.

Türkiye, Rusya ve Çin,  Atlantik Cephesi’nin dünya sistemini yıkıyor.. Kısaca dünyanın yönetim masasına Türkiye de oturuyor. Birleşmiş Milletler (BM) ya kendini yenileyecek (ki Atlantik Cephesi’nin savaşı değil, barışı seçmesi anlamına gelir ve bu anlayıştan çok uzak) ya da BM’nin yıkılıp yerine yeni dünya yönetiminin ve barış anlaşmasının sağlanması demek ki bu da savaş demektir. Yalta Konferansı’nın sağladığı barış sona eriyor.. Dünyanın yeni düzenle sağlayacağı barış anlaşması için Türkiye hem sahada hem de masada var..

Yorumlar1

  • Kompataro 1 yıl önce Şikayet Et
    Boşuna uğraşmayın,Türklüğü ve cumhuriyeti yeni yüzyılda da bitiremeyeceksiniz inşallah
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat