Modern dünyada bir fakih: Yusuf Ziya Kavakçı

  • GİRİŞ25.06.2024 10:47
  • GÜNCELLEME25.06.2024 15:34

Ülke Tv’de yayımlanan ‘‘Yaşadığımız Günler’’ adlı belgesel programında, Cumhuriyet’in ikinci yarısında üniversitelerimizde ve ilahiyat fakültelerinde hizmet veren alimlerin hayat hikayeleri anlatılıyor: Prof.Dr. Yusuf Ziya Kavakçı, Prof.Dr. Şerafettin Gölcük ve Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma.. Yapımcısı olduğum ‘‘Yaşadığımız Günler’’ belgesel programında hem belgesel tadı olsun istedim,  hem de biyografi aydınlığı..

100. yılında Cumhuriyet tarihine üniversitelerden bakarken; yakın tarihin, sözkonusu üç hocanın hayatlarına yansımalarını tespit ediyoruz. İlim yolunda gösterilen sebat, azim, çaba ve heyecanla karşılaşmak her zaman herkes için sarsıcıdır; hele de metafizik esintiler varsa, çarpılır insan. Genç İslam alimlerinin yetişip ilim nosyonu elde etmesinde ilim tarihinin çok büyük motivasyonu vardır.

MODERN DÜNYADA BİR FAKİH

Ben 1981 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’ne kayıt yaptırdığımda, Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakcı dekanımızdı. Bir yıl önce ülkede 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşmişti. Kurulan yeni düzende üniversiteler Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) bünyesine alındı ve yapılandırıldı. Baş örtüsü yasağı getirildi. Üniversitelerde bu büyük deprem yaşanırken Yusuf Ziya Hoca A.Ü. İslami İlimler Fakültesi’nde dekandı; istifa etmek zorunda kaldı.

Yusuf Ziya Kavakçı 22 Haziran 1938’de Sakarya’nın Hendek ilçesinin Yeşilvadi (Karaköçek) Köyü’nde dünyaya gelmiştir. 10 yaşındayken Kur'an-ı Kerim hıfzını tamamladı. Adapazarı'ndaki Hasırcılar Kur'an Kursu'ndan tecvid, kıraat ilmiyle başladığı klasik eğitimde, Osmanlı medreselerindeki usulle Arapça, tefsir, hadis, kelam ve fıkıh gibi İslami ilimleri öğrendi.

1955'te Ankara'da Diyanet İşleri Başkanlığında, Adapazarı'ndan bir grup hocayla vaizlik imtihanına gitti ve 17 yaşında olmasına rağmen birincilikle kazandı.  Aynı yıl İstanbul İmam hatip ortaokulunda kayıt yaptırırken Hırka-i Şerif Camisi'ne de müezzin oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde İstanbul’da çeşitli camilerde din görevlisi (müezzinlik, imamlık ve vaizlik) görev yaptı.

Darülfünun İlahiyat Fakültesi 1933'te kapatılınca bir enstitü (İslam Araştırmaları Enstitüsü) bırakılıyor. 1950'de Adnan Menderes'in iktidara gelince enstitü yeniden canlanıyor.  Yusuf Ziya Kavakcı, lisans eğitimini, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlayınca, Fuat Sezgin’in çevresine girip İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde  Salih Tuğ’un asistanı oluyor; akademik çalışmaya başlıyor. Muhammed Hamidullah’ın derslerine, seminerlerine ve konferanslarına katılıyor.

Ne var ki o arada 27 Mayıs 1960'da ihtilal oldu, Milli Birlik Komitesi Cemal Gürsel başkanlığında toplanıp içinde Fuat Sezgin gibi dindar akademisyenlerin de bulunduğu 147 kişi üniversiteden atıldı. İstanbul Hukuk fakültesinden Ali Fuat Başgil Hoca 27 Mayıs’ta içeri alındı; Yusuf Ziya Kavakcı da ziyaretine gidenler arasındaydı..

Yusuf Ziya Kavakcı, İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde 1967'de doktorasını yaptı. Doktora çalışmasını, “Karahanlılar Devrinde Maveraünnehir İslâm Hukukçuları (11-12. yüzyıl)” konusunda yaptı. Buhara ekolünü fıkıh üzerinden araştırmıştı. 200’den fazla fakih yetişmişti o dönemde. Hanefi Mezhebi her şeyini Karahanlı devri fukahasına borçluydu. İslam hukuku metodolojisini Hanefi alimleri kurdu. İmamı Şafinin hocaları, İmam Azamın talebeleridir. Hem İstanbul Üniversitesi’nde akademik çalışmasını sürdürdü hem de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu.

Eşini Hamidullah’ın dersine gelenler arasında tanıdı; ana dal olarak, Alman Dili ve Edebiyatı okuyordu ama yan dal Arap Dili ve Edebiyatı’ydı. İstanbul’da doğup büyümüş, Avusturya Kız Ortaokulu mezunu bir kızdı. 1967 senesinde evlendiler. Nikahlarını Prof. Dr. Salih Tuğ kıydı.  

Cumhuriyet döneminde kurulan İslâm enstitülerinin ve ilahiyat fakültelerinin ilk hocaları ya Osmanlı uleması ya da onların talebelerinden oluşmaktaydı. Yusuf Ziya Kavakçı da Osmanlı ulemasının birçoğunun ya sohbet ya da ders halkasında bulunmuş, âlim bir akademisyendir.

Osmanlı bakiyesi birçok âlimle görüşmüştür. Bunların en ileri gelenleri Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Ali Yektâ Sundu, Fuat Çamdibi, Bekir Hâkî Yener, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmed Zahid Kotku, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmed Davudoğlu, Mahir İz, Celalettin Ökten, Kamil Su, Nihat Sami Banarlı, Mahmud Bayram, Üsküdarlı Ali Efendi, Yeni Camii imamı Nuri Yavuzer ve Abdülaziz Bekkine’dir.

Yusuf Ziya Kavakcı, 1974'te Erzurum'a gitti, A.Ü. İslami İlimler Fakültesi’nde göreve başladı; burada 1980 yılında profesör oldu, sonra da aynı fakülteye dekan oldu.  Onun dekanlık döneminde Muhammed Hamidullah, Muhammed Tayyip Okiç fakültede ders verdi.1982-83 yılına kadar orada hizmet etti.  Arapça eğitim veren, kaynakları orjinalinden okutan İslami İlimler Fakültesi’nde güzel bir öğretim kadrosu topladı.. Fransa’da, çeşitli Avrupa ülkelerinde  doktora yapmış akademisyenlerdi bunlar. Prof.Dr. Şerafettin Gölcük, Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma, Prof.Dr. İbrahim Canan ve Prof.Dr. Zahid Aksu dersimize girdi..

BAŞÖRTÜSÜ MÜCADELESİ

12 Eylül 1980 askeri müdahalesini yapan Kenan Evren Paşa Erzurum'a geldi, dekanları, temsilcileri topladı. Yusuf Ziya Kavakçı da dekan olduğum için toplantıya rektörle gitti. Kenan Evren, Erzurum Kongresi'nin yapıldığı binada, aynı salonda konuşma yaptı. O dönem Humeyni İran'da devrim yapmıştı. Kenan Evren, 'Vay efendim başörtüsü... Zaten Erzurum İran'a yakın. Gericiler, başörtülü geliyorlar. Öyle şey olur mu?' falan dedi.

Daha sonra üniversitelerde başörtüsü yasağı kararı alındı. Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı da A.Ü. İslami İlimler Fakültesi’nde dekanıydı. Sıkıyönetim komutanı korgeneral Selahattin Cambazoğlu ve Rektör Hurşit Ertuğrul'dan yazı geliyordu ama orada bu emirleri tatbik etmiyordu. ‘Anayasa'ya aykırı, kimseye karışamazsınız. Atatürk inkılaplarında da böyle bir şey yok. Atatürk'ün annesi ve evli bulunduğu Latife Hanım başörtülüydü.' şeklinde gerekçelerini yazdı.. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi gibi birçok referansın ve maddenin yer aldığı yazıyı rektörlüğe gönderdi. Tabii sıkıyönetim komutanı general bu cevaptan rahatsız oldu.. Başörtüsü yasağını uygulamadığı için baskıya maruz kalınca emekliliğe ayrıldı.

Aynı üniversitede öğretim görevlisi olan eşi Gülseren Gülhan Kavakçı da, başörtüsü yasağı nedeniyle görevine son verildi. “YÖK yönetmelik yayınladı, başörtüsünü yasakladı. Dekan yardımcısı çağırdı, ‘Hocam sizden memnunuz ama başörtüsü sıkıntı..’ dedi.. Biraz direndim, dersleri aldılar; çok kötüydü. Maaşşın üçte birini kesmeye kaktılar, istifa ettim. Yıl sonunda eşim de emekliye ayrıldı. Erzurum’a veda ettik. ”  diye anlatıyor o dönemi. Gülseren Gülhan Kavakçı’nın babası subaydı, annesi başörtülü diye tek parti döneminde babası ordudan atıldı. Kendisinin 12 Eylül 1980 darbesinde başörtüsü yasağı nedeniyle üniversitede öğretim görevine son verildi. Ravza Kavakçı, “Annem mesleğinden ayrılmak zorunda kaldı gözyaşları ile.. Ben de bayanım, baş örtü takacağım. Ne yapacağım ben? Hüzün ve öfke hakimdi bana”  diyor.

28 Şubat 1997 postmodern darbesinde de kızı Merve Kavakçı, İstanbul’dan milletvekili seçildiği halde Meclis’e alınmadı ve yemin törenine katılmadığı için milletvekili olamadı. Dolayısıyla aile üç kuşaktır başörtüsü mağduruydu. Ravza Kavakçı, “Anneannemin yaşadığı, hayatını olumsuz etkileyen; annemin meslek hayatına veda etmesine sebebiyet veren; 3 kız kardeşiz, eğitim hayatımızı engelleyen, ablamın durumunda vatandaşlıktan çıkarılmasına sebep olan; sonraki nesil, kızlarımızın da ayrımcılığa maruz bırakan bir başörtüsü yasağı vardı. Bu bir zulümdü. Bu bir ayrımcılıktı. 4 nesildir engelleniyorduk.. ” diye anlatıyor aile tarihini. Dolayısıyla Yusuf Ziya Kavakçı, kızları Merve ve Ravza’yı okutmak için Amerika Birleşik Devletleri’ne taşıdı evini; gurbet hayatı yaşamak zorunda kaldı.

Cumhuriyet döneminde medreselerin kapatılmasıyla birlikte kesintiye uğrayan İslâm hukuku eğitimi, ilahiyat fakültelerinin açılmasıyla birlikte yeniden canlılık kazanmaya başlamıştır. Yusuf Ziya Kavakçı da bu geçiş döneminde yetişmiş Osmanlı hukukçularının ileri gelenleriyle tanışıp ders alma imkânı elde etmiş ilim adamlarımızdandır. Modern dünyada bir fakih olduğundan 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askeri müdahalelerinde ailesiyle birlikte büyük sıkıntılar yaşadı.  

Gerek eğitimde elde ettiği başarılarıyla, gerek fikri mücadelesiyle ve gerekse de yazdığı eserler ve yetiştirdiği öğrencileriyle ilim tarihine iz bırakan şahsiyetlerdendir. Onun hem ilahiyat hem de hukuk eğitimi almış olması kendisinden sonra birçok ilahiyatçıya da ilham vermiştir.

 

 

Yorumlar3

  • Yavuz Selim 2 ay önce Şikayet Et
    Zalimler için yaşasın Cehennem.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • yakup yusuf 2 ay önce Şikayet Et
    Bir posttan iyi ekmek yemişler.
    Cevapla
  • Celali 2 ay önce Şikayet Et
    Açıkça yazın söylemek istediğinizi. Karnınızdan konuşmayın lütfen.
    Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat