İran’ın Filistin politikaları ve Haniye suikastı

  • GİRİŞ15.08.2024 10:21
  • GÜNCELLEME16.08.2024 08:05

Filistin meselesi, Türkiye, İran, Pak istan ve Mısır açısından ne anlam ifade eder? İslam alemi için Filistin meselesi ne ifade eder? Tek tek İslam ülkeleri için Filistin meselesi farklı anlam ifade eder mi? İran açısından Filistin meselesi ne anlam ifade eder sorusunun cevabı diğer İslam ülkelerinin pozisyonlarına ilişkin işaretler taşımaktadır.

İran’ın başından itibaren bütüncül bir Filistin siyaseti izlediğinden bahsedilmez..

Fakat İran’ın İsrail’in kurulduğu günden itibaren kategorik olarak Filistinlilerin yanında olduğunu ifade etmek gerekir.

Bütüncül bir Filistin siyaseti izlemek Türkiye başta olmak üzere hiçbir İslam ülkesi için mümkün olmamıştır.. Çünkü ülke olarak İsrail, İslam dünyasının ortasında Batı ve ABD’nin askeri üssüdür; bölge ülkeleri için İsrail’le savaş Batı’yı karşına alması anlamına gelir.

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE FİLİSTİN MESELESİ

Bu noktada Şah dönemi politikalarında Soğuk Savaş’ın ideolojik tercihleri ve Amerikan dayatmaları baskın bir karakter taşıdığı için İran yönetim olarak İsrail’e yakın görünse de söylem olarak Filistin davasına dönemsel destekler vermekten geri durmamıştır.

Şu bir gerçek ki başlangıçta Arap ülkelerinin tekelinde görünen Filistin meselesi İran açısından öncelikli bir konu olmamıştır. İlan edildiğinde İsrail’i Türkiye’den hemen sonra İran da tanımıştır.

Her şeyden önce FKÖ ve genel olarak Filistin meselesinin, Arap milliyetçiliğinin en önemli meselelerinden olması, İran-Filistin ilişkilerini sınırlandıran temel olgular olmuştur. Soğuk Savaş döneminde Arap milliyetçilerinin abartılı Filistin söylemi İran’ı ihtiyatli bir çizgide tutmuştur.

Batı, ABD ve İsrail, İran ile Arap dünyasının arasını bozmak için başından itibaren büyük çaba sarf etmiştir.

Ancak 1979 yılındaki devrimden sonra İran’ın Filistin meselesine ilişkin söylemi değişmiştir. O güne kadar sosyalist hareketlerin ve Arap rejimlerinin kontrolündeki Filistin davasını adeta “İslamileştiren” İran, anti-Siyonist söylemi herkesten daha fazla yükseltmiştir.

Bir süre sonra bunu bir adım daha ileri götüren devrimci İran, farklı gruplar ve ülkeler aracılığı ile Filistin davasına yardımlarda bulunmuştur. 1980’li yıllarda bu yardımlar doğrudan Filistinli gruplara verilmek yerine, Hizbullah başta olmak üzere farklı Şii gruplar ya da İran yanlısı hareketler üzerinden anti-Siyonist mücadeleye aktarılmıştır.

İran’ın Soğuk Savaş döneminin sonunda Irak, Suriye ve Lübnan’da silahlı siyasi gruplar oluşturması, Batı ve ABD’nin bölgeyi istikrarsızlaştırmasına katkı olmuştur. ABD’nin Irak ve Suriye işgallerine zemin hazırlamıştır.

1990’lı yılların yeni dünya düzeninde bölgesel dengelerde yaşanan değişim ve İsrail işgalini hızla meşrulaştıran barış süreçleri, İran ile Filistin’deki direniş gruplarını yakınlaştırmıştır. Bu dönemde Hamas’ın büyük bir toplumsal ve askerî güç olarak sivrilmesi ise bu yakınlaşmada lokomotif rol oynamıştır.

KÜRESELLEŞME DÖNEMİNDE FİLİSTİN MESELESİ

2000’li yılların getirdiği yeni şiddet dalgası, bölgesel işgaller ve giderek ayrışan İran-Arap çıkarları, Filistin cephesinde sonuçlarını göstermekte gecikmemiştir.

Özellikle Arap Baharı süreci ile birlikte İran’ın ulusal çıkarları ve bölgesel stratejileri ön plana çıkmıştır. Eski pozisyonunu koruyamaz hale gelmiş ve söyleminde inandırıcılığını koruyamaz hale gelmiştir.

Bu aşamada İran’ın Filistinli grupları araçsallaştırdığı ve kendi stratejik çıkarları için kullanmaya çalıştığı yönündeki suçlamalar da artmıştır.

Arap Baharı sürecinde İran’ın imajı büyük bir yara almıştır. İran ile yakın görünmek büyük Arap kamuoyu desteğini kaybetme riski taşıdığından özellikle Hamas, Tahran yönetiminden uzaklaşmıştır.

Bu süreçte Filistinlilerin büyük çoğunluğu ( %70’i) İran’ın bölgedeki faaliyetlerinin  istikrarsızlaştırıcı olduğunu, etnik ve mezhebî ayrımcılık yaptığını ifade etmiştir.

İran’ın İslam dünyasında ve Ortadoğu’da eski imajını tekrar kazanabilmesi için Arap ve Filistin kamuoyunda ciddi bir yenilenmeye ihtiyacı vardır.

Ancak bunun için öncelikle Filistin davasına destek konusundaki samimiyetini kanıtlanması gerekecektir.

İşte tam bu pozisyonda İsmail Haniye suikastı olmuştur. Haniye suikastı, İran’ın samimiyet sınavıdır.

Suriye rejimine verdiği desteği hep İsrail tehlikesiyle mücadele konseptine bağlayan İran, ciddi bir inandırıcılık sınavı vermektedir. Bu sınavın en zor sorusu ise, Filistin davasındaki pragmatist çizginin ne derece sürdürüleceği konusundadır.

Yorumlar3

  • Misafir 3 ay önce Şikayet Et
    İran, emperyalist güçlerin ve onların ortaklarının en büyük engelleyicisidir. Bölge halkları zaten katliama sömürüye maruz durumdaydı. İran halklara direnişi öğretti.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mehmet KARA 3 ay önce Şikayet Et
    İtikadı takiyye olanın ameline güvenilmez. İran'a güvenen müslüman İran ajanıdır, ya da ahmaktır. Çünkü İran tarihi ortadadır. Ne zaman müslümana dost olmuştur? Daima ihanet etmiştir. "Arap baharı" gerçek yüzlerini göstermek için bir vesile olmuştur.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • sniper 3 ay önce Şikayet Et
    dünya kamuoyu; Küfür dünyasının karşısında İran'ı konumluyor.Filistin sadece İran'ın derdi midir. Geri kalan 56 islam ülkesi nerede ne yapıyor
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat