Ümmetin bir alimi: Şerafettin Gölcük
- GİRİŞ27.06.2024 11:02
- GÜNCELLEME27.06.2024 14:30
Modernleşme, Türkiye’de de Batı’da da ümmetten ulusa geçmek olarak anlaşılıp uygulandı. Biz duygusunun gelişimi, sosyalleşmeye, aidiyet ve mensubiyet, toplumla özdeşleşmeye bağlı. Dolayısıyla inanç toplumu olan ümmeti yıkıp yerine etno seküler bir toplum yapısı olan ulusu koymak, toplumu dinden, tarihten, kültür ve medeniyetten kopuşu, yabancılaşmayı dayatmak oldu. Ümmetten ulusa geçmek, toplum mühendisliği, şiddetli bir müdahaleydi: Tevhit, nübüvvet ve haşr denilen üç inanç esasına küresel bir saldırıydı.
Ümmetten uzaklaştıkça, pasif tanrı inancı yerleşecekti; külli irade / ilahi iradeye cüzi iradenin teslimiyetine son verilecek; iradesiz, şeriatsız, evrendeki düzeni kurmamış, kitap ve peygamber göndermemiş, insanı haline terk eden, rehberlik etmeyen, hesap sormayan bir tanrı tasavvuru yerleşecekti topluma. Ümmetten uzaklaştıkça, peygamber, yolu izlenen, örnek alınan, ulu önder, ideal insan, ümmetin kurucu lideri olmaktan çıkacak; karizmatik bir lider haline gelecekti; insanlık tarihini dinler tarihi görülmeyecekti artık, peygamberlerin mücadelesinde taraf olunmayacaktı; kısaca ümmetsiz bir peygambere sadece duygusal bir bağ olacaktı, peygambere iman. Sorumluluk duygusu da ahiret inancından arındırılacak, sadece ölüm öncesinde ulusal otoriteye hesap vermek olacaktı. Ümmetten uzaklaştıkça, din emniyeti kalmayacak, İslam’a saldırılar artacak; birey ve toplum İslam akaidinden ve tevhit düşüncesinden kopup uzaklaşacaktı.
Dolayısıyla ümmeti savunmak, din emniyeti ve iman selameti, öncelikle kelam ilmiyle mümkündü; pozitivizme, pragmatizme ve materyalizme karşı nesilleri korumak için bütün gücü kelam ilmine, İslam inanç esaslarını savunmaya vermek gerekiyordu. İman selameti ve din emniyeti kelam ilminin ihyasına bağlıydı.
Cumhuriyet dönemi kelam alimlerinden Prof.Dr. Şerafettin Gölcük, Ülke Tv’de yayınlanan Yaşadığımız Günler belgeselinde hayatını anlatıyor. Bu yazıyı, Prof.Dr. Şerafettin Gölcük hocanın ‘Ümmet’le Birlikte, Yaşanan Bir Hayat ve Hatıralar’ adlı hatıra kitabında ve belgeselde anlattığı hayat hikayesine ayırdım. Yakın siyasi tarihin hocanın hayat hikayesine yansımalarını tespit etmeye çalışacağım.
ÜMMETİN DİRENİŞİ
Prof.Dr. Şerafettin Gölcük hocanın ilmi hayatı ve üniversitelerdeki mücadelesini, Osmanlı döneminde yetişip bayrağı Cumhuriyet dönemine taşıyan Bediüzzaman Said Nursi, Elmalı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen ve Ahmet Hamdi Akseki çizgisinde anlamlandırmak gerekiyor. Şerafettin Gölcük, kitabında hayat hikayesini ayrıntılı bir şekilde anlatmış.
Şerafettin Gölcük, 1940 yılında, İzmir’in Ödemiş ilçesinde, Yağcılar köyünde dünyaya geliyor. Tek partili yıllar. İsmet İnönü’nün Milli Şef dönemi.. Dahası İkinci Dünya Savaşı koşulları.. Zor bir çocukluk dönemi. Babası, hafız olduğu halde oğluna Kur’an okumayı öğretemiyor. İlk okulu bitirip Ödemiş’te Kuran Kursu’na yazılınca, Kur’an-ı Kerim’i eline ilk kez kursta alıyor. Ödemiş’ten İzmir’e, oradan İstanbul’a savruluyor, İmam Hatip Okulları açılırken.. Bu okul okul dolaşma, nakiller, ilim hevesini öldüremiyor. Ödemiş’te ortaokul ve liseyi okurken, bir taraftan da Osmanlı bakiyesi hocalardan klasik eğitim alıyor; Arapçayı, İslami ilimleri; fıkıh, tefsir, hadis ilimlerini öğreniyor. 1960 yılında, Ankara İlahiyat Fakültesi’ne kayıt yaptırdığında; donanımlı, zeki, azimli ve ilim talebi şiddetli bir genç.
Ankara İlahiyat Fakültesi, toplumu modernleştirme amacıyla hazırlanmış bir sosyal mühendislik projesi: Ümmetten ulusa geçişi kolaylaştırmak için kurulmuş fakülte. 1949 yılında açılırken dönemin başbakanı Prof.Dr. Şemseddin Günaltay ‘İlahiyat fakültesini küşad ediyoruz, amma velakin orada fıkıh okutulmasına müsaade etmeyeceğiz!’ beyanında bulunmuş. Gerçekten de fıkıh okutulmamış; hukuk tarihi içinde ele alınan ‘İslam Hukuku’ adıyla üçüncü sınıfta iki saatlik ders konulmuş.
27 Mayıs 1960 ihtilali yapılmış, Batıcılar çok pervasızmış. Diyanet İşleri Başkanlığından burs alan 20 öğrenci olarak Cemal Gürsel’i ziyaret etmişler. Gürsel, tekrar Türkçe ezan okutmak gerektiğini anlatmış iki saat ilahiyat öğrencilerine. Prof. Dr. Kemal Balkan, Dinler Tarihi dersinde Kur’an-ı Kerimi’in Sümer tabletlerine dayandığını anlatıyormuş mesela.
Şerafettin Gölcük, Ankara İlahiyat Fakültesi’ndeki bu olumsuz ortamda Prof.Dr. Tayyip Okiç’ten tefsir ve hadis dersleri almış. 1961’de yaz tatilinde İstanbul’a gidip üstad Necip Fazıl Kısakürek’i Kızıltoprak’taki evinde ziyaret etmiş. Bir hac şirketiyle anlaşmış, 1964 yılında hacılara rehberlik görevi üstlenerek hacca gitmiş.
İlahiyat Fakültesi’nden mezun olunca, İstanbul Tuzla Piyade Okulu’nda askerlik yaparken, Şerafettin Gölcük’ün Celal Bayar’ı Çiftehavuzlar’daki evinde ziyareti de çok ilginç. Tanışırken ilahiyat mezunu olduğunu söyleyince Bayar ‘Bizi Müslüman yapabilecek misiniz?’ diye sormuş. Bakmış soru çirkin, Bayar sorusunu kendisi cevaplamış: ‘Zaten Müslüman değil miyiz?’ Celal Bayar, namaz kılmayan Galip Hoca kisvesiyle Milli Mücadele yıllarında Ödemiş efeleriyle beraber kalmış. Şerafettin Gölcük’ün kayınpederiyle de dost olmuş. Celal Bayar, hatıralarından oluşan ‘Ben de Yazdım’ kitabını yazarken Şerafettin Gölcük’ten Ödemiş efelerini araştırıp bilgi toplamasını rica etmiş, o da çalışmasıyla kitabın üçüncü cildine katkıda bulunmuş. Bu görüşmeler sırasında Şerafettin Gölcük, Atatürk’ün Başbakanı Bayar’a inkılaplar yapılırken neden susup seyrettiğini sormuş. Bayar da ‘Kuran, 14 asır önce, bir çöl kavmine gelmişti. Artık ihtiyaçlara cevap veremiyordu. Hiç tereddüt etmeden yapılması icap edenleri icraya koyduk!’ cevabını vermiş. 1932 yılında yasaklanan ezanı orjinalinden okumayı, lideri olduğu Demokrat Parti’nin on sekiz yıl sonra 1950’de serbest bırakmasını da Adnan Menderes’in bütün ağırlığını koymasıyla, israrcı olmasıyla açıklamış: ‘Bu mesele içeride ve dışarıda çok tartışılmıştı. Artık ezanın asıl ifadeleriyle okunması yolunun açılması zamanı gelmişti. Meclis’e bir kanun tasarısı verildi. Bu teklife CHP milletvekilleri de ‘evet’ oyu verdi.’ demiş. Ezan yasağına son verilmesi ve orijinal okunuşunun serbest olması DP’nin ilk icraatı olmuş.
ÜMMETİN BİR ALİMİ
Prof.Dr.Muhammed Hamidullah İstanbul’a geldiğinde, Ankara’ya da uğrar, konferans verirmiş. Şerafettin Gölcük hoca öğrencilik yıllarında Hamidullah’ın konferanslarına gidince, verdiği ilhamla yabancı dillerin önemini anlamış, İslam alimlerinin dünya çapında olması ve yüreğiyle ümmeti kuşatması gerektiği fikri zihnine yerleşmiş.
Mezun olunca da imtihanı verip Fransa’da doktora yapma imkanı elde etmiş. İhsan Süreyya Sırma, Zahit Aksu, İbrahim Canan ile birlikte Fransa’ya gitmiş. Sorbonne üniversitesinde doktora çalışmaları yaparken, Paris Camiinde Prof.Dr.Muhammed Hamidullah’ın çevresinde çeşitli ülkelerden gelen Müslüman öğrencilerle buluşmuşlar. Tunus’ra dokuz ay kalıp Arapça eğitimi almış; Cezayir ve Fas gezilerine çıkmış..
Şerafettin Gölcük, sosyolog Prof. Dr. Jaque Berque’in danışmanlığında, Kuran ve Mekke adıyla yayınlanan kitabını Fransızca tez olarak yazmış. Jaque Berque, Ali Şeriati’nin de doktora hocası..
Bu çabalar sonucu, hem Muhammed aleyhisselamın ümmetini tanıma fırsatı bulmuş hem de doğu ile batıyı temelden karşılaştırma yapacak düzeye çıkana kadar araştırmış.
Prof.Dr. Şerafettin Gölcük, pazar günler saat 14:00'te Ülke Tv’de yayınlanan, yapımcısı olduğum Yaşadığımız Günler belgeselinde hayatını oldukça ayrıntılı anlatıyor. Sadece ilk bölümü yayınlanan altı bölümlük belgeselde sorgulamalara yol açan ve ilham veren bir hayat hikayesiyle karşılaşacak seyirciler.. Şerafettin Gölcük hocamıza sıhhat, afiyet ve bereketli ömür dilerim.
Yorumlar1