Türkiye Yüzyılı’nın vizyon ve misyonu
- GİRİŞ21.10.2023 08:44
- GÜNCELLEME25.10.2023 08:11
Dirilişi, İslam medeniyetinin yeniden doğuş tezi olarak gören rahmetli üstadımız Sezai Karakoç, onu “medeniyet” perspektifi içinde bireyin eğitimiyle başlayıp toplumun kültürünü yenileme boyutuna varan, köklü değişimle dünyayı “selam yurduna” çeviren sistemin adı olan “Diriliş Medeniyeti” olarak tanımlar[1]. İlan edilen Türkiye Yüzyılı, vizyon ve misyonunu, bu toprakların tezi olan “Diriliş Medeniyeti”, “Hakikat Medeniyeti” ya da “İnsanlık Medeniyeti” çerçevesinde belirlemelidir. Bu başarılamazsa ütopya olarak kalır.
Sezai Karakoç’un medeniyet perspektifinde bir tarafta Hz. Adem’den Hz. Muhammed aleyhisselama kadar gelen “Diriliş Medeniyeti” diğer tarafta ise lokal medeniyetler yer alır: “Biri, tüm insanlığa hitap eden “medeniyet”, öbürü ise bir tarih terimi olarak, tarihte somut olarak adlandırılmış medeniyetler. İlk insandan başlayıp bugüne kadar gelen ve bundan sonra da insanlığın sonuna kadar sürecek olan “insanlığın medeniyeti” ile öbür medeniyetler arasında hem bir ilişki, hem bir farklılık vardır. Yani “medeniyet” dediğimiz, bir bakıma da, ‘medeniyet ideali’ oluyor. Öbürleri, bu ideali ararken gerçekleşen reel medeniyetlerdir.
Bütün insanlık için, başlangıçtan sona tek bir medeniyet düşünürsek, medeniyetler, bu medeniyetin parçaları oluyor. İslam Medeniyeti, temelde ve özde, “medeniyet” dediğimiz vakanın ta kendisidir. O yüzden bir bakıma bir idealdir. “Hakikat Medeniyeti”dir[2].
VİZYON: HAKİKAT MEDENİYETİ
Sezai Karakoç’a göre tek ve gerçek medeniyet, hakikat medeniyetidir. Yani İslâm Medeniyetidir. Bu medeniyet Doğu ve Batı medeniyetinin dışında olan peygamberlerin medeniyetidir. Kötünün karsısında yer alan, ilahi yardımla günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar sürecek bir medeniyettir.
“Vahiy nişanı, Peygamber izi: işte insanın yitirdiği cennet işaretleri. Kalbi diri tutan öz ve işaretler. Çekilişi insan kalbinde onulmaz bir boşluk, bir anlamsızlık doğuran kutsal söz ve ruh. Peygamber izi, insan tarihini jeolojiden, tabiat tarihinden fizikten ayırıyor, onu ayrı bir kişilik kazanmaya çağırıyor. Peygamber izi, insan alınyazısına alabildiğine ve olabildiğine genişlik ve özgürlük bağışlıyor; buna karşılık tabiatı, sınırı aşmamaya, çizgisinin dışına taşamamaya ayarlıyor[3].”
Sezai Karakoç’un sanat ve düşünce dünyasında peygamber; İslam Medeniyeti’nin hakikat pınarıyla bağlantısını kuran bir kişidir. Peygamber, insanın fizik ötesine karşı oluşturduğu nisyanı ve isyanı sonlandırmaya çalışır, insana yaratılış ve arza gönderiliş gayesini telkin eder.
Peygamber, İnsin ve cinnin, programı dışında arzda hayatını sonlandırırsa karşılaşacağı olumsuz sonla onu korkutan, yaratıcısının programlamasının dışına çıkmazsa hem fizik hem de fizik ötesinde sekînete kavuşacağını müjdeleyen kutlu bir uludur.
Yeryüzünde Allah tarafından insanların arasından seçilen Diriliş Medeniyeti’nin uluları peygamberler etraflarında insanları toplayarak diriliş halkaları oluştururlar. Dünya ve insanlık uygarlığının öz yönünden oluşmasında bir diriliş çağrısı, ilk hücre ilk çekirdektir. Peygamberlerin çevresinde oluşan topluluklar hakikat medeniyetini gerçekleştiren topluluklar olmuştur. Medeniyetin yeni atılımı için diriliş çekirdeğinin oluşması gerekmektedir. Peygamberlerin çevresindeki ilkler topluluğu bu çekirdeğe örnek topluluktur[4].
Sezai Karakoç, Hz. Âdem’den bugüne kadar insanlık tarihinin, bireysel anlamda insanın yaşam sürecine benzer bir süreç geçirdiğini öne sürmektedir. İnanç, bu sürecin en etkin kavramlarından biri olarak hep var olagelmiştir. Sezai Karakoç, Hz. Âdem’den Hz. İbrahim’e kadar olan dönemi insanın çocukluk haline benzetir. Nuh, Salih, Hûd ve Lût vakaları da böyledir. Bu süreçte insan bir çocuk gibi söylenene kulak vermeme tavrı içerisindedir. Hz. İbrahim, insanlığın olgunluk döneminin başlangıcı kabul edilebilir. İnsanlık çok daha açık ve seçik, pırıl pırıl, net bir inanca çağırılmıştır. Bu ilan, insanlıkta büyük bir etki yapmış ve Hz. Musa’nın getirdikleri, bu temel üzerine oturmuştur. Hz. İsa ile insanda Allah inancının derinleştirilmesi hedeflenmiştir. Karakoç, Hz. Muhammed’le ise âdeta bir yekûn çizgisi çizilerek “Allah yolu”nun ebedî bir şekil halinde tespit edildiğini belirtmektedir[5].
Diriliş Medeniyeti’nin kurucu uluları olan peygamberlerin önemi, Sezai Karakoç’a ulu mütefekkirlerden Muhyiddin İbn-i Arabî’nin Füsusu’l- Hikem eserinin çağdaş yorumu, yenilenmesi olarak Yitik Cennet’i yazdırmıştır. Sezai Karakoç, Yitik Cennet’te cennetin sekiz kapısı olarak nitelendirdiği Hz.Adem, Hz.Nûh, Hz.İbrahim, Hz.Yusuf, Hz.Musa, Hz.Süleyman, Hz.Yahya, Hz.İsa ve cennetin kendisi olarak nitelendirdiği Hz.Muhammed’in hayat tecrübelerini insan-medeniyet ilişkisi bağlamında değerlendirir. Allah hepsinden razı olsun.
Yitik Cennet isimli bu eserinde Muhammed aleyhisselama ise özel bir yer veren Sezai Karakoç, son peygamber ve bütün peygamberlerin ulusu olması hasebiyle Muhammed aleyhisselamı diriliş davasının lideri olarak görür. Diriliş davasında bütün peygamberleri birbirinden ayırt etmeden onlara iman edilmesi gerektiğini beliren Sezai Karakoç, Muhammed aleyhisselamı Allah’ın ululaması ve onun ümmetine dâhil olması nedeniyle Diriliş davasının da lideri olarak görür. O: “Evet, biz diriliş erleri, Son Peygamberin sancağı altına sığınıyoruz. Bu sancağın yere düşmemesi görevimizdir, varoluş hikmetimizdir[6].” der.
Karakoç, Yitik Cennet’te Hz. Peygamberi sanatkârane bir üslupla şöyle tanıtır:
“O, cennetin bir kapısı değil, cennetin ta kendisi oldu. Cennetin sekiz rahmet kapısıyla ilintili olarak andığımız sekiz peygamber ve onlara bağlı öbür peygamberler, birer kurtuluş kapısı olarak hep O’na açılırlar. Her peygamber O’nun bir cephesiydi. Bütün cepheler O’nda bütünlendi. Bu yüzden din O’nda tamam oldu./ O, inananlar milletini yeniden arza getirdi. İnananlar toplumunu ve inananlar devletini kurdu. Kuralları bir daha değişmeyecek şekilde ortaya koydu. / Mükemmeliyeti O getirdi. O’na vahyedilen kitap da son Kitap oldu. Kıyamete kadar geçerli Kitap./ Her peygamber ve veli, yanmış bir çıra idiyse, o yanmış çıraların ve meşalelerin ormanıydı. O geldi bütün kadehler kırıldı. O geldi bütün gurur anıtları kırıldı./O, diriliş peygamberiydi. Tek Tanrı inancının dirilticisi. Peygamberler yolunun, Hakikat Uygarlığının dirilticisi[7].”
YENİ TÜRKİYE’NİN HAKİKAT MEDENİYETİ MİSYONU
Sezai Karakoç’a göre Diriliş Medeniyeti’nin çağımızda bir tekniği, bir sanat ve estetik ifadesi, bir düşünce dinamiği, bir bilim ağı olması gerektiği ifade eder. Diriliş erinin benliğini koruyabilmesi ve Batı uygarlığı ile savaşabilmesi için bunlar ihtiyacı vardır. Bu gerekli ihtiyaçlar ise Peygamber sallahu aleyhi vesellemin bütün sünnetlerini ihya etmekle ancak karşılanmış olur.
Sezai Karakoç, Peygamber sallahu aleyhi vesellemin inanmayanların karşısına hem söz hem ve düşünce, hem ahlak, hem Allah’a ibadet, hem silah, hem de Müslümanların şiirleriyle çıktığını ifade edip, diriliş erlerinin de böyle kuşatıcı bir donanımda aynı yolu izlemesi gerektiğini söyler[8].
Bütün faaliyet alanlarında, sosyal, kültürel, bilimsel, felsefi ve sanatsal; ekonomik, teknolojik ve örgütsel; diplomatik ve politik alanlarda çıta en yükseğe konulacak, çağ belirlenecektir. Müslümanlar, Hakikat Medeniyeti misyonuyla kendi çağlarını açıp insanlığa örnek, imrenilesi bir hayat yaşayacaktır. Başkasının çağını yaşamak çağdaş olmak değil, sürüklenmektir.
Bu bağlamda diyebiliriz ki, Sezai Karakoç, peygamberleri dirilişin baş mimarları olarak görmüştür. Çünkü yeryüzünde hayatın ölmeye başladığı her dönemde bir peygamber çıkagelmiştir. Böylece peygamberle birlikte ölümün başladığı yerden yeniden bir diriliş başlamıştır[9]. Diriliş, istikamet üzere yaşamaktır.
2023 yılında ilan edilen Türkiye Yüzyılı, 2071 vizyon ve misyonunu Hakikat Medeniyeti çerçevesinde belirledikten sonra istikametini bulacağından heyecanlı ve hummalı bir çalışmayla yeni çağı açacaktır inşallah. İslam aleminin aradığı özgüven, Batı’nın aradığı evrensel değerler ve Hakikat Medeniyeti, ne mutlu ki Türkiye Yüzyılı’nın hediyesi olmalıdır.
İslam coğrafyasındaki kargaşanın son bulması, milletimizin ezilmesi, sömürülmesi ve soykırıma maruz kalmasının önüne geçilmesi, güvenliğinin sağlanması Hakikat Medeniyeti ile imkan dahiline girecektir. Türkiye Yüzyılı, İslam alemine adaletli yönetim; bilim, teknoloji, planlı ekonomi ve üretim teklifiyle özgüven, moral ve bir kurtuluş umudu aşılamalıdır. Türkiye Yüzyılı, yüzünü gösterdiği andan itibaren İslam aleminin birlik, beraberlik ve bütünlüğünü temin etme fırsatı olduğunu hissettirmelidir.
[1] Karakoç, Düsünceler I, , Diriliş Yayınları, İstanbul 2010, s. 17.
[2] Sezai Karakoç, Günlük Yazılar IV Gün Saati, Diriliş Yayınları, İstanbul 2013, s. 237–238.
[3] Karakoç, İnsanlığın Dirilişi, Diriliş Yayınları, İstanbul 1978, s.34-35.
[4] Karakoç, Çağ ve İlham II, Diriliş Yayınları, İstanbul 2013, s.49.
[5] Karakoç, İslam, s.32.; Münire Kevser Baş, Sezai Karakoç’un Düşünce ve Sanatında Temel Kavramlar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, 2005, s.217.
[6] Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul 1978, s.11.
[7] Karakoç, Yitik Cennet, s.121, 122, 123.
[8] Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, s. 30.
[9] Karakoç, Yitik Cennet, Diriliş Yayınları, İstanbul 2013, s.97.
Yorumlar2