Hz. Peygamber’in Hristiyanlarla İlişkileri
- GİRİŞ07.05.2024 08:01
- GÜNCELLEME12.05.2024 20:18
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslami İlimler Araştırma Vakfı ve İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ortaklaşa “Hz.Peygamber’in Muasırlarıyla Münasebetleri” başlıklı tartışmalı ilmi toplantılar düzenliyor. Dördüncü toplantının (04-05 Mayıs 2024) konusu, “Hristiyanlar ve Mecusilerle Münasebetler” başlığını taşıyor. Takip ettiğim toplantılardan aldığım notları özetleyip değerlendireceğim bu yazıda.
HZ. PEYGAMBER’İN HRİSTİYANLARLA İLİŞKİLERİ
Doç. Dr. Zekiye Sönmez’in tebliğinin başlığı, “İslam Öncesinde ve Hz.Peygamber Döneminde Arap Yarımadasında Hıristiyanlar” başlığını taşıyor. Hristiyanlık, Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem İslamiyet’i tebliğ etmeye başladığı sıralarda geniş halk kitleleri tarafından benimsenmemiş olsa da Güney Arabistan’da yaygın durumda idi. İslam öncesi dönemde Yahudiler ve Hristiyanlar Yemen’de mücadele hâlinde idiler. VI. yüzyılda son Himyer hükümdarı Zû Nuvas, Yemen’de Hristiyanlığın yayılışına mani olmak için Necranlı Hristiyanlara baskı yapmış ve dinlerini değiştirmeyince onları ateşli kuyuların içerisinde yakmaya teşebbüs etmiştir. Burûc Suresi’nde bu hadiseye işaret edilir: “Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenlerin canı çıksın.” (Burûc Suresi; Ayet: 4-7)
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin dünyaya gelişi yaklaştığı sıralarda Necran, Hristiyanlığın merkezi haline geldi. Yemen’de Himyerli Zû Nuvas’ı mağlup ederek hâkimiyeti ele geçiren Habeşliler, bölgede Hristiyanlığı yaymaya çalışıyorlardı. Necran, San’a, Aden, Me’rib ve Zafer gibi bölgelerde kiliseler inşa edilmişti. Habeşli vali Ebrehe de Arap Yarımadası’ndaki Araplar’ı San’a’da yaptırdığı Kulleys adlı kiliseye yönlendirmek için Kâbe’yi yıkma girişiminde bulundu. Ancak Kâbe’yi yok etmek için Mekke’ye gelen Ebrehe ve içinde Mahmud isimli filin bulunduğu ordusu, ağızlarında taş taşıyan kuş sürülerinin saldırısına uğradı ve geri dönmek zorunda kaldı. Hz. Peygamber bu hadiseden kısa bir süre sonra dünyaya gelmiş ve bu seneye “Fil Yılı” denmiştir: “Ey Muhammed, fil sahiplerine Rabbinin ne yaptığını görmedin mi? Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? Onların üzerlerine, sert taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi. Sonunda onları yenilmiş ekinler gibi yaptı.” (Fîl Suresi; Ayet:1-5)
Peygamberlik dönemine kadar Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin karşılaştığı Hristiyanlar arasında Busrâ’daki Rahip Bahîra’nın adı geçer. Mekke’de ise az sayıda Hristiyan bulunmaktaydı. Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hatice’nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel bu kişiler arasında sayılır. Varaka b. Nevfel, Hz. Muhammed’in sallahu aleyhi vesellem Hira’da gördüğünün vahiy meleği Cebrail olduğunu teşhis etmiş ve onun beklenen peygamber olduğunu açıklamıştır.
Müslümanlar, İslamiyet’in tebliğinin beşinci yılında Habeşistan’ın devlet başkanı Hristiyan Necâşî Ashame’nin himayesine sığınmışlardır. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem müşriklerden işkence gören Müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerine izin vermişti. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem onu adil bir hükümdar olması sebebiyle övmüştür. Necâşî de Mekkeli müşriklere karşı Müslümanları savunmuş ve korumuştur. Bu Mekkeli Müslüman mültecilerin iadesini talep etmek üzere Necâşî ile görüşmeye gelen Mekkeli müşriklerden Amr b. el-Âs ve Abdullah b. Ebî Rebîa’nın girişimleri ise sonuçsuz kalmıştır. Müslümanlar bu şekilde iki kez Habeşistan’a hicret etmişlerdir.
Prof. Dr. Dursun Ali Yakıt da “Arap Yarımadasında Hıristiyan Mezhepleri ve İnançları” başlıklı bir tebliğ sundu. Doç. Dr. Feyza Betül Köse de tebliğinde “Hz.Peygamber’in Hıristiyanlara Yönelik Tebliğ Faaliyetleri ve Sosyal Münasebetleri”ni anlattı.
HRİSTİYAN KOMŞU DEVLET BAŞKANLARINA YAZILAN İSLAM’A DAVET MEKTUPLARI
Prof. Dr. Casim Avcı da “Hz. Peygamber Döneminde Hıristiyan Devletlerle Asekeri İlişkiler: Bizans Örneği” başlığı altında yaptığı sunumda Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin devlet adamlığını ve beynelminel münasebetlerini anlattı. Hz. Peygamber hicretin altıncı yılında komşu devletlerin Hristiyan devlet başkanlarına İslamiyet’e davet mektupları göndermiştir. Bu devletler arasında Habeşistan, Bizans, Mısır ve Gassânî Melikliği yer alır.
Habeşistan Necâşîsi Ashame’ye giden elçinin adı Amr b. Ümeyye ed- Damrî’dir. Amr b. Ümeyye, biri İslam’a davet eden, diğeri Habeşistan’da Muhacir olarak bulunan Ebû Süfyân’ın kızı Ümmü Habîbe’nin Hz. Peygamber ile nikâhının kıyılmasını ve onunla birlikte Muhacirlerin Medine’ye gönderilmesini isteyen iki mektup ve bazı hediyeler götürmüştür. Necâşî Ashame bu davete olumlu cevap vermiş ve Müslüman olmuştur. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin mektubu şu şekildedir:
“Resulullah Muhammed’den, Habeşlilerin Kralı Necâşî’ye. Kendisinden başka tanrı olmayan, Melik, Kuddûs, Selam, Koruyucu, Kurtarıcı olan Allah’ın övgüsünü sana iletirim. Tasdik edip şehadet ederim ki Meryem oğlu İsa, Allah’ın ruhu ve kelimesidir ve afife, dokunulmamış Meryem’e bırakılmıştır; böylece o İsa’ya hamile olmuş ve Allah da onu, kendi ruh ve nefesinden olmak üzere Âdem’i eli ve nefesi ile nasıl yarattı ise onu da öylece yaratmıştır.
Seni tek olan Allah’a çağırıyorum ki onun hiç şeriki yoktur. O’na itaat konusunda karşılıklı yardıma çağırıyorum; beni takip et, bana uy, bana gelen şeye iman et! Zira ben Allah’ın elçisiyim. Bu duruma göre seni ve etrafındaki askerlerini Kâdir ve Azîm olan Allah’a davet ediyorum. Nasihat ve sözlerimi kabul etmenizi tavsiye ederim.
Amca tarafından yeğenim olan Cafer’i beraberinde az sayıda bir Müslüman kümesiyle birlikte sana doğru hemen yola çıkarıyorum. O, sana varır varmaz taşıdığın boş ve faydasız gurur ve azameti bir kenara koyup onlara misafirperverlik göster! Selam, gerçek hidayet yolunu takip eden kimsenin üzerine olsun. (Mühür:) Muhammed-Resul-Allah.”
Necâşî Ashame bu Muhacirlerin yanı sıra altmış kişilik bir toplulukla birlikte oğlu Erhâ’yı ve ayrıca yetmiş kişilik Habeşli bir heyeti de yollamıştır. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Medine’ye gelen heyete Yâsîn Suresi’ni okumuş, kalplerinde oluşan İslam sevgisi üzerine de Mâide Suresi’nin 82. ayeti inmiştir. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem bu heyete bizzat kendisi hizmet etmiştir ve 9/630 yılında vefat eden Ashame için Medine’de Cennetü’l-Bakî’de gıyabî cenaze namazı kılmıştır.
Hz. Peygamber döneminde Mısır, Bizans hâkimiyeti altında yaşıyordu ve Hristiyanlaşmıştı. Mısır’a davet mektubunu iletmekle görevlendirilen Hâtib b. Ebî Baltaa, Mısır’ı iyi tanıyan bir sahabe idi. O gün Mısır hâkimi olan Mukavkıs’a yazılan mektubun metni şu şekildedir:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Allah’ın kulu-kölesi ve Resulü Muhammed’den, Koptlar’ın Büyük Başkanı el-Mukavkıs’a. Allah’ın selamı, hidayet yoluna girmiş bulunan kimse üzerinde olsun. Buna göre ben seni, tam bir İslam daveti ile çağırıyorum. İslam’a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir; şayet bundan kaçınacak olursan, bütün Koptlar’ın günahı senin üzerinde toplanacaktır. Ve siz ey kitap sahipleri! Gelin, sizinle bizim aramızda müşterek olan bir tek kelimede, Allah’tan başka tanrıya tapmamak, O’na hiçbir şeyi şerik ve ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızda hiçbir kimseyi amir ve efendi yapmamak hususunda birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: ‘Siz şahit olun ki kesinlikle bizler, Allah’a itaat edip teslim olan Müslümanlarız.’ (Mühür:) Muhammed-Resul-Allah.”
Mukavkıs, bu davet mektubuna nazik bir şekilde ret cevabı vermiştir. Cevabını götüren elçi ile birlikte de Hz. Peygamber’e iki kadın köle, bir elbise ve bir katırı hediye olarak göndermiştir. Bu hanımlardan Mâriye, Hz. Peygamber ile evlenmiş ve İbrahim’i dünyaya getirmiştir.
Bizans ve Sâsânî devletlerinin arasında uzun seneler devam eden savaşlar olmuştur. Bu savaşları uzaktan takip eden Mekkeli müşrikler Sâsânî Devleti’nin tarafını tutuyorlardı. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem ise İranlılar’a karşı yaptıkları savaşta ehl-i kitap oldukları için Bizans’ı desteklemiş ve on yıldan daha az bir zaman içerisinde Bizans’ın galip geleceğini haber vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde işaret edildiği şekilde Bizans Devleti 628 senesinde Ninova’da Sâsânî Devleti’ne karşı zafere kavuşmuştur:
“Rumlar, en yakın bir yerde yenildiler; onlar bu yenilgilerinden sonra üç ile dokuz yıl arasında galip geleceklerdir. İş, eninde sonunda Allah’a aittir. İşte o gün, inananlar, istediğine yardım eden Allah’ın yardımına sevineceklerdir. O güçlüdür, merhametlidir. Bu Allah’ın vaadi; Allah verdiği sözden caymaz fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm/30: 2-6)
Bu zaferden birkaç ay sonra imzalanan Hudeybiye Sulh Antlaşması’nın ardından Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, elçi Dihye el-Kelbî’nin eliyle Herakleios’a şu mektubu göndermiştir:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Allah’ın kulu-kölesi ve Elçisi Muhammed’den, Rumlar’ın Başbuğu Herakleios’a. Allah’ın selamı, hidayet yoluna girmiş bulunan kimse üzerinde olsun. Buna göre ben seni, tam bir İslam daveti ile çağırıyorum. İslam’a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir; şayet bundan kaçınacak olursan, köylülerin günahları da senin üzerinde toplanacaktır. Ve siz ey kitap sahipleri! Gelin, sizinle bizim aramızda müşterek olan bir tek kelimede, Allah’tan başka hiçbir tanrıya tapmamak, ona hiçbir şeyi şerik ve ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızdan hiçbir kimseyi amir ve efendi yapmamak hususunda birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: ‘Siz şahit olun ki kesinlikle bizler, Allah’a itaat edip teslim olan Müslümanlarız.’ (Mühür:) Muhammed-Resul-Allah.”
Bizans İmparatoru, elçiye iyi davranmış fakat olumlu bir cevap vermemiştir. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem ileri gelen bir Hristiyan din adamına da benzer şekilde bir davet mektubu göndermiştir.
Arap Yarımadası’nın kuzeyinde Bizans Devleti ile sınır bölgesinde yaşayan Araplar arasında da Hristiyanlığı benimseyen kabileler bulunmaktaydı. Bu bölgede yerleşik olan ve her zaman Bizans’a bağlılık gösteren Gassân Kabilesi güçlü bir krallıktı. Bizans’ın 628 yılında Ninova’da İranlılar’ı yenmesi üzerine, Hz. Peygamber Gassânîlerin Kralı Hâris b. Ebî Şemr’e bir davet mektubu göndermiştir. Bu mektupta şunlar yazılıdır:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Allah’ın Resulü Muhammed’den Hâris b. Ebî Şemr’e. Allah’ın selâmı, hidayet yoluna girmiş bulunan, Allah’a inanan ve bunu ikrar edenin üzerinde olsun. Buna göre, senin mülkünün senin elinde kalması için, hiçbir şeriki ve ortağı bulunmayan bir ve teklik sıfatında olan Allah’a inanmaya davet ederim. (Mühür:) Muhammed-Resûl-Allah”
Gassânî Melîki bu mektuba olumlu cevap vermemiştir. Gassânîler’e mensup Busrâ Melîki Şurahbil b. Amr ise Hz. Peygamber’in elçisini kendi topraklarından geçerken yakalayıp öldürtmüştür. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, Cebele adında bir başka Gassânî yöneticiye daha İslam’a davet mektubu göndermiştir. Gassânîler, ancak hicretin 9. yılında kabilelerinden üç kişinin Medine’ye gelip Müslüman olmaları ile İslam’a girmişlerdir.
Mekke’de olduğu gibi Medine’de de cemaat şeklinde yaşayan Hristiyan toplulukları yoktur. Medine döneminde Müslümanlar komşu ülke Bizans yönetimindeki ordulara karşı iki sefer düzenlemiştir. Bunlardan birincisi Mûte Savaşı, ikincisi Tebük Seferi’dir.
MÛTE SAVAŞI
Mûte, Lût Gölü’nün güneyinde, Kudüs’e 50 km. uzaklıkta bir yerdir. Müslümanlar, Suriyeli Hristiyan Araplar ve Bizans ordusuyla ilk kez 8/629 yılında Mûte’de karşı karşıya gelmişlerdir. Savaşın sebebi Gassânî-Hristiyan Busrâ meliki Şurahbil b. Amr’ın, Hz. Peygamber’in elçisi Hâris b. Umeyr’i öldürmesidir. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem kısa zamanda 3000 kişilik bir ordu hazırlayarak biri şehit olduğunda diğerinin başa geçmesi şartıyla üç komutan tayin etmiştir. Bu üç kumandanın da şehit olması durumunda Müslümanlar aralarından birini komutan seçeceklerdi. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem ordunun, elçisinin öldürüldüğü yere ulaşmasını, karşılarına çıkanları İslamiyet’e davet etmelerini, kabul ettikleri takdirde savaşmamalarını, çocukları, kadınları, yaşlıları, manastıra çekilmiş insanları öldürmemelerini, hurmalıklara zarar vermemelerini, ağaçları kesmemelerini ve binaları yıkmamalarını emretmiştir.
Müslümanlar, Mûte’de sayısı 100.000’i bulan Bizans İmparatoru Herakleios’un ordusuyla karşılaştılar. Birinci kumandan Zeyd b. Hârise savaşın başında şehit düşünce yerine Cafer b. Ebî Tâlib geçti. Onun da şehit olmasıyla son olarak sancağı Abdullah b. Revâha teslim aldı. Bir süre sonra o da şehit düşünce Hâlid b. Velîd komutan seçildi. Hâlid b. Velîd kanatlardaki askerlerin yerlerini değiştirerek, Medine’den takviye birlikleri gelmiş izlenimi uyandırmış ve İslam ordusunu daha fazla zayiat vermeden Medine’ye getirmeyi başarmıştır.
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Mûte’de savaş alanında yaşananları Medine’de Mescid-i Nebevî’de Müslümanlara olduğu gibi nakletmiştir. Savaşın neticesini ise şu cümleleri ile aktarmıştır:
“En sonunda sancağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç aldı. Nihayet Allah mücahidlere fethi müyesser kıldı.” (Buhârî, Meğâzî: 44)
TEBÜK GAZVESİ
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, Mûte savaşı sonrasında hicretin 9. (630) senesinde Gassânîler’in endişe uyandıracak şekilde savaş hazırlıkları yaptıklarını haber alınca bir ordu hazırlamıştır. Sıcak yaz günlerinde zor şartlarda hazırlanan bu ordu yola çıkarak Tebük’te konaklamıştır. Savaş meydanında Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, Herakleios’a yeniden İslamiyet’i tebliğ eden bir mektup göndermiştir. Tebük’te ordugâh kuran Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem her istikamete birlikler sevk etmiştir. Müslümanlar, Tebük’te her hangi bir düşmanla karşılaşmadan geri dönmüşlerdir.
Bizans İmparatoru, Müslüman olması sebebiyle Maân valisi Fervâ’yı öldürtünce, Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem tekrar bir ordu hazırlamıştır. Başına Üsâme b. Zeyd’i getirdiği bu askerî birlik, Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin vefat etmesi üzerine, Hz. Ebubekir tarafından Suriye’ye gönderilmiştir.
NECRANLI HRİSTİYANLAR
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin Hristiyanlarla ilişkilerinde önemli safhalardan bir diğeri Medine döneminde Necranlı Hristiyanlarla olan görüşmesidir. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Necran Bölgesi’ndeki Hristiyanlara da İslam’a davet mektubu göndermişti. Bunun üzerine Necran’dan altmış kişilik bir heyet Medine’ye geldiler. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem tekrar İslam’a davetini yineledi; ancak Necranlılar bu davete cevap vermek yerine Hz. Peygamber sallahu aleyhi veselleme Hz. İsa hakkında sorular sordular. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, Âl-i İmrân suresinin Hz. İsa’nın şahsiyeti ve Hristiyanlıkla ilgili bilgiler içeren ilk seksen ayeti inene kadar sessizliğini korudu. Daha sonra kendisi ile münakaşa eden heyet mensuplarına gereken cevapları verdi. Hristiyanlar’ın ikna olmayarak tartışmayı sürdürmeleri üzerine aynı surenin 61. ayetinde bildirildiği şekilde onları mübaheleye, yani yalancı kim ise ona karşı Allah’ın lanetini okumaya davet etti:
“Ey Muhammed! Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa de ki: ‘Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra lanetleşelim de Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.” (Âl-i İmrân/3: 61)
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i yanına alarak mübaheleye hazır olduğunu bildirmiştir. Ancak Necranlı heyet, aralarındaki görüşmede bir peygamberle lanetleşenin zürriyetinin kesileceğini söyleyerek Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin karşısına çıkmaya cesaret edememişlerdir. İstediği şartlar üzerinden Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemle antlaşma imzalayıp yurtlarına dönmüşlerdir.
Prof. Dr. Necati Gökkır ve Prof. Dr.Hüseyin Akgün, Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde Hıristiyanlık konusunda sunum yaptılar.
Prof.Dr. Fuat Aydın’ın “Hıristiyanların Hz.Peygamber Algısının Yansımaları (Reddiyeler ve Cevaplar)” başlıklı tebliğini; yine Doç.Dr. Fatma Kızıl’ın “Oryantalistlerin Hz. Peygamber’in Hıristiyanlarla Münasebetlerine Bakışı” başlıklı tebliğini başka bir yazıda kısaca özetleyip değerlendireceğim..
“Hz.Peygamber’in Muasırlarıyla Münasebetleri IV; Hristiyanlar ve Mecusilerle Münasebetler” başlıklı bu tartışmalı ilmi toplantıları düzenleyenlere, katkıda bulunanlara ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Yorumlar5