Osmanlı Büyük Aklı

  • GİRİŞ07.09.2024 11:49
  • GÜNCELLEME08.09.2024 08:54

Osmanlı İslam Devleti, bugünkü Türkiye'nin Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde bir beylik olarak kuruldu. Bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması, yaygın kabule göre 1299 yılında oldu. 

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet Han Konstantinopolis’i fethedip Bizans İmparatorluğun’a son verdi. 1517 yılında, Yavuz Sultan Selim Han Büyük Mısır Seferi sırasında Ridâniye Muharebesi'nde Memlûk Devleti'ni yıkıp "İslam Halifesi" unvanını üstlendi ve Osmanlı hükümdarlarının unvanlarına yeni bir unvan daha ekledi.

Ben bu yazıda Osmanlı Büyük Aklı derken yükseliş dönemindeki dış politikasını kast etmekteyim. Osmanlı Büyük Aklı’ndan özellikle Yavuz Sultan Selim Han’ın "İslam Halifesi" olarak uyguladığı İslam Birliği politikasını anlamak gerekir.

OSMANLI TOPRAKLARI

Osmanlı İslam Devleti belirli tarihsel dönemlere ayrılarak incelenir. Dönemler, Osmanlı Devleti'nin yönetim yapısına ve dünya siyasetindeki yerine göre belirlenmiştir.

Osmanlı İslam Devleti’nin 29 eyaletten ve özerklik tanınmış olan Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı.

Osmanlı İslam Devleti, zaman zaman deniz aşırı topraklarda da söz sahibi oldu. Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote. (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar (1627) ve Lundy (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Osmanlı İmparatorluğu gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. Yüzyıllarda Avrupa, Asya ve Afrika'nın bazı bölgelerine yayıldı ve Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika'nın bir bölümü ve Doğu Avrupa'nın küçük bir bölümünü egemenliği altında tuttu.

16. ve 17. yüzyıllarda ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı, doğuda Hazar Denizi ile Basra Körfezi'ne; kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde ise Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e kadar uzanmaktaydı. 

İmparatorluk 1699 yılında Karlofça Antlaşması sonrası güçsüzleşme dönemine girdi; toprak kayıplarının sonucunda sınırları sürekli daraldı.

İSLAM BİRLİĞİ POLİTİKASI

Babasının ölümü üzerine tahta çıkan Fatih Sultan Mehmet Han, ilk iş olarak dönemin büyük güçleri olan Venedikliler, Cenevizler, Macarlar ve Sırplar ile babasının yaptığı barış anlaşmalarını yeniledi.  Ardından İstanbul'u kuşattı. Yaklaşık iki aylık yoğun bir kuşatmanın ardından, 29 Mayıs 1453'te şehri fethetti. 1058 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu'nu yıktı. İslam dünyasında büyük bir itibar kazanan Osmanlılar, Ortodoks Kilisesi'ni de himayesi altına aldı. Bu önemli fetih, tarihçilerin birçoğu tarafından Orta Çağ'ın sonu ve Yeni Çağ'ın başlangıcı sayılan olaylardan biri olarak kabul edilir.  

Fatih Sultan Mehmet Han, 1460'ta Mora Despotluğu’na, 1461'de ise Trabzon Rum İmparatorluğu'na son verdi. Balkanlar'da Osmanlı topraklarını genişletmeye devam etti. 1468'de, Karamanoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı. Karamanoğulları'nı koruyan ve Venedik'le iş birliği yapan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ı 1473'teki Otlukbeli Savaşı'nda yendi. Böylece devletin sınırlarını Fırat Nehri'nin batısındaki Anadolu topraklarına kadar genişletmiş oldu. 

Girit hariç Ege Denizi'ndeki tüm adalarda Venedik hâkimiyetini sonlandırdı. Sadrazam Gedik Ahmet Paşa'nın Toroslar’ı ve Akdeniz kıyılarını ele geçirmesiyle Memlûk Devleti ile sınır komşusu oldu. Yine Gedik Ahmed Paşa'nın Kırım'a yaptığı seferler ile Kefe, Sudak ve Kırım Hanlığı Osmanlı himayesine girdi. Böylece Karadeniz'deki Ceneviz hâkimiyeti sonlandırıldı ve Karadeniz, bir Türk gölü hâline geldi.

1500'lerin başında güçlenmeye başlayan Safeviler, Anadolu'da Şii mezhebini yaymak için çalışmaya başladı. Bu çalışmalar sonucunda 1511'de Osmanlı'ya karşı Şahkulu İsyanı çıktı. İsyan, aynı yıl Şahkulu'nun yakalanıp öldürülmesi ile bastırıldı. Nisan 1512'de, tahta çıkan Yavuz Sultan Selim Han, ilk olarak babasının döneminde başlayan Şii tehdidine karşı mücadeleye girişti. Safevi hükümdarı Şah İsmail ile 23 Ağustos 1514 yılında yaptığı Çaldıran Muharebesi’ni kazandı ve ülkenin başkenti Tebriz’e kadar ilerledi. 1515'te, Sadrazam Hadım Sinan Paşa öncülüğünde gerçekleşen Turnadağ Muharebesi ile Dulkadiroğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdı ve Anadolu'daki Türk siyasi birliği tam anlamıyla sağlandı. Seferden sonra İstanbul'a dönen Yavuz Sultan Selim Han, bundan sonra Memluklar’a karşı harekete geçmek için planlar yapmaya koyuldu.

Suriye önlerine gelen Yavuz Sultan Selim Han komutasındaki Osmanlı ordusu, Ağustos 1516'da Halep civarında Memlûk ordusunu Mercidabık Muharebesi ile yenilgiye uğrattı; Memluk Sultanı Kansu Gavri savaş meydanında öldü. Bu durum üzerine Memlûk tahtına hemen II. Tomanbay çıktı. Osmanlılar, Aralık 1516'daki Gazze Muharebesi ile Filistin’i aldılar, Ocak 1517'de ise Ridaniye Muharebesi ile Mısır’a dayandılar. Yavuz Sultan Selim Han, hemen beş-altı gün sonra Memlûklar'a Kahire Muharebesi  ile son darbeyi vurdu ve Kahire’nin düşmesiyle birlikte Osmanlılar şehre girdi; ayrıca son Memlûk Sultanı II. Tomanbay da savaş alanında öldü. Böylece Memlûk Devleti yıkıldı ve Suriye, Filistin, Mısır, Hicaz gibi önemli yerler Osmanlı'nın topraklarına katıldı. Devlet, Hint Okyanusu'na açılma imkanına kavuştu. Kutsal Emanetler’i İstanbul'a getirtti ve halife unvanını kullanan ilk Osmanlı padişahı oldu. 

Doğuda, güneyde ve batıda uyguladığı dış politikalarla İslam Birliği’ni sağlayan ve Osmanlı Büyük Aklını kuran Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı İslam Devleti’nin toprakları 2,5 kat genişledi, hazine ağzına kadar doldu ve iç karışıksız büyük bir devlet haline geldi..

OSMANLI BÜYÜK AKLI

Osmanlı dış politikası, devletin kuruluşundan itibaren Osmanlı dünya görüşünün, bir başka deyişle de resmi ideolojisi olan İslam’ın bir parçasıydı. İlk yıllarından itibaren devlet Batıda “Gaza ve Cihat” ruhunu ön planda tutan klasik İslam devlet geleneğini devam ettirdi. İşte bu eksen tayini, Avrupa'daki gelişmelere tezat olarak Osmanlı bürokratının, siyasetinin ve nihayet toplumunun, zamanla bütün kurum ve kuruluşlarıyla içe dönük, dış dünyadaki gelişmeleri takip eden, işleri gücü nispetinde kendi iradesi ile halletmeye çalışan bir yapıya bürünmesinde etkili olmuştur. Medrese, ulema sınıfı, kapıkulu ocağı, ayanlar bu süreçte güçlenerek ümmetin çıkarları uğruna sürekli gelişmelere karşı geleneği yenilemişlerdir.

Hakikat Medeniyetinde klasik İslam devlet ve toplum anlayışında yer alan, gayrimüslim devletlerin teşkilat ve teşrifat usullerinin küçümsenmesi geleneği, aynen Osmanlı dış politikasında da yerini korumuştur. Bir Müslüman devletin bırakın Avrupa'da elçilikler açması, bir Müslüman'ın gayrimüslim topraklarda uzun süre kalması dahi uygun bulunmamıştır.

Daimi elçiliklerin açılması ve Avrupa'ya öğrenci gönderilmesi 19. yüzyılda olacağına göre dış dünya ile olan sınırlı ilişkiler de dikkate alındığında kuruluşundan 19. yüzyıla kadar Osmanlı dış politikasının belirlenmesinde kendi iç dinamiklerinin etkili olduğu söylenebilir.

Kısaca Osmanlı Büyük Aklı denilebilecek klasik dönem Osmanlı dış politikası küçük dünyanın Osmanlı merkezli yönlendirilmesinden ibarettir.

Bir yazıyla, Osmanlı diplomasisini ve büyük aklını anlatacağım..

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat